Theoden

05 Ağustos 2019
Çeviri: 126
Düzenleme: AntiYasuo
955 Görüntülenme
Bu bölümü 3 Kişi beğendi.

Şahmeranın Minneti

Turgan o gün yiyip içti. Ormandan dışarı çıkamadıklarından sadece oradaki besin kaynaklarını kullanabilmelerine rağmen, Turgan için oldukça cömert bir sofra hazırlanmıştı. Turgan karnını doyurup, biraz dinledikten sonra gücünü toplamak istiyordu ve havanın kararmasına hala vakit varken, bir an önce diğer mührü de kırıp Şahmeranın halkının en azından bir gün daha fazla güneşi görebilmesini istiyordu. Bu düşüncesini sesli olarak Şahmerana iletti ve onun da minnet dolu bakışları ile onaylamasıyla işe koyuldu.

Görünürde yine hiçbir şey yoktu ama bir mühür olduğu kesindi ve önce konumunu keşfetmek gerekiyordu. Turgan diğerlerini mağarada bırakarak ayrılmıştı ve etrafında gizlenmiş birkaç yılan dışında kimse bulunmuyordu. Turgan yılanların farkına varmasa da, eskisi kadar çekinmiyordu onlardan. Tüm ormanı etkileyen bir mühür olduğuna göre büyük de olmalıydı. Mirayı kurtardığı zamanı düşündü. Mühür miranın bedeninin biraz üzerinden başlıyordu ve bu da öyle olmalıydı. Orman ağaçlarının tepesi görünmediğinden, Turgan birkaç hamlede zıplayarak bir ağacın üzerinde tutunabileceği bir alan bulup, biraz görüş açısı yakaladıktan sonra, ağaçların üst kısmını biraz da olsa görebildi.

Ağaçlar hemen hemen aynı boydaydılar ve birçoğu da aynı türden ağaçlar gibi görünüyordu. Ancak sorun şuydu ki, ağaçların üst kısımları sıçramak için uygun değillerdi ve ağaçların boyunun yirmi metreyi aşkın olduğu düşünülürse, Turganın zeminden gerçekleştireceği bir sıçrayışta, ağaçların dallarından sıyrılıp o kadar yükseklikteki bir boşluğa güçlü bir saldırı yapması kolay görünmüyordu. Ama denemeliydi ve ilk deneyişini yerden sıçrayarak yaptı. Ağaçların arasından yükselmesine rağmen, ilk denemesinde savurduğu balyoz boşlukta hiçbir şeye dokunmadı.

Daha yüksekte olmalıydı mühür ve ağaçlar bu şekilde sıkken, Turganın o kadar yükseğe sıçraması pek kolay görünmüyordu. Havadayken biraz daha kalın dallara sahip bir ağaç görmüştü ve onun üzerinden sıçramaya karar verip ağaca tırmandı. Olabildiği kadar güçlü bir şekilde balyozu yukarıda tutarak sıçradı. Yerden otuz metre kadar yukarıya ulaştığında balyoz bir şeye çarptı, ancak hem çarpmanın etkisi hem de görünmez mührün direnciyle Turgan ve kıyım geriye savruldular. Turgan havada ivme kazanabileceği bir şey olmadığından ağaçların dallarına çarpa çarpa yere düştü.

“ Tırpanı kullan sözümüzü dinle. Seni engelleyen şeylerden kurtul ve tek sefer yetmez defalarca savur tırpanını. Hazır olduğundaysa onu tek seferde kır geç. “

Turgan ruhların seslerini duyabildiği için mutluydu ve söylediklerini dinlemeye de kararlıydı. Kendisine engel olan ağaçlardan birkaç tanesini keserek, kendine rahatça zıplayabileceği bir alan oluşturdu önce. Dört ya da beş tane ağaç kesmişti ve planı şu şekildeydi. Ayakta kalan ağaçlardan bir tanesinin gövdesinden güç alarak sıçrayacak ve artık yerini bildiği yafta ulaştığında arka arkaya tırpanını savuracaktı. Öyle de yaptı. Olduğu yerden sıçradı ve bir ağacın gövdesinin, yerden yedi metre kadar yukarıda olan bir bölümünden tekrar ivmelenerek, çapraz bir şekilde biraz önce kestiği ağaçlarla oluşturduğu boşlukta yukarıya doğru ilerledi. Yaftın başladığını bildiği boşluğa yaklaşınca da kıyımı hiddetle birkaç defa savurdu. Tırpan görünmez mühre çarptıkça güçlü sesler çıkıyordu ancak, mühür henüz bozulabilmiş değildi. Eğer bozulsaydı küçük kızın yanındayken olduğu gibi kıyım boşluğa açılırdı ancak Turganın üçüncü ve son savuruşunda da mühür kırılmadı ve ivmesi sıfırlanan Turgan, kesik ağaçların olduğu boşlukta aşağıya süzülüp, bir diziyle bir ayağının üzerine inmeyi başardı.

Bir önceki düşüşünden dolayı, vücudunda çizikler görünüyordu ama Turgan aldırmadan bir kez daha denemek için hiç beklemedi. Zaman kaybetmeden tekrar sıçradı ve bir kez daha aynı ağacı kullanarak yukarı çıktı. Tırpanı yine üç kez savurabilmişti ancak bu kez mühürden, bir camın çatlaması gibi zayıf ama net bir ses geldi. Turgan bir kez daha yere düştü ama vazgeçmedi. Yeni bir şey denemeye karar verdi Turgan. Daha önce etkili olduğunu gördüğünden, havayı dahi kırabilen yaftına başvuracaktı. Kıyım ruhları yaftını kullanmaması için bir uyarıda bulunmamışlardı ve eğer yanlış olsaydı, Turgan bunu yapmayı düşündüğünde onu uyarırlardı. Bir kez daha sıçradı yerinden, ivmesini alıp çıkabileceği en yüksek hızda havada ilerliyorken haykırdı.

“ Tabiatın insanoğluna cezası – Yıkıcı Deprem “

Turgan depremini havada oluşturmuştu ve tüm etkisini de kıyıma yüklemişti. Depremin gücünü taşıyan kıyımı mührün başladığı yere iki metreden fazla mesafe kala kollarını gerip, bağırarak savurdu. Tırpan havayı kırarak ilerledi ve adeta olmayan bir şeyi keserek içine girdi. Mührün öylece bozulamayacağını fark eden Turgan, kalan ivmesiyle, ama daha çok kıyımın da güdümüyle, Tırpanı yaftın içinde ilerletmeye devam etti ve yirmi metre boyunca görünmez mühürde derin bir yarık açtıktan sonra, şiddetli bir patlamaya benzer sesin ardından, kıymın boşluğa çıkmasıyla mührün bozulduğuna kanaat getirdi.

Bu arada orman hiç sallanmıyordu yani Turgan yaftının aslını değiştirerek depremin gücünü, toprağa yaymadan tek bir noktada toplamayı başarmış gibi görünüyordu. Tüm gücünü harcayıp ivmesini de yitirdiğinden, tüm karizmasıyla beraber şaşaalı bir düşüşü bir kez daha ağaç dallarını kırmak suretiyle gerçekleştirdi. Ancak bu kez zemine çarpmadan önce, çarptığı ağacın gövdesine gizlenmiş bir yılan Turgana dolanarak onu yakaladı ve ikinci kez düşmesine izin vermedi.

Turgan bu kez korkmamıştı ve yılanın teşekkür amacıyla kendisine yardım ettiğini biliyordu ama yine de fazla temas halinde kalmak istemedi ve kollarıyla ağacı yakalayıp aşağıya kendisi indi. Mühür kırıldıktan sonra artık orman dışarıdan görülebilir olmalı ve Şahmeranın kabilesi de özgürleşmiş olmalıydı. Kraliçeye müjdeyi vermek için hemen mağaraya koştu Turgan ve daha mağaranın içine girmeden Şahmeranın kendisini karşıladığını gördü. Kollarını havaya kaldırdı ve sevinçle bağırdı.

“ Mührü kırdım yılan kraliçe. Cidden yaptım hınh hınh. “

Şahmeranın gözleri, bir yılanın gözleri gibi soğuk ve ürkütücü görünmelerine rağmen, Turgan gülümsemesini koruyor ve mutluluğunu her şekilde ifade ediyordu. Ancak kendisine iyilik yapılan Şahmeran beklenmedik bir tepki verdi.

“ Mührü bozdun Turgan. Şimdi sana teşekkür etmeme izin ver tısss “

Şahmeran dişlerini çıkardı ve bir anda Turganın dahi refleks gösteremeyeceği bir çeviklikte sivri ve tehlikeli görünen dişlerini, Turganın boynuna geçirdi. Turgan şahmeranın dişlerini bedenine kabul etmek zorunda kaldığı anda, bedeni kaskatı kesildi ve kollarıyla bacakları istemsizce bedeninden uzaklaşıp açılarak öylece kaldılar.

Turgan o saniye yere yığıldı ve hareketsiz bedeni öylece kaldı. Tuhaf olansa etraftaki kabile üyelerinin hepsinin şaşıp kalmalarıydı. Zira Turganın ilk yardımında, yeterince hürmet göstermediği için kızını fırçalayan Şahmeran, bu kez tüm kabilesini kurtaran adamı zehirleyerek minnetini göstermiş gibi görünüyordu. Ancak Kraliçe, tüm yılanların şahı olduğundan hiç birisi sesini çıkaramadı. Mira ise annesinin yaptığı bu hareket sonrasında mutluluğu katlanmış bir şekilde gülümsemeye devam ediyordu. Aradan yarım saat geçtiğinde, Mührün etkisi tamamen unutulmuştu ve orman eskisinden çok daha canlı görünüyordu. Ancak yüzünde tek bir mimik bile barındırmadan, olduğu yerde öylece bilinçsizce yatan tek kişinin ormanı eski haline getiren kahraman olması, Şahmeranın minnet duygusunun sorgulanması gerektiğini gösteriyordu.

Turgan yarım saatin sonunda gözlerini açmayı başardı ancak vücudunu hala hareket ettiremiyordu ve bir daha da hareket ettirebileceğini zannetmiyordu. Dudaklarını hafifçe oynatabiliyor ancak ses çıkarmayı başaramıyordu. Biraz daha zaman geçtikten sonra tek bir cümle kurabildi.

“ Ben sizi kurtardım. Siz beni zehirlediniz nankörler. “

Çevirmen Notu

-

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar