Theoden
Ben Yaft Kullanamıyorum
Dragut; Ducia, Jeo ve Nebia’yı bir araya ve olabildiğince güvenli bir bölgeye toplamıştı. Ne olduğuna dair gram fikri olmasa da Jeo’nun kolunu görmesi ve bunu Jeo’ya mareşalden başka kimsenin yapamayacak olduğunu düşünmesi, Mareşali öldürmesi için yeterli bir sebepti. Göz damarları öfkeden belirginleşmişti ve bir açıklama yapmadan önce Jeo’nun koluna dikkat kesilmişken, Ducia’ya yönelik konuştu.
“ Ducia, sana ilk kez bir şey için yalvarıyorum; neye mal olursa olsun Jeo’nun kolunu iyileştir. Ben, ben Attila abime bunun hesabını veremem. “
İkinci cümlesini kurarken haykırmıştı Dragut ve hemen ardından arkasını dönüp, Mareşal Sezar ile hesaplaşmak üzere onun yanına doğru ilerlemişti. Turgan’ın ahtapot gibi Sezar’ı sırtından sarışına ancak dikkat edebilmişti ve oğlunun daha bu yaşta bir mareşale meydan okuyor olmasına, bir baba olarak duygulanmıştı.
“ Demek onu yakalamayı başardın, aferin oğluma, gerisini ben hallederim ancak madem onu kıskıvrak yakaladın, neden yıldırımından biraz tatmasına izin vermiyorsun hıah hıah? “
Turgan’ın gözleri dolmuştu ve Mareşalin sırtındayken bir düşmandan ziyade, annesi tarafından taşınan bir bebek gibi görünüyordu. Cevapladığında gözyaşlarını tutmaya çalışmamıştı.
“ Ben artık yaft yapamıyorum baba hüe hüe “
“ N-ne, nasıl yani, sen tanrının hizmetkarı değil misin, yaft yapamıyorum da ne demek? “
“ Ben galiba kovuldum baba hüeeeeeeeeeeeeeeee “
“ Ne demek kovuldum, artık cidden yıldırım çaktıramıyor musun yani? “
“ Hüeee hüeee “
“ Peki ya deprem? “
“ Hüeeeeeeeee “
Bunu duyduğunda Dragut da paniklemişti zira oğlu, hayranlık hatta kıskançlık beslediği yaftlarını artık kullanamadığını söylüyordu.
“ İnsene lan o zaman Sezar’ın sırtından, yaft kullanamıyorsan sadece engel olursun. “
“ Olmaz, generaller ezikler ve ben bu halimde bile onların tamamını yenebilirim. “
Turgan’ın son söylediği şey, Mareşal’in sabrını taşırmıştı ve Dragut karşısına çıkmışken, bir an önce Turgan belasından uzaklaşmak istediğinden, sert bir dirsek darbesiyle onun birkaç metre geriye düşmesini sağlamıştı.
“ Demek sonunda gelebildin Başıbozuk Serdarı ama korkarım geç kaldın. Jeo en iyi ihtimalle bir kolunu artık kullanamayacak ve diğer en güçlüler olan Köklu ile Dumrul da feci şekilde kaybediyorlar. Kıyım’ın kullanıcısı da artık yaft kullanamadığına göre, tek başınasın ve tek başına olan hiç kimse bana karşı kazanamaz. “
Dragut Mareşal’in söylediklerinin en çok ilk kısmıyla ilgilenmişti ve doğrusunu görmek adına panikle etrafını süzmeye başlamıştı. Mareşal söylediklerinde haklıydı, Köklu daha önce olmadığı kadar yıpranmış ve yaralanmış haldeyken, Orgeneral Vladimir de Dumrul ile adeta alay ederek onu eziyordu. Dragut, Mareşali hemen yenip onlara yardıma gidemeyeceğinin farkındaydı, hatta böyle birini yenebileceği bile kesin olmadığından, en heybetli sesine bürünüp, baş komutansız kalmış olan yoldaşlarına geldiğini ve emirlerini iletmek adına bağırdı.
“ Dumrul… “
Dumrul’un karnına beton bir bir kazık saplanmış haldeydi ve o haldeyken bile savaşmaya devam ediyor olsa da bitkin görünüyordu. Dragut’un sesini duyduğunda üzerine gelen Vladimir’in yumruğunu havada yakalamış olmasına rağmen, darbenin etkisiyle birkaç metre geriye sürüklenmişken, mutlu bir ifadeyle Dragut’un sesine karşılık vermişti.
“ Emredin Serdarım. “
“ Ortağım Köklu fazlasıyla ihtiyarladı ve gördüğün üzere düşmanlarla baş edemiyor, oğlumun güçleri geçersiz kılınmış durumda, Jeo’nun yarası kalbimde sızlıyor ve abime ne diyeceğimi şu an bile düşünüyorum, diğer yoldaşlar ne haldeler bilmiyoruz. “
Dragut duraksayıp nefeslendikten sonra git gide yükselen bir ses tonuyla devam edecekti.
“ Adal aynı cephede savaşmamızı önermişti, Castro ise bir hakana karşı bile son anına kadar mücadele etmiş, canı pahasına bile olsa koruyabildiği herkesi korumuştu. Bir başbozuk benim yanımda olacaktı ve ben onlardan birisini yanıma almayıp seninle omuz omuza savaşmayı istemekle yanlış tercih mi yaptım? Yoldaşların bu haldeyken ÇILDIRMAMAK İÇİN GEREKÇEN NEDİR DUMRUL? BİR ŞEYLER YAPMAK İÇİN HEPİMİZİN ÖLMESİNİ Mİ BEKLEYECEKSİN? “
“ Serdarım ben, ben, BEN SİZİN OLMADIĞINIZ BİR DÜNYADA YAŞAYAMAM “
Dragut’un söyledikleri işe yaramıştı ve Dumrul’un son cümlesinden sonra etrafında siyah bir hortum peyda olmuştu. Kısa süre içerisinde göz bebekleri ortadan kaybolmuş, tamamıyla mavi bir renge dönen göz akının dışında sadece siyah görünen göz damarları, göz yuvalarında görünür olmuşlardı. Bedeni adeta içine çekilip incelmiş, öncekinden daha zayıf ancak ürkütücü bir hal almıştı Dumrul ve bu hale geçer geçmez de Vladimir’in kazığını karnından öyle bir şiddetlr çıkarıp fırlatmıştı ki Vladimir, kendi kazığı yanı başından geçerken korkuyla kaçınmış olmasına rağmen küçük bir sıyrık almaktan kurtulamamıştı.
Dumrul’un en güçlü haline dönüşmesi, Dragut’un biraz da olsa rahatlamasını sağlamıştı zira artık dostlarından biri kaybeden tarafta olmayacaktı ancak Köklu hala iki yaratığa karşı savaşıyordu ve ona yardım edebilmesi için, önce Mareşalden kurtulması gerekiyordu.
“ Ne kadar dayanabilirsin Köklu? Bu herife diz çöktürmem birkaç dakika sürer gibi görünüyor…”
Köklu havada süzülürken üzerindeki yaralarına ve yanmış tüylerine aldırmadan, özgüvenli bir şekilde cevap verecekti.
“ Ateşli yaratığı hallettim sanmıştım ama kopardığım pençesinin yerine ateşten bir pençe çıkardı ve türdaşımın benden biraz daha zayıf olduğunu söylemeliyim.”
Dragut, Köklu’nun cümlesinden bir şey anlamamıştı zira ne kadar dayanabileceğine dair bir bilgi vermemişti ve bunun için de haklı olarak isyan etmişti.
“ Lan laf ebeliği yapacağına, ne kadar dayanabileceğini söylesene sadece bunak aydakar. “
Köklu üzerine gelen alev kanatlı şahine mavi ateşinden üfleyip kısa bir zaman kazandıktan sonra, sesinin tüm heybetiyle Dragut’un sitemine karşılık verecekti.
“ Tuhaf tuhaf yaratıkların ikisiyle birden savaşıyorum ve bir saatten uzun süredir durum böyle. Cevabı doğrudan vermediysem durum kötü demektir ve artık bunu düşmanlarımız da duydukları için umarım mutlusundur aptal insan. “
“ Lan tuhaf dediğin yaratıklardan birisi aynı sana benziyor ve ben senin kralın oğlu olduğunu sanıyordum. İkisini birden yenememek de ne oluyor? “
Köklu iyice çileden çıkmıştı ve Dragut’un anlayabileceği bir örnek vermeye karar vermişti.
“ William da kralın oğlu ama ilk kaybeden o oldu ve zaten ben de ona gitmeye çalışırken yaralandım. Şansımıza Turgan yetişti de şimdi durumu iyi. “
Köklu konuşurken Turgan düştüğü yerden ayağa kalkmıştı ve yanına kadar gelmişti. Zıplayıp Köklu’nun üzerine çıktıktan sonra tüm özgüveniyle konuştu.
“ Aynen öyle baba, insanları bu savaşa sokarken kimseye zarar gelmeyeceğine dair söz verdim ve William abiyi kurtardım. Şimdi de sıra Köklu’da. Bu ezikleri hak ettikleri gibi ezip geçeceğim. “
Turgan’ın hesabına göre artık ikiye iki olmuşlardı ancak Turgan’ın yaft kullanabildiği muamma olduğundan, bu eşleşme başıbozuklara doğal olarak güven vermemişti ve Dragut ısrarla geri durmasını tembihleyip duruyordu ancak Turgan bir kez karar vermişti…
Turgan’ı Köklu’nun sırtında gören yaratıklardan olan aydakar ilk kez konuşacaktı ve bunu yaparken insanları umursamıyor gibi görünüp, sanki sadece Köklu’ya hitap ediyor gibi görünecekti.
“ Anlaşılan hizmetkarlığını kaybetmiş bir veletle işbirliği yapınca, ikiye iki olduğuna inanıyorsun ihanet prensi Köklu ama şunu bilmelisin ki herhangi bir insan sana yardım edemez. Klanına ihanet etmenin bedelini sana ödeten ben olacağım için çok mutluyum. “
“ Yoldaşlarımdan birisiyle omuz omuza savaşacağım için üzgün olduğunu söyleyemem. Dediğin gibi güçlerini kaybetmiş dahi olsa benim yanımda olması size karşı kazanabilmemiz için yeterli olacaktır. İhanet konusuna gelirsek de o klanın babamın politikalarıyla alakası kalmamıştı ve yıkımdan başka bir şey amaçlamıyordu. Oradan ayrıldıktan sonra geçirdiğim tek bir gün için bile pişman olmadım. “
Köklu ve türdaşı aynı anda ağızlarını açmışlardı ve adeta havayı içlerine çeker gibi görünüyorlardı. Gerçekte yaptıkları şey ise devasa özlerini boğazlarında toplayıp, kendilerine has efsun alevlerini oluşturmak için konsantre olmaktı.