Theoden
Bir Tanrıyla Karşılaşmak
Turganın Fuchi zindanlarına saldırmasının üzerinden altı,
Dragut ve Elfy nin yanından ayrılmalarının üzerindense dört gün geçmişti. Turgan
ilk gün aç kalmış olsa da, ikinci günden itibaren depremini ve onun etkisinde
oluşan tsunamisinden faydalanıp, tsunami içerisinde kıyıya çıkan balıkları
yemeye başlamıştı. Daha lezzetli olmaları adına ateş yaftı kullanabilmeyi çok
isterdi ancak bunu yapamadığından yıldırımıyla onları olabildiğince kızartıp
yiyerek hayatta kalmayı başarıyordu. İlk birkaç denemesinde hüsrana uğrayıp
balıkları yok etmiş ya da kömüre çevirmiş olsa da, artık alışmıştı ve
yıldırımın gücüyle miktarını ayarlayabiliyordu. Hatta o gün kıyıdaki ağaçlardan
birisine yıldırım düşürdü ve ateş almasını sağladı. Böylece sonunda ateşte
pişmiş bir balık yiyebilmişti.
Aslında bu tip dengelemeler ve gücünün kontrolünü elinde
tutmak zorunda kalması(Koca yıldırımla balık pişirmek kolay olmasa gerek),
farkında olmasa da Turganın gelişimine fazlaca katkı sağlıyordu. Adanın biraz
içlerine kadar birkaç kez ilerlemişti ancak hiç kimseyi görmediğinden ve
kaybolmak istemediğinden geri dönmüştü. Ama o an karar verdi Turgan. Adanın
diğer ucuna kadar gidecekti. Balık yemekten bıkmıştı ve adanın bir yerlerinde
mutlaka lezzetli hayvanların olduğu bir orman olmalıydı. Yerinden kalktı ve
emin adımlarla adanın tamamını keşfe çıktı.
Dört saat yürüdükten sonra, bir ormana rastlamamış olsa
da, üzerinde yeşil ağaçlar barındıran bir dağ gördü. Bu dağın tepesine çıkıp
adaya en tepeden bakmalıyım diye düşündü, öyle de yaptı. Dağın yamacına
geldiğinde sanki sürekli birileri bu yoldan inip çıkmışlar gibi, dar bir yol
olduğunu fark etti ve bu yoldan yürümeye başladı Turgan. Birkaç adım
attığındaysa boynunun hemen yanından hızla geçen taşa benzeyen bir şey fark
etti.
Turgan akıllılık yaptı ve hiç oralı olmadı. Zira eğer
tesadüf değilse, aynı şey bir kez daha gelecek bu kez dikkatli olacak ve
nereden geldiğini anlayacaktı Turgan. Düşündüğü gibi oldu ve sağ yukarıdan bir
yerden üzerine küçük bir cisim daha gönderildiğini fark etti. Kıyımı estetik
bir şekilde havada sargısından çıkararak eline aldı ve bu zayıf saldırıyı
kıyımın üzerinde durdurdu. Silahının üzerine baktığında ince bir iğnenin olduğunu
fark etti ve bu iğnenin sivri ucunda mor renkli ve yoğun kıvamlı bir sıvı olduğunu
gördü.
Hem iğne hem de ucundaki sıvı yaft olmamalıydı. Eğer yaft
olsaydı kıyıma dokunduğu anda etkisi kaybolurdu. En azından bu kadarını
kesinleştirmişti Turgan. Saldırının geldiği yöne doğru baktı ve blöfünü yaptı.
“ Gördüm
seni çık dışarı ki, Tanrı katili kılıcımla seni biçmeyeyim “
Bir kayanın arkasından 11-12 yaşlarında bir kız çocuğu
çıktı. Elinde küçük bir boru tutuyordu ve panikleyerek, o boruyu ağzına götürüp
arka arkaya üflemeye başladı. Turgan üzerine gelen tüm saldırıları kıyımla
durdurunca da, mermisi bittiğini fark eden küçük kız korkuyla bağırdı.
“ Tanrıya
haber verin. Tanrı katili onu öldürmeye gelmiş imdat…”
Turgan kendisinden çok uzakta olmamasına rağmen,
isabetsiz şekilde borusuna üfleyip kendisine saldırmış bu çocuğu ilginç
bulmuştu. Bir çocuk varsa, başkaları da olmalı diye düşünüp, güçlü bir
sıçramayla çocuğu omuzlarından yakaladı. Çocuğun omuzlarına kadar gelen saçları
vardı ve kahve rengi saçlarına iki tokayla iki belik yapılmıştı. Küçük kızın
mavi gözleri her an ağlayacak gibi bakıyordu ve uzun süre banyo yapmamış gibi
kıyafetleriyle bedeni kir pas içindeydi.
“ Bırak beni
tanrı katili. Tanrımıza dokunma. “
“ Tanrınıza
mı? Tanrılara istesek de dokunamayız ki. Onlar ulaşılmaz değiller mi ? “
“ Bizim
tanrımız bizimle yaşıyor. Lütfen ona dokunma. “
Turgan duyduklarından dolayı şaşırmıştı. Bir kız çocuğu
koluna yapışmış ve tanrılarını öldürmemesi için Turgana yalvarıyordu. Ancak bir
tanrıya bu kadar yakın olmak Turganın hoşuna gitmişti zira Jeonun söyledikleri
hala aklındaydı ‘ Azrak Kralın gücüne
ancak Tanrı arzularsa erişebilirsin. ‘ Sonunda bir tanrı bulmuştu Turgan
hem de hiç aramamasına rağmen. Ne kadar şanslı olduğunu düşünürken, kıyımı
sırtına asıp kızı omuzuna aldı ve koşarak dağı çıkmaya başladı.
“ Beni
tanrına götür küçük kız. “
“ Olmaz. Onu
öldürürsün. “
“ Bir
tanrıyı nasıl öldüreyim? “
“ Tanrı
katili silahınla. “
“ Ben onu
sadece seni kandırmak için söylemiştim. Benim yılan silahımın adı kıyım “
“ Asıl şimdi
beni kandırıyorsun bööö “
“ iyi sen
bilirsin. Nasılsa bundan başka yol yok ve illa bizi birilerine götürecektir “
Turgan kızı ikna edememişti ve dar yoldan yürümeye devam
etti. Yarım saat kadar tırmandıktan sonraysa başka bir insanla daha karşılaştı.
“ Hey amca
beni tanrıya götür. “
Eğilip toprakla bir iş yapıyor gibi görünen adam belini
doğrulttu ve korkuyla Turganın gözlerine baktıktan sonra, arkasını dönüp bağırarak
koşmaya başladı.
“ Bir yabancı,
Tanrımız bize azap edecek. Onu durduramadık “
Turgan ne olduğuna anlam veremese de arkasını dönüp koşan
adamın peşinden gitti ve ormanlık bir alana girdiğini gördü. Ormana girdiğinde yine
üzerine omuzundaki kızın attığı şeylerden gönderilmişti ancak bu kez onlarcası
aynı anda gelmişti. Neyse ki zayıf bedenlerle yapılan basit saldırılar olduğundan
Turgan kıyımı kullanarak ve bedeniyle savuşturarak tamamından kurtulmayı
başardı ve ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra bolca
ağaç kesilerek oluşturulmuş bir yaşam alanına ulaştı. İnsanlar kirli ve yıpranmış
görünüyorlardı. Turganı gördüklerindeyse, güçlü bir düşmanla karşılaşmış gibi
ondan uzaklaşmaya çalışıyorlardı.
Turgan en sonunda tüm diğer yapılardan daha büyük ve
gösterişli olan, çamurdan yapılmış bir binaya gelince durdu. İnsanlar onu
uzaktan seyredip bir yabancı, tanrım bizi bağışla diye dualar etmeye devam
ediyorlardı. Turgan, girişinin üzerinde bir kumaş parçası olan binadan içeriye
adımladı ve girdi. İçeri girdiğindeyse gördüğü manzara tuhaftı. Uzun gri
saçlara ve sakallara sahip kırklı yaşlarının sonunda görünen bir adam, rahat
görünümlü bir yatağa yatmıştı ve yanında da yarı çıplak üç ayrı kadın
yatıyordu. Bu kişilerin diğerlerinden farkı oldukça temiz tenli ve giyimli
olmalarıydı. Kadınların kıyafetleri ipekten ya da transparan tüllerdendi. İki farklı
kadın ise başlarında durup, iki büyük yaprağı sürekli sallayarak, bu kişilerin
kavurucu sıcakta serinlemesini sağlamaya çalışıyorlardı.
Turganı görünce yatakta yatan adamın keyfi kaçmış gibi gözüktü
ve kalkmasına engel olan üzerindeki kadını yana doğru ittirerek doğruldu.
“ Bir
yabancının kutsal topraklarıma gelmesinin anlamını bilmiyor musunuz ? Bu yabancının
girmesine neden izin verdiniz aptallar ? “
Adam bunu söylediğinde, yanında yatan kadınlarda dahil,
etrafındaki herkes eğilerek, adamın önünde yüzlerini yere değdirdiler. Ellerini
havada tutuyorlardı ve bu şekilde tanrının kendilerini cezalandırmasını
bekliyorlardı. Adam ayağa kalktı ve birkaç tanesinin eline ve sırtına
kırbacıyla vurdu. Bu şekilde insanlar kendilerini tamamıyla tanrıya teslim
ettiklerini düşünüyorlardı. Turgan durumun kendisinden kaynaklandığını görünce
tıpkı diğerleri gibi yere kapandı ve konuştu.
“ Galiba sen
tanrısın. “
Adam keyfi yerine gelmiş gibi cevapladı.
“ Aynen öyle
bundan şüphesi olan mı var ? “
“ Yok şüphem
yok. Sadece senden bir isteğim var tanrı. “
“ Burada
yabancılara yer yok ama söyle bakalım. “
Turganın doğrudan biad etmesinden dolayı tanrının keyfi
yerine gelmişti. Zira bu yabancı sorun çıkaracak gibi görünmüyordu.
“ Bana azrak
kral gücü ver. “
Tanrı Turganın neden bahsettiğini bile bilmiyor olsa da,
işini garantiye alıp Turganı vaz geçirmek adına zorlu bir seçenek sunmaya karar
verdi.
“ Bir Tanrı
olarak buna gücüm yeter. Ancak bunun için kırk sene hizmetimde olman gerek. Azrak
Kral gücü öylece her isteyene verilebilecek bir şey değildir “
-