Theoden
Siyah ve Beyaz
Bir kişinin iki zıt karakterinin ruhlarına benzeyen ve 17 yaşında görünen İki genç erkek, sarpak geçidi adı verilmiş bir dağ geçidinde uzun süredir bekliyor olmalılar ki, sıkılmış görünüyorlardı. Bir tanesi 185 santime yakın boya, kısa beyaz saçlara, kızıla yakın gözlere sahipti ve beyaz renkli olup, pijama gibi görünen bir kıyafet giyiyordu. Konuşan da o oldu.
“ Biraz daha sabır Behmura. Sonunda beklediğimize değecek nasılsa. “
Diğerinden birkaç santim kısa boylu olan, siyah uzun saçlara ve ela gözlere sahip, cüsse olarak arkadaşından daha iri görünen erkek söze girdi.
“ Hiç kendini kötü hissettiğin oldu mu? “
“ Ne için ? “
“ Bu yaptığımız şey için işte. Sonuçta yaptığımız tek şey, ticaret yollarını tutup tüccarları soymak. “
Beyaz saçlı olan genç adam duyduklarından etkilenmemişe benziyordu. Umurunda olan tek şey bir an önce tüccar kervanının buradan geçmesi ve tüm kıymetli eşyalarına el koymalarıydı. Umursamaz bir şekilde cevap verdi.
“ Hayır olmadı. Bizi yenebilecek kadar iyi korumalara sahip olmamaları onların hatası. Sonuçta bizler Zıt Renkler Birliğiyiz. “
“ Benim de olmadı. Yaptığımız şeyin haydutluktan farkı olmasa da, ismimiz tam olarak bizi anlatıyor değil mi Nabe ha ha. “
Nabe başıyla onayladıktan sonra, bekledikleri kervanın sesini duymuş olsa gerek ki, elini kulak kepçesinin üzerine götürüp, sesten emin olmak istedi.
“ Bugünkü kurbanlarımız geliyorlar Behmura hazır ol. “
“ Ben hep hazırım. “
Kısa süre sonra ikilinin hemen ardından, birkaç atlı muhafızın öncülük ettiği kervan göründü. Nabia hemen aşağıya atlayıp, öncüleri beyaz bir ışık saçarak, saniyeler içinde öldürmüştü. İşte o zaman kervan ahalisi panik yapmaya başladılar.
“ Haydutlar… Öncü muhafızlarımızı öldürdüler. Güçlü haydutlar canını seven kaçsın. “
Korkmuş şekilde bağıran adamın sesini duyan ve Kervanın asıl patronu Castellonun canından sorumlu olan özel koruma öne çıkarak durumu kontrol etmek istedi.
“ Kaç kişiler? “
“ Tek başıma olsam sorun olur muydu? “
Nabi idi konuşan. Çoktan yanına gelmişti. Yedi atlı askeri tek seferde öldürmüş olmasına rağmen, üzerine tek bir damla kan bile sıçramamıştı. Kendini işine adamış olan koruma geri adım atmadan cevap verdi.
“ Tam olarak ne istiyorsun peki? “
“ Her şeyinizi. “
“ Peki ya reddedilirsen ? “
“ Durum değişmez. Yine de her şeyi alırım ama öyle olduğunda sıkıntı oluyor. Herkesi öldürdükten sonra, koca kervandaki tüm değerli şeyleri bulmaya çalışmak cidden yorucu bir iş. “
“ Demek öyle düşünüyorsun ukala piç. Bu insanlar, kıtalardan kıtalara yolculuk yapıp bahsettiğin şeyleri elde edebiliyorlar. Her seferinde sizin gibi onlarca haydutla karşılaşıyoruz ve buna rağmen hayata devam edebilmek adına işimizi bırakmıyoruz ve sen gelmiş bana kervanda senin için kıymeti olan şeyleri aramanın yorucu olduğunu söylüyorsun. Gardını al pis haydut, kolay lokma olmadığımı göstereceğim. Rüzgarın Husumeti…(4. Seviye yaft) “
“ Bu adamı çok fazla konuşturdun Nabe. Karanlığın Hükmü – Karanlık oda ( 5. Seviye yaft- 2. kapı) “
Behmuranın hızlı girişiyle, rüzgar yaftı kullanıcısı olan cesur korumanın etrafını simsiyah, buluta benzeyen bir şey sardı ve yaftını yapmaya hazırlanan korumayı bir anda içine çekti. Siyah bulut sadece birkaç saniye havada kaldı ve ardından kayboldu.
“ En iyisini kendine ayırdın ama Behmura. Böyle yapmaya devam edersen bu işin sonunda kapışacağız. Hey siz kervandakiler. Bana patronunuzu çağırın ve boşa kaçmayın. Öldürmek istersek her türlü ölürsünüz. “
Castello çağırıldı. Fark ettiği ilk şey de, kervandaki en güçlü adam olan kişisel korumasının, bu adamların yanına rağmen şu an burada olmadığıydı.
“ Munhara ne yaptınız ? “
“ Onu öldürdüm ve bedenini de bir toz haline getirdim. Bu senin için problem oluşturuyor mu? “
Behmuranın şeytani görünüşü ve ürkütücü ses tonu, Castello’nun ürkmesine sebep olsa da, korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu.
“ Ne istiyorsunuz ? “
“ Bu kervanda kut taşları olduğunu duyduk. Onları bize ver. Tabi tüm paranızı ve mücevherlerinizi de. “
“ Kut taşı mı? Cidden o seviyede ticaret yapan bir adam olsaydım, kervanımı sadece yirmi muhafız ve bir kişisel koruma mı koruyor olurdu? Bir hiç için insanları katlettiniz. Tüm altını ve para edecek her şeyi vereceğiz ama kut taşı falan taşımıyoruz bu yüzden kusura bakmayın. “
Nabe duyduklarından hoşlanmamış olsa gerek ki, etraftan birkaç kişiyi daha yakalayarak öldürdü ve her seferinde kervan sahibine kut taşlarına sahip olup olmadığını sordu. Castello aynı soğukkanlılıkla, aynı cevabı verdi hep. Etrafta öldürebilecekleri kimse kalmayınca da, Castellonun tüm kıymetli şeyleri önlerine sermesini istediler. Castello denileni yaptı ve birkaç kese altın akçe ile çok daha fazla sayıdaki gümüş sikke keselerini, zıt görünüşlü gençlerin önüne koydu.
Nabe ve Behmura halen tatmin olmamışlardı zira zaten uzun süredir beraberdiler ve bu işi yaparak, yüklü bir servet elde etmişlerdi. Artık onları tatmin edecek ganimetler, para ve mücevherden çok daha fazlasıydı. Nabe alabilecekleri başka değerli bir şey olmadığını öğrenince, Castelloyuda öldürmek üzere, elini kaldırdı ve parmaklarının ucundan çıkan ışık mermilerini, son kurbanının bedenine gönderdi. İşi bittiğinde, bir silahın namlusuymuş gibi parmaklarına üflemişti ki; Castellonun bedeniyle beraber yanından geçen uzun saçlı genci hayal meyal görebildi.
“ Bu nasıl bir hız sende kimsin? “
Arkalarına geçtikten sonra, arkası dönük halde görebildikleri bir başka adam ortaya çıkmıştı ve küçük bir cüsseye sahip olan Castelloyu, koltuğunun altına almış, sırtını kamburlaştırmış bir vaziyette ardına bile bakmadan koşuyordu. Bir anlığına durup başını geriye çevirdi ve mutlu bir yüz ifadesiyle konuştu.
“ Ben Ragnossa. İntibah Tugayının bir üyesiyim ve Dragutun oğlu olan liderimle ayrı düştüğümden, bir başı bozuk kampı bulup onun yerini öğrenmem gerek. Babası illa ki yerini biliyordur değil mi? Bu adam bana bir başı bozuk kampı bulabilmem için lazım. Dövüşmek için kalmak isterdim ama patron yokken sizin düşman ya da dost olduğunuzu bilmediğimden size bulaşmadan ayrılacağım. Eğer bana kalsaydı sizi pataklardım ama bu intibah tugayını etkilediğinden bu seferlik kusura bakmayın. “
Ragnossa tekrar arkasını döndü ve Castelloyu da alarak koşmaya başlamadan önce tekrar bağırdı.
“ Patron varken umarım tekrar karşılaşırız. O zaman aldığınız canların hesabını sorabilirim. “
Ve koşmaya devam etti. Bir insanın üst sınırlarının çok daha üzerinde koşabiliyordu ve görünüşe göre buna uzun süre daha devam edebilirdi. Yeterince uzaklaştığına emin olunca durdu ve Castelloya matarasını ve belinden birkaç keseyi uzattı.
“ Kervanına olanlar için üzgünüm. Ama birkaç kese altını geri almayı başardım. Umarım bunlar yeni bir kervan hazırlayabilmen için yeterli olur. “
Altmış yaşının üzerinde görünen ufak tefek adamın gözleri hayranlıkla ve minnettarlıkla Ragnossa’ya bakıyordu. Mataradan bir yudum su aldıktan sonra, yaşadıklarının etkisinden birazcık da olsa sıyrıldı ve konuşabildi.
“ Sen cennetten gönderilen bir melek misin? “
Bunu duyduğunda Ragnossa kahkahayı patlatmıştı.
“ Bir melek olabilmek için ilk kurala bile uymuyorum. “
“ Neymiş o kural? “
“ Kadın olmak he he he“
“ Ha ha böyle bir kural olduğunu bilmiyordum evlat. Söyle bana sende kimsin? “
“ Demin söylediklerim gerçekti. İntibah Tugayının bir üyesiyim ve bir başı bozuk kampı bulmam gerekiyor. Bana yardım edebilir misin? “
Adam yeleğinin iç cebinden birkaç tane katlanmış kağıt çıkardı ve ikisini açtıktan sonra tekrar katladı. Üçüncüyü açtığındaysa aradığını bulmuştu ve onu açık şekilde bıraktı.
“ Ben sadece bir tüccarım ve seni bir başıbozuk kampına götüremem üzgünüm. Benim böyle bir şeyi yapabileceğime nasıl karar verdiğini de bilmiyorum genç adam. “
“ Uzun süredir Seydunadaydım ve orada çok şey öğrendim. Bunlardan birisiyse, bir suçluya ulaşmak istediğinde kendine bir tüccarı rehber olarak tut gibi bir şeydi. “
“ Seyduna mı? Kırk senedir kervan çekerim ve o ülkeye ben bile hiç giremedim. Ama doğru söylemişler. Seni bir kampa götüremesem de, başıbozukların kontrolündeki şehirlerden birine götürebilirim. Zira kendim hiç onlarla ticaret yapmamış olsam da, kontrolleri altındaki şehirleri tüm dünyaya ilan ettiklerinden, tüccarların haritalarında görmek mümkün. İmparatorluğun çizdiği haritalarda, onların şehirlerini göremezsin ama, tüccarlarınkinde görürsün. “
“ Peki hangi şehirler olduğunu söyleyecek misin? En yakındakini söylesen yeterli olurdu. “
“ Tabi ki söylemeyeceğim. “
Ragnossa biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Bu adam, hayatı kurtarıldıktan sonra tek bir isim zikretmeyi bile, teşekkür etmek adına fazla görüyordu. Devam etti tecrübeli tüccar.
“ Söyledim ya, seni oraya bizzat götüreceğim. “