Theoden
Arzulanan Karşılaşma
Turgan uyurken öyle bir rüzgar dokunmuştu ki tenine, iliklerine kadar üşüyüp titreyerek uyandı. Uyandığındaysa, havanın yeni aydınlandığını ve rüzgar falan da esmediğini fark etti. Ancak aynı rüzgar bir kez daha esmişti ve tuhaf bir şekilde yukarıdan aşağıya doğru esiyordu rüzgar. Turgan başını kaldırdığındaysa yukarıda bir şey göremedi. Kızıl renkli bir dağın yamacında uyuyordu ve etrafta da hiç kimse görünmüyordu. Yerden doğrulup ayağa kalktı ve kollarını açıp esnedi. Esnerken aynı rüzgar daha şiddetli bir şekilde bu kez arkasından gelmişti. Hemen kıyıma sarıldı ve bağırdı.
“ Bu rüzgar yaftını yapan kişi, her kimsen çık ortaya “
“ Yaptığım şey yaft değil. Sadece nefes alıyordum. Senin bana sormadan üzerime uzanıp uyumana ben ses çıkarmazken, aldığım nefesten bile rahatsız oldun demek nankör insan. “
Bu ses çok güçlüydü. Gürleyen gök kadar etkiliydi ancak bir tanrıçadan geliyormuşçasına; tok, usturuplu ve özgüven doluydu. Turgan bu sesi duyunca korkmadı ama fazlasıyla etkilendi.
“ Sen de kimsin? Ne güzel sesin var sanki Theodenin en güçlü kadınına ait gibi. “
“ Beni tanımaya layık değilsin zayıf insan. Tıpkı sırtındaki silahı taşımaya layık olmadığın gibi. “
“ Silahıma laf söyleme. Beni seçen oydu “
“ Orasını bilmem ama senin gibi bir eziği cidden o silah seçtiyse bu silahın suçu. Öz seviyene bak, eminim o silaha sahip olabilmiş en zayıf kişi sensindir. “
“ O kadar güçlüysen seni de görelim ego kraliçesi. “
“ Zaten en başından beri beni görebiliyorsun ama farkında değilsin. Üzerine yaslanıp uyuduğun şey benim derimdi. Daha rahat görebilmen için biraz uzaklaşacağım. Belki de gördüğün son şey ben olurum zayıf insan. “
Turganın biraz önce yaslandığı dağ hareket etti, toparlandı ve yerden yükseldi. Turgan bunu görünce başlarda ürkse de, yaslandığı şeyin bir dağ olmadığını anlaması çok zaman almamıştı. Kızıl renkli tuhaf bir yaratık havada tüm heybetiyle askıda kalmış ve devasa kanatlarını bir sanat işliyormuşçasına ağır ağır çırpıyordu. Tüm derisi göz alıcı kırmızı bir renkteki tüylere sahipken, boynunun altından başlayıp karnına kadar devam eden ve sert bir görünüme sahip olan, mavi bir kısım mevcuttu. Turgan onun daha küçük boyutlusunu ve güçsüz görünümlüsünü Usta Kari ile olan dövüşünde görmüştü. Turgan gördüğü şeye inanamayarak parlayan gözleriyle ve ağzından akan sularla, kısacası tüm hayranlığıyla gözlerini gördüğü şeyin üzerine dikip konuştu.
“ Sen çok güzelsin. Gerçek bir aydakarsın ve gördüğüm en güzel şeysin. Usta karinin karşılaştığı ve şekline büründüğü açık kahve renkli aydakardan çok daha güzelsin ve daha güçlü görünüyorsun. Sana bir kez dokunmama izin ver güzel aydakar. “
Herkes kendisini görünce ölüm meleğiyle karşılaşmışçasına korkarken, Turganın bu tepkisi aydakarın fazlasıyla hoşuna gitmişti. Hatta bu aydakar, Eşrarın( Kötü aydakar) soyundan geldiğinden, kendi türdaşları tarafından dahi dışlanmıştı ancak varlığı gizlendiğinden, eşrarın soyundan gelmesine rağmen hayatta kalmıştı. Ahyarın soyundan gelen diğer aydakarlar, her zaman daha kalabalık ve güçlü olmuşlardı.
Ahyar ile Eşrar arasındaki ölümüne mücadeleyi Eşrar kazanıp da Ahyarı öldürmeye kalkınca, Ahyarın akrabaları olan aydakarlar durumu kabullenmedi ve sayı üstünlüklerini kullanarak, Eşrarı öldürdüler. Ancak Eşrar ölmeden önce Ahyarın boynuna dişlerini geçirip koparmayı başarmıştı. Ahyar yanlıları öfkelerini bastırmayı düşünmediler bile ve Eşrara kan bağı olan tüm aydakarları katlettiler. Zaten Theodende iki aydakar kabilesi vardı ve bu durumdan sonra bir tanesi tamamen ortadan kaldırılmış oldu. Bu zamandan sonra da, Eşrarı kötü aydakar olarak anlattılar hep. Ahyarı da iyi aydakar.
Ancak bilmedikleri şey şuydu ki, Eşrarın kabilesinde bir dişi aydakar vardı ve Eşrarın çocuğunu yumurtlamayı başarmıştı. Kendi kaderini belirledi ve tüm özüyle, yumurtayı kırabileceği kadar besini bir de hikayeyi öğrenebileceği bilgileri içeren bir tılsımı, yavrusunun yumurtasına bırakarak huzurlu bir ölüme yürüdü. Yani aslında usta karinin elindeki kitap doğru bilgileri içermiyordu ve bu hikayenin insanlık kadar eski bir tarihi yoktu. Yalnızca dört yüz sene önce yaşanmış bir hikayeydi ve Eşrar bu hikayenin asıl kahramanıydı tabi soyunu devam ettirmek adına hayatından vaz geçen dişisi de öyle. ( Eşrarın dişisi, yakalanınca öldürüleceğini bildiğinden ve ölürse yumurtayı besleyemeyeceğinden, en azından yumurtasını çatlayabilecek hale getirip, tüm özünü yitirerek ölüyor)
200 yılın sonunda şu an karşılaştığımız aydakar yumurtayı kırdı ve çıktı. Yalnız başına Theodende büyürken, aydakarlarla ilgili yazılan kitapları okudu. Babasının kötü aydakar diye anlatıldığını gördü. Gerçek hikayenin yumurtadayken bile farkındaydı ancak anlattıklarına kimse inanmayacağı için sadece diğer aydakarlardan uzak durdu ve intikam peşinde de koşmadı. Zaten onlardan birisiyle karşılaşırsa, varlığından tüm diğerlerinin haberi olurdu ve onu da öldürmeye gelirlerdi.
Bugüne kadar karşılaştığı tüm insanlar canavar deyip kaçmışlarken, kendi türü bile kendisinin soyundan bu kadar nefret ediyorken, Bir insan şimdi onun gördüğü en güzel şey olduğunu söylüyordu. Bu insana güvenmeli miydi? Hayır bir insana tabi ki güvenemezdi. Özellikle bir aydakarı bile öldürebilecek bir silah taşıyorken bunu yapması mümkün değildi. Ama 200 yıllık hayatında ilk kez iltifat aldığından olsa gerek, fazlasıyla mutlu olmuştu.
“ Lütfen bir kere dokunayım sana. Hadi ne olursun sadece dokunayım “
“ Olmaz insan. En iyi saldırını yapsan bile bana dokunamazsın. O silahtan korkmuyorum ve onu kullanarak beni tehdit etmene izin vermeyeceğim. “
Turgan sadece hayran olmuştu ve ona karşı savaşmak gibi bir niyeti görünmüyordu. Ayrıca ikizlerin söylediği şeyi de şimdi anlamıştı. Üzerinde durduğun şeyin üstünlüğünü kabul et. Turgan kıyımı sırtından çıkardı ve bunu gören aydakar biraz daha yükseğe havalandı. Ancak Turgan kıyımı yere bıraktı ve üzerine kocaman bir kaya koydu.
“ Seni tehdit etmek mi ? Sen bu kadar güzel ve bana göre kat kat üstünken mi? Seni korkutmadığına eminim ama seni rahatsız eden şey kıyımsa, işte yere bırakıyorum. Bak üzerine kocaman da bir kaya koydum. Yani istesem de onu hızlıca alıp sana saldıramam değil mi? Hem ben alana kadar beni çoktan öldürmüş olursun ki hınh hınh. Sadece bir kez sana dokunmama izin ver. “
Aydakar gördüğü muameleden dolayı fazlasıyla şaşkındı. Bir insan onun güzelliğini methediyor ve bir kez dokunabilmek için, ola ki bir savaş anında güçsüzlüğünü kapatabilecek tek şey olan özel silahını yanından ayırıyordu. Aydakar daha fazla dayanamadı ve bu iltifatlara karşılık verdi. İrtifasını iyice düşürüp yere yaklaştı ama konmadı.
“ Tamam dokun ama sadece bir saniye. “
Turgan bunu duyar duymaz, sanki karşısındaki dev bir aydakar değil de, kristalden bir bebekmiş gibi dikkatli bir şekilde, aydakarın derisini okşamaya başladı. Okşarken de bir yandan övgülerine devam ediyordu.
“ Tüylerinin rengi çok güzel. Çok büyük ve güçlü olmana rağmen yumuşacıksın. Vuhuu özünü hissedebiliyorum sen cidden çok güçlüsün ve güzelsin demiş miydim? “
Aydakar bu kadar methedilmeye alışık değildi ve utanma duygusunu da ilk kez yaşadığından Tuhaf hissediyordu. İnsan tam iki dakikadır kendisini seviyordu ve bunu da içinden gelerek yapıyordu. Bu rahatsız edici( aslında çok rahatlatıcı olduğunu düşünse de) duruma bir son vermek için konuşmaya karar verdi ancak sesindeki değişimi fark ettiğinden hemen konuşmak istemedi. Biraz bekledi ve kendini toparladıktan sonra söze girdi.
“ Sadece bir saniye demiştik insan. “
Turgan tüm bedeniyle adeta bir kurbağa gibi aydakarın bacağına yapıştı ve mızıkçılık yapmaya karar verdi.
“ Bana ne bırakmam işte. Bırakmamı çok istiyorsan fırlat beni. “
-