Theoden
Köklu-Turgan vs Simhar-Alev Şahini
Aydakarların efsun alevlerini üflemeleriyle, mavi ve açık kahve tonundaki alevler ortada karşılaşmış ve yenişmeye çalışırlarken etrafa büyük bir ısı yayıyorlardı. Aydakarlar liderlerini bu efsun alevi kapışmalarıyla belirlerlerdi ve bu yüzden aydakarlar için alev mücadelesini kazanmak, savaşı kazanmak kadar önemliydi. Köklu’nun alevleri daha güçlü görünüyordu ve yavaşta olsa rakibinin alevlerini yutup, ilerleyebiliyordu.
“ Bu mücadeleye girebilmen bile şaşırtıcı Simhar zira bugüne kadar kimseye kaybetmediğimi biliyorsun. “
“ Sen yaşlanırken ben güçlendim Köklu ve bunda Sezarın payı büyük olduğundan onun yanında kalmaya karar verdim. Şimdi olacaklara tanıklık et. “
Simhar pençesinin arasından parlak ama küçük bir taşı çıkardı ve alevlere temas etmesine aldırmadan, taşı ağzına götürüp dilinin üzerine koyduktan sonra yuttu.
Simhar bunu yaptığında alevinin rengi koyulaşmış ve alevi büyümeye başlamıştı. Taşı yuttuktan sadece birkaç saniye sonra, alevi Köklu’nun alevine üstün gelmeye ve onun alevlerini yutmaya başlamıştı.
“ Tanrının bizim için koyduğu kuralları ve geleneklerimizi çiğniyorsun Simhar, beni yenmeyi bu kadar mı çok istiyorsun? “
Simhar cevap vermeden alevini güçlendirmeye ve Köklu’yu zor durumda bırakmaya devam ediyordu. Alevi o kadar baskın hale gelmişti ki Köklu’nun mavi efsun alevini bastırmış ve onu tamamen yutup Köklu’ya çarpmasına sadece birkaç karış mesafe kalmıştı. İşte o zaman Turgan devreye girmeye karar verdi ve yerinden sıçrayarak iki alevin ortasına girmeden önce bir cümle kurabilmişti.
“ Bana güvenen hiçbir dostum buraya bakmasın. “
Köklu Turgan’ı görünce paniklemiş ve alevini sona erdirmeyi düşünmüş olsa da Turgan zaten iki alevin tam ortasındaydı ve bunu yapmak için çok geç kalmıştı.
“ Köklu amcayı rahat bırak ezik aydakar “
Turgan bunu söylerken alev bedenine temas ediyordu ancak bedenini delip geçmemesi anlaşılır gibi değildi. Köklu buna şaşırmış olsa da asıl şoka giren Simhar olmuştu ve durumu kabullenmeyip, alevlerini daha da büyütürken, adımlayarak Turgan’a git gide yaklaşmaya başlamıştı.
“ Sıradan bir insanın bedenini nasıl olur da kutsal bir aydakarın alevleri yakmaz, hem de artık bir hizmetkar gibi görünmüyorken? “
Turgan tüm alevi göğsüne ve sırtına alıyorken, alevler bedenine çarpıp adeta aynaya düşen bir ışık gibi yansıyarak göğe yükseliyorlardı. Yüzüne gelmeyen alevleri fırsat bilerek verecekti cevabını.
“ Senin zayıf alevlerin benim kusursuz bedenime zarar veremez aydakar. Şimdi seni perişan etmeden kaybettiğini kabullen. “
Aydakarın kabullenmeye niyeti yoktu ve Turgan’ın da geri çekilmeye. Ancak bir sorun vardı ki eğer Simhar alevlerini sona erdirirse, Turgan’ın pullanmış derisi ortaya çıkacaktı ve uyarısına rağmen Jeo ile Ducia, merak ve korkuyla kendini izlemekten geri durmuyorlardı ancak Alev kanatlı şahin saldırgan bir ses çıkararak Turgan’ın üzerine geliyordu ve bu da Simhar’ın alevini durdurmasına sebep olacaktı. Turgan bunun farkına vardığından bir kez daha uyardı.
“ Eğer buraya bakan tek bir dostum bile olursa, bundan sonra dostum değil, düşmanım olacağını bilsin.”
Ducia bunun üzerine başını çevirmiş ve Jeo tüm bitkinliğine rağmen ağlamaya başlayan Ducia’yı teselli etmeye çalışıyordu. Alev kanatlı şahin Turgana kanadıyla vurduğunda, Turgan olduğu yerden metrelerce ileriye düşerken, yüzüğünü tekrar parmağına takabilmişti.
‘ Kıyım yaftları sona erdirmiyor, kitabımdaki yaftlar işe yaramıyor ve yapabildiğim tek şey bedenimi güçlendirerek savaşabilmekken, verdiğim sözden dolayı onu da yapamıyorum. Dostlarımdan biri beni bu halde görürlerse, gören herkesi öldürmek için Şahmerana verdiğim sözü tutamam. ‘
Turgan düşüncelere dalmış olsa da, devasa yaratığın alevlerinden bir kısmı boynunu yakmıştı ve darbeden dolayı bir omuzu fazlasıyla acı içindeydi. Köklu ile Simhar dövüşlerine geri dönmüşlerken, alev kanatlı şahin Turgan’ın üzerine gelmeye devam ediyordu. Turgan ya yüzüğünü çıkarıp bir ejderha derisine sahip olarak savaşmaya devam edebilecek ya da dostlarının kendisini öyle görme riskini almayarak, yaratığın kendisini öldürmesine izin verecekti. Aslında ikinci bir yol vardı ancak bunun için Dragut’un yardımına ihtiyaç duyuyordu Turgan.
“ Baba beni ve bu tuhaf alevli yaratığı tek kapılı bir boyuta hapsedebilir misin? Bunu yaparsan kesinlikle orada onu öldürebilirim. “
Mareşal ile olan savaşına çoktan başlamış olan Dragut bu düşünceyi pek de mantıklı bulmamış gibi görünerek reddedecekti.
“ Yaft bile kullanamıyorken mi? Oğlumu ölüme göndermek gibi bir niyetim yok, sadece biraz daha dayan ve mareşalin işini bitirdikten sonra senin için gelmemi bekle. “
Dragut böyle söylese de sanki bilinçli olarak boyut geçişleriyle Turgan’a yaklaşmaya çalışıyordu ancak bunu yaparken peşinden ilerleyen Mareşal Sezarı da beraberinde getiriyordu.
“ Baba lütfen bana güven, kimsenin görmediği bir yer olursa kesinlikle önce onu, ardından da mareşali perişan edeceğim. “
Dragut geri adım atmıyordu.
“ Oğluna güvenen bir baba imajı vermek isterdim ancak annenden korkum buna müsaade etmiyor. Annene açıklayamayacağım hiçbir şeyi yapmana aracı olmayacağım. “
Dragut ve Turgan tartışırlarken, alev kanatlı şahin çoktan Turgan’ın yanına gelmişti ve Turgan’ı alevden pençeleriyle öyle bir savurmuştu ki, çarptığı tepe titremiş ve Turgan’ın karnına şahinin pençe izi adeta kölelere vurulan bir damga gibi işlenmişti. Turgan’ın eti neredeyse pişmiş ve Turgan bunun üzerine, acıdan baygın düşmek üzere olmasına rağmen birkaç kez ayağa kalkmayı denemiş ancak başaramamıştı.
Özü tükenmekte olan Ducia daha fazla dayanamamıştı ve Jeo’nun da onayıyla Turgana bunu yapan yaratığı cezalandırmak için savaşçı formuna geçmeyi denemiş ancak element yaftını kullandığında daha fazla özü kalmadığından bunu başaramamıştı. Gözleri dolmuş halde güç bela Turgana doğru ilerlemeye çalışırken umutları tükenmiş gözüküyordu.
‘ Tanrım hayatıma mal olsa bile ne olur onu hayatta tutacak kadar zaman kazanmama izin ver, Turgan’ın olmadığı bir dünya benim için manasız olduğundan, bana hediye ettiğin güçlerini onu yaşatmak için kullanmama ve ardından ruhumu teslim etmeme müsaade et. Lütfen tanrım… ‘
Ducia’nın içten yakarışları ya tanrıya ulaşmamış ya da kabul görmemiş olsa gerek ki Ducia birkaç adım sonra yere düşmemekte bile zorluk çekiyor, yalpalayarak Turgan’a ulaşmaya çalışıyordu. Dragut tüm deneyişlerine rağmen, mareşal öylece oğluna ulaşmasına izin vermiyor ve Jeo ancak olanları izlemekle yetinmek zorunda kalıyordu. Nebia müdahele etmeyi düşünmüş olsa da bedeni adeta donup kalmıştı ve yaft kullanmayı başaramıyordu.
Oradaki neredeyse herkes Turgan’ın yerine geçip ölen kişinin kendisi olmasını tercih edecekken, tüm umutlar tükenmişti ve alev kanatlı şahin kırmızı alevlerden oluşan kanatlarını tüm görkemiyle Turgan’a vurmak üzereydi. Kanadını gerdi ve saldırgan bir ses çıkararak hızlıca indirdi.
Kanadın Turgan’ın üzerine inişini seyretmek zorunda kalan dostlarının gözlerin gözyaşları kurumak bilmiyorken, beklenen mucize gerçekleşmiş ve kulakları sağır eden tiz ancak inanılmaz yüksek desibelli ve frekanslı bir ses duyulmuştu ardından da bu çığlığı andıran ses sonlanmadan, ürkütücü bir kadın sesi.
“ Sevdiğim adamın canını almaya çalışmak… Hem de yaft bile kullanamıyorken… Ancak ateşle var olabilen alev kanatlı şahin, karşındaki yaft kullanamayan adamla aynı kaderi yaşamana izin vereceğim. ALEVLERİNDEN ARIN VE ATALARIMIN RUHU TARAFINDAN HEZİMETE UĞRA“
Bu sözler tamamlandığında tiz ses daha da yoğunlaşmış ve alev kanatlı şahin olduğu yerde kalmış, kanatlarıyla başını tutmaya adeta kulaklarını kapatmaya çalışıyor gibi görünüyordu ki zaten kısa süre içerisinde o alevler sönmeye başlamışlardı…
Alevlerini kaybeden şahin tüm heybetini de alevleriyle beraber kaybetmiş ve deminki ihtişamından eser barındırmaz haldeydi. Onun türü alevlerinin sönmesiyle ölürlerdi ve zaten ölmek üzereyken, sesin sahibi olan kadın merhamet göstermeyip, koyu kızıl renkli bir alevi üfleyerek, şahinin ölüm saatini birazcık daha erkene çekmişti.