Theoden

30 Temmuz 2019
Çeviri: 112
Düzenleme: AntiYasuo
920 Görüntülenme
Bu bölümü 1 Kişi beğendi.

Bir Tanrıyla Karşılaşmak

Turganın Fuchi zindanlarına saldırmasının üzerinden altı, Dragut ve Elfy nin yanından ayrılmalarının üzerindense dört gün geçmişti. Turgan ilk gün aç kalmış olsa da, ikinci günden itibaren depremini ve onun etkisinde oluşan tsunamisinden faydalanıp, tsunami içerisinde kıyıya çıkan balıkları yemeye başlamıştı. Daha lezzetli olmaları adına ateş yaftı kullanabilmeyi çok isterdi ancak bunu yapamadığından yıldırımıyla onları olabildiğince kızartıp yiyerek hayatta kalmayı başarıyordu. İlk birkaç denemesinde hüsrana uğrayıp balıkları yok etmiş ya da kömüre çevirmiş olsa da, artık alışmıştı ve yıldırımın gücüyle miktarını ayarlayabiliyordu. Hatta o gün kıyıdaki ağaçlardan birisine yıldırım düşürdü ve ateş almasını sağladı. Böylece sonunda ateşte pişmiş bir balık yiyebilmişti.

Aslında bu tip dengelemeler ve gücünün kontrolünü elinde tutmak zorunda kalması(Koca yıldırımla balık pişirmek kolay olmasa gerek), farkında olmasa da Turganın gelişimine fazlaca katkı sağlıyordu. Adanın biraz içlerine kadar birkaç kez ilerlemişti ancak hiç kimseyi görmediğinden ve kaybolmak istemediğinden geri dönmüştü. Ama o an karar verdi Turgan. Adanın diğer ucuna kadar gidecekti. Balık yemekten bıkmıştı ve adanın bir yerlerinde mutlaka lezzetli hayvanların olduğu bir orman olmalıydı. Yerinden kalktı ve emin adımlarla adanın tamamını keşfe çıktı.

Dört saat yürüdükten sonra, bir ormana rastlamamış olsa da, üzerinde yeşil ağaçlar barındıran bir dağ gördü. Bu dağın tepesine çıkıp adaya en tepeden bakmalıyım diye düşündü, öyle de yaptı. Dağın yamacına geldiğinde sanki sürekli birileri bu yoldan inip çıkmışlar gibi, dar bir yol olduğunu fark etti ve bu yoldan yürümeye başladı Turgan. Birkaç adım attığındaysa boynunun hemen yanından hızla geçen taşa benzeyen bir şey fark etti.

Turgan akıllılık yaptı ve hiç oralı olmadı. Zira eğer tesadüf değilse, aynı şey bir kez daha gelecek bu kez dikkatli olacak ve nereden geldiğini anlayacaktı Turgan. Düşündüğü gibi oldu ve sağ yukarıdan bir yerden üzerine küçük bir cisim daha gönderildiğini fark etti. Kıyımı estetik bir şekilde havada sargısından çıkararak eline aldı ve bu zayıf saldırıyı kıyımın üzerinde durdurdu. Silahının üzerine baktığında ince bir iğnenin olduğunu fark etti ve bu iğnenin sivri ucunda mor renkli ve yoğun kıvamlı bir sıvı olduğunu gördü.

Hem iğne hem de ucundaki sıvı yaft olmamalıydı. Eğer yaft olsaydı kıyıma dokunduğu anda etkisi kaybolurdu. En azından bu kadarını kesinleştirmişti Turgan. Saldırının geldiği yöne doğru baktı ve blöfünü yaptı.

“ Gördüm seni çık dışarı ki, Tanrı katili kılıcımla seni biçmeyeyim “

Bir kayanın arkasından 11-12 yaşlarında bir kız çocuğu çıktı. Elinde küçük bir boru tutuyordu ve panikleyerek, o boruyu ağzına götürüp arka arkaya üflemeye başladı. Turgan üzerine gelen tüm saldırıları kıyımla durdurunca da, mermisi bittiğini fark eden küçük kız korkuyla bağırdı.

“ Tanrıya haber verin. Tanrı katili onu öldürmeye gelmiş imdat…”

Turgan kendisinden çok uzakta olmamasına rağmen, isabetsiz şekilde borusuna üfleyip kendisine saldırmış bu çocuğu ilginç bulmuştu. Bir çocuk varsa, başkaları da olmalı diye düşünüp, güçlü bir sıçramayla çocuğu omuzlarından yakaladı. Çocuğun omuzlarına kadar gelen saçları vardı ve kahve rengi saçlarına iki tokayla iki belik yapılmıştı. Küçük kızın mavi gözleri her an ağlayacak gibi bakıyordu ve uzun süre banyo yapmamış gibi kıyafetleriyle bedeni kir pas içindeydi.

“ Bırak beni tanrı katili. Tanrımıza dokunma. “

“ Tanrınıza mı? Tanrılara istesek de dokunamayız ki. Onlar ulaşılmaz değiller mi ? “

“ Bizim tanrımız bizimle yaşıyor. Lütfen ona dokunma. “

Turgan duyduklarından dolayı şaşırmıştı. Bir kız çocuğu koluna yapışmış ve tanrılarını öldürmemesi için Turgana yalvarıyordu. Ancak bir tanrıya bu kadar yakın olmak Turganın hoşuna gitmişti zira Jeonun söyledikleri hala aklındaydı ‘ Azrak Kralın gücüne ancak Tanrı arzularsa erişebilirsin. ‘ Sonunda bir tanrı bulmuştu Turgan hem de hiç aramamasına rağmen. Ne kadar şanslı olduğunu düşünürken, kıyımı sırtına asıp kızı omuzuna aldı ve koşarak dağı çıkmaya başladı.

“ Beni tanrına götür küçük kız. “

“ Olmaz. Onu öldürürsün. “

“ Bir tanrıyı nasıl öldüreyim? “

“ Tanrı katili silahınla. “

“ Ben onu sadece seni kandırmak için söylemiştim. Benim yılan silahımın adı kıyım “

“ Asıl şimdi beni kandırıyorsun bööö “

“ iyi sen bilirsin. Nasılsa bundan başka yol yok ve illa bizi birilerine götürecektir “

Turgan kızı ikna edememişti ve dar yoldan yürümeye devam etti. Yarım saat kadar tırmandıktan sonraysa başka bir insanla daha karşılaştı.

“ Hey amca beni tanrıya götür. “

Eğilip toprakla bir iş yapıyor gibi görünen adam belini doğrulttu ve korkuyla Turganın gözlerine baktıktan sonra, arkasını dönüp bağırarak koşmaya başladı.

“ Bir yabancı, Tanrımız bize azap edecek. Onu durduramadık “

Turgan ne olduğuna anlam veremese de arkasını dönüp koşan adamın peşinden gitti ve ormanlık bir alana girdiğini gördü. Ormana girdiğinde yine üzerine omuzundaki kızın attığı şeylerden gönderilmişti ancak bu kez onlarcası aynı anda gelmişti. Neyse ki zayıf bedenlerle yapılan basit saldırılar olduğundan Turgan kıyımı kullanarak ve bedeniyle savuşturarak tamamından kurtulmayı başardı ve ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra bolca ağaç kesilerek oluşturulmuş bir yaşam alanına ulaştı. İnsanlar kirli ve yıpranmış görünüyorlardı. Turganı gördüklerindeyse, güçlü bir düşmanla karşılaşmış gibi ondan uzaklaşmaya çalışıyorlardı.

Turgan en sonunda tüm diğer yapılardan daha büyük ve gösterişli olan, çamurdan yapılmış bir binaya gelince durdu. İnsanlar onu uzaktan seyredip bir yabancı, tanrım bizi bağışla diye dualar etmeye devam ediyorlardı. Turgan, girişinin üzerinde bir kumaş parçası olan binadan içeriye adımladı ve girdi. İçeri girdiğindeyse gördüğü manzara tuhaftı. Uzun gri saçlara ve sakallara sahip kırklı yaşlarının sonunda görünen bir adam, rahat görünümlü bir yatağa yatmıştı ve yanında da yarı çıplak üç ayrı kadın yatıyordu. Bu kişilerin diğerlerinden farkı oldukça temiz tenli ve giyimli olmalarıydı. Kadınların kıyafetleri ipekten ya da transparan tüllerdendi. İki farklı kadın ise başlarında durup, iki büyük yaprağı sürekli sallayarak, bu kişilerin kavurucu sıcakta serinlemesini sağlamaya çalışıyorlardı.

Turganı görünce yatakta yatan adamın keyfi kaçmış gibi gözüktü ve kalkmasına engel olan üzerindeki kadını yana doğru ittirerek doğruldu.

“ Bir yabancının kutsal topraklarıma gelmesinin anlamını bilmiyor musunuz ? Bu yabancının girmesine neden izin verdiniz aptallar ? “

Adam bunu söylediğinde, yanında yatan kadınlarda dahil, etrafındaki herkes eğilerek, adamın önünde yüzlerini yere değdirdiler. Ellerini havada tutuyorlardı ve bu şekilde tanrının kendilerini cezalandırmasını bekliyorlardı. Adam ayağa kalktı ve birkaç tanesinin eline ve sırtına kırbacıyla vurdu. Bu şekilde insanlar kendilerini tamamıyla tanrıya teslim ettiklerini düşünüyorlardı. Turgan durumun kendisinden kaynaklandığını görünce tıpkı diğerleri gibi yere kapandı ve konuştu.

“ Galiba sen tanrısın. “

Adam keyfi yerine gelmiş gibi cevapladı.

“ Aynen öyle bundan şüphesi olan mı var ? “

“ Yok şüphem yok. Sadece senden bir isteğim var tanrı. “

“ Burada yabancılara yer yok ama söyle bakalım. “

Turganın doğrudan biad etmesinden dolayı tanrının keyfi yerine gelmişti. Zira bu yabancı sorun çıkaracak gibi görünmüyordu.

“ Bana azrak kral gücü ver. “

Tanrı Turganın neden bahsettiğini bile bilmiyor olsa da, işini garantiye alıp Turganı vaz geçirmek adına zorlu bir seçenek sunmaya karar verdi.

“ Bir Tanrı olarak buna gücüm yeter. Ancak bunun için kırk sene hizmetimde olman gerek. Azrak Kral gücü öylece her isteyene verilebilecek bir şey değildir “

Çevirmen Notu

-

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar