Theoden
Yuvaya Dönüş
Zengen kasabasındaki savaşın üzerinden dört hafta geçmişti. Dragut ve İntikam alayı kasaba insanlarının güvenli bir şekilde kıtadan ayrılmalarını kendi sorumlulukları olarak gördüklerinden, geriye dönmeleri bu kadar uzun zaman almıştı. Kasaba halkının çoğu başıbozuk kontrolündeki şehirlere yerleştirilmişler, küçük bir kısmı da kendi istekleriyle başka şehirlere dağılmışlardı. Zengen kasabasının bilançosu şu şekildeydi. Başıbozuk tarafında sadece Sancar paşa yaralanmış, İmparatorluk generallerinden Korgeneral Halid ve Orgeneral Syleus esir alınmış, Orgeneral Gardi, Korgeneral Haung, Tümgeneral Biga ve Tümgeneral Holmes ise öldürülmüşlerdi. Tümgeneral Richard ve Tuğgeneral Marina bir mesaj iletmeleri koşuluyla serbest bırakılmışlardı.
Duciaların olduğu başıbozuk şehrine (ki bu şehrin adı Dragut tarafından İsyan Yurdu olarak belirlenmişti ve bir nevi başkent sayılıyordu) henüz varmıştı Dragut ve beraberindeki heyet. Dragut tarafının tek bir kayıp vermeden birkaç generali öldürdüğü haberi şehre ulaştığından dolayı, tüm başıbozuklar tarafından zafer nidalarıyla karşılanmışlardıı. Korgeneral Halidin kollarına ve bacaklarına, imparatorluğun yaft engelleyici halkalarından dört adet takmışlardı ve yanlarında getirmişlerdi. Diğer esir Syleus ise, Başbozuk Castro ve Sancar Paşanın himayesinde bir başka kampa gönderilmişti.
Attila henüz kız kardeşinin peşinde olduğu şeyden haberdar değildi ve Turgan ile biraz konuşmanın kendisine iyi geleceğini düşünüyordu. Yalnızca Turganın burada olduğunu duymuştu ve bir an önce onunla tekrar buluşmak istemişti. Büyük yemek salonuna geçtiler( Aslında tam olarak yemekhane ve gerçekten büyük. Ama kapalı bir binadan ibaret değil ve çoğunlukla bu sohbetler dışarıdaki bölümünde yapılıyor ).
“ Öğrencimi çağırt hadi cidden özledim keratayı. “
Dragut Attilayı kırmadı zira kendisi de çocuklarını görmek istiyordu. Şehre girdiğinden beri, bir yaver edasıyla arkasından yürüyen ancak çocuk yaşta görünen genç başıbozuğa döndü ve emrivaki olmayan bir ses tonuyla Turgan ile Aryayı bulup çağırmasını istedi. Eksik kalan kısmı Attila tamamlamıştı.
“ Kariayı da çağır evlat. Ama benden bahsetme. Küçük kız kardeşime sürpriz yapmak istiyorum. “
Attila bunları söylerken gülümsemişti ancak fırtına öncesi sessizliğin farkında olan ve ortamda gergin şekilde bulunan iki kişi vardı. Bunlardan ilki Draguttu zira kızını Attiladan teslim alırken, yakında Karianın döneceğine emin olduğunu söylemişti. Haklıda çıkmıştı ancak Karia malum nedenlerden dolayı şu an piyasada yoktu. Diğer gergin kişi ise; yaverlik görevini üstlenmiş başıbozuk idi. Zira o Draguttan bir kademe daha fazlasını biliyordu ve bunu anlatan kişi olmak istemediğine de emindi Musashi. Başıyla selamını verdikten sonra, koşar adımlarla oradan uzaklaştı.
Musashi’nin( Çocuk yaverin ismi) ayrılmasından birkaç dakika sonra, Elfy, Arya ve hiç tanımadıkları bir genç büyük yemek salonuna geldiler. Arya koşarak dayısına sarılmış olsa da, Elfy ve Aryanın mutsuz halleri kolayca anlaşılabiliyordu. Tanımadıkları genç adamsa inatla sırıtıp duruyordu. Bu sırıtış Attilanın sinirlerini bozmuş olsa da, bu kadar mutlu göründüğünden ve suratını hep gülümserken hatırladığı tek bir kişi tanıdığından dolayı sormadan edemedi. Sorusunu sormadan önce de genç adamın bedenini yakından incelemeye koyulmuştu. Fazlasıyla yakından…
“ Sen Turgan falan olamazsın değil mi? Ne bileyim şekil falan değiştirmeyi öğrenmişsindir belki? “
Genç adam ellerini kullanarak, yüzünün üzerine duran Attila’nın başını ittirdi ve gülümsemesini kahkahaya dönüştürüp yanıtladı.
“ Ha ha. Turgan falan değilim ama sizi çok iyi tanıyorum Attila amca. “
“ Nerden tanıyorsun lan beni? “
“ Babam anlatmıştı. “
Attila’nın bir anda benzi sarardı. Bakışları derinleşti ve göz akları, ıslaklığının artmasından dolayı olsa gerek parlamaya başladı. Attila’nın yüzünde mutluluk ama bu mutluluğu bastırabilecek kadar büyük bir hüzün peyda olmuştu. Kısılmış ve titreyen sesiyle sormaya çalıştı ancak ağlamak üzere gibi göründüğünden, Attilanın kendisini zorlamasına izin vermeden sözünü kesip tamamlayacaktı genç adam.
“ Yoksa sen… “
“ Evet ben Barbossanın oğluyum Attila amca. “
Attila hüznünden hiçbir şey kaybetmemiş gibi görünüyordu. Ayağa kalktı ve hemen önünde duran çocuğa sarılacakmış gibi kollarını açtı. İki kolunu birden yavaşça kapatıyorken, Ragnossa da aynı şekilde karşılık verip, Attilanın beline dolamıştı kollarını. Attila sarmaya hazır kollarından birini durdurdu ve diğeriyle Ragnossanın suratına sağlam bir şamar patlattı.
“ Hassiktir oradan. “
Ragnossa Attiladan yediği tokadın etkisiyle birkaç metre ileriye savrulmuş ve doğrulmaya çalışıyorken, Attila yaptığından olmasa da, söylediğinden pişman olmuş bir şekilde etrafına baktı. Zira Elfy ve özellikle de Arya oradayken küfür etmemesi lazımdı. Normalde pek de ağzı bozuk olmayan bu adam tepkisinin gerekçesini açıklamaya çalıştı.
“ Yaşlandıkça duygusallaşmaya başlamış olsam da, bu veledin yaptığı şaka hoş değildi. Yine de kullandığım sözleri için üzgünüm. “
“ Ne yani Barbossanın oğlu olamaz mı? “
“ Sen ne diyorsun Dragut? Bırak oğlu olmayı uzaktan akrabası bile olamaz. Onun doğduğu kasabadaki herkes öldürüldü hem de tek bir istisna bile olmadan ve Ustam bir çocuğa sahip değildi. Olsa mutlaka bana söylerdi. Ölmeden bir gün önce bile yanındaydım. Yani bu imkansız. “
“ Öldüğünde yanında mıydın peki? “
“ Hayır. Yalnız başına hayatına son vereceğini söylemişti. 19 yaşından itibaren, hayatı boyunca kimseye kaybetmemişken, daha fazla yaşlanmadan hayatına son vermeyi seçti. “
“ Yani ölüsünü görmedin? “
“ Evet. Bir dakika lan yoksa benden kurtulmak için yalan mı söyledi? Ama bu mümkün değil beni seviyordu. “
Attila elini yüzüne koyup, yerde kıvranan Ragnossayı bu kez farklı bir gözle incelerken, sesli olarak düşünmeye başladı. Böylesine güçlü bir adamın bu halleri fazlasıyla sevimli olduğundan, etrafındakiler çıt çıkarmadan izlemeye devam ettiler.
' Aslında ustamın da böyle lacivert saçları vardı… Gözleri de andırmıyor değil…. Ha ha parmaklarına bak tıpkı ustamınkiler gibi incecik….. O kollu kaslarına hiç yakışmazlardı cidden ha ha. O burun da ne öyle? Hık demiş Ustam Barbossanın burnundan düşmüş bu çocuk… Yoksa ustam bana Theodendeki en etkileyici yaratıkla antreman yapmaya gittiğini söyleyip, haftalarca ortadan kaybolduğu zamanlarda bir kadının yanına mı gidiyordu? '
Attilanın kendine gelmesini sağlayan şey. Tüm düşünceleri duyan Aryanın artık daha fazla dayanamayarak patlattığı kahkaha olmuştu. Dayısının yanına sokuldu ve sempatik bir ses tonuyla konuştu.
“ Belki de haklısındır. Barbossayı en çok etkileyen şey muhtemelen Ragnossanın annesidir ve Ragnossa da kuvvetle muhtemel Barbossa ustanın oğludur ha ne dersin dayı? “
İşte Attila o zaman yerinden kalktı ve yerde yuvarlanan Ragnossayı kaldırıp sevgisini göstermeye başladı. Yavrusunu seven bir ayıyı andırdığından, yavru konumundaki Ragnossanın pek de konforlu bir halde olduğu söylenemezdi. Hatta biraz önce şiddet amaçlı yediği şamar, şimdi geçirdiği sarsıntının yanında çok daha masum kalıyordu. Bu ortamı öfkesi sesinin tonuna ve şiddetine yansıyan Elfy bozdu.
“ Yeter. Ragnossayı rahat bırak artık Attila amca ve bir an önce bir dağın altında ezilmekte olan çırağınla ilgilen. “
Bu cümleye en çok şaşıran kişi Dragut olmuşken, sadece 14 yaşında olmasına rağmen bu haberi vermemesinin doğru karar olduğunu gören Musashi derin bir oh çekmişti. Bu yaşta bu zeka ve ön görü hayranlık uyandırıcıydı. Dragut şaşkın bir ifadeyle bağırdı.
“ Hala uyanmadı mı? Yoksa uyanıp çıkmayı mı başaramadı? Köklu ne yapıyordu o sırada? “
“ Baba sakin ol. Hala uyanmadı ve Köklu sorun olmadığını söylediğinden, huzursuz olsak da ilişmedik. “
“ O bunak aydakarın sözüne mi güvendiniz yani. Kırk gün oldu kırk. Bir insan bu kadar uzun süre uyuyamaz hele üzerine bir dağ devrilmişken… “
“ Komutayı Kökluya bırakmıştın ama başka kimin sözüne güvenecektik ki? “
Dragut kızının bu hızlı ama son derece haklı cevabı üzerine dudaklarını ısırmaktan başka bir şey yapamadı ve öfkesini çıkaracak birini de göremediğinden kendi başını yemeye koyuldu. Bu sırada Attilanın farkına vardığı tek şey, Turganın başının belada olduğuydu ve bu beladan onu kurtarmak ustası varken kimseye düşmezdi. Kucağında tuttuğu Ragnossayı istemsizce yere fırlattıktan sonra, emrivaki bir ses tonuyla konuştu.
“ Beni onun olduğu yere götürün. “