Theoden
İnfaz Kapısı
Mareşal’in yüzündeki korkuyu anlamak zor değildi ve Dragut’u gören tüm yoldaşları içten bir gülümseyişle kaplanmışlardı. Mareşal söze girdiğinde biraz önceki özgüvenli sesinden eser kalmamış gibi görünüyordu.
“ S-Sen nasıl olur da bu seviye bir yaftı kullanabilirsin? Sadece bir haydutsun ve yüce meclistekilerden destek bile almadığın apaçık ortada. Bu seviye bir yaftı senin kullanabilmen imkansız ve…”
Dragut sağ avucunda tuttuğu yumruğu biraz kıvırmış ve aynı zamanda sağ elindeki alevlerin miktarını arttırmaya başlamıştı. Canı yanan Sezar’ın bağırmasını dahi tamamlamasına izin vermeden söze girdi Dragut.
“ Kaybettiğime inanmadığına ve bana birkaç saniye kazandırdığına sevindim Dumrul, artık normale dön ve diğer yoldaşlarımızı burada topla. “
Dumrul’un emirini yerine getirip oradan ayrılmasıyla beraber; Dragut, Mareşal’in tam karşısına geçerek devam edecekti konuşmasına.
“ Sağanağı ve Tufan’ı sona erdir. “
“ Bir mareşal diz çökmez. “
Dragut bunu duyduğunda kan beynine sıçramıştı zira makamlardan oldu olası nefret ederdi ve bu makamının ağırlığı yüzünden yoldaşlarının hayatını tehlikeye atan adam, güzel bir cezayı hak ediyordu.
“ Öyle mi dersin? Ateş Medeniyeti- İnfaz Kapısı (10. Seviye yaft- 2. Kapı)“
Dragut yaftının adını söylediğinde, Sezar’ın yüzündeki korku iyice belirginleşmiş ve göz bebekleri büyümüştü. Adeta yerlerinden fırlayacak gibi görünüyorlar ve bakmak istememelerine rağmen, bizzat cehenneme tanıklık etmek zorunda kalıyorlardı.
Dragut’un Sezar’ın yumruğunu tutan kolu masmavi alevlerle kaplanmıştı ve Dragut’un alevleri güçlendikçe onunla ters orantılı görünen Sezar’ın beyaz alevleri sönükleşiyordu. Gökten yağan alev sağanağı azalmış ve rüzgar tamamen kaybolmuştu. Sezar’ın alevleri etkisini yitirmiş ve acıyı hissetmeye başlamışken şaşkınlığını saklamayacaktı.
“ Bu nasıl olabilir, bir yücenin desteğini bile almamışken, bu seviyedeki bir yaftı senin gibi bir suçlu nasıl kullanabilir. KABUL EDİLEMEZ. “
Sezar sözünü bitirdiğinde öfkeyle bağırmış olsa da, Dragut ezici duruşunu korkuyordu ve kafasında savaşı çoktan bitirmişti. Bir dakikanın sonunda Sezar’ın alevleri tamamıyla sönmüş ve acısı dayanılmaz hale gelmiş görünüyor olsa da dik duruşunu korumak adına her şeyi yapıyordu. Ancak Dragut Jeo’nun durumunu unutmamıştı ve düşmanının çektiği acıyı katlamakta kararlı görünüyordu. Rakibinin alevlerini tamamıyla söndürmüşken, sağ ayağını mavi alevlerle kaplayıp germişti ve adeta bir taşı tekmeler gibi Sezar’ın sol bacağına sağlam bir tekme geçirmişti.
Sezar kas gücüyle bununla baş edebilecek gibi görünse de alevlere maruz kalan üniforması yanmış, ve bacağındaki et de aynı şekilde kızarmış görünüyordu. Tüm direnişine rağmen daha fazla dayanamamış ve sol dizinin üzerine çökmüştü Mareşal. Dragut düşmanca görünmese de zaferinin adını koymak ve Mareşalin o anki fikirlerini almak adına, yukarıdan Sezar’ın yüzüne bakarken söze girdi.
“ Bir Mareşalin diz çökmeyeceğini sanıyordum, demek ki çok da böbürlenmemek gerekiyor, en nihayetinde sadece bir insansın. Bir Yüce’nin desteği olmadan nasıl bu yaftı kullanabildiğimi soruyordun Sezar, sana açıklayayım; yüce dediğiniz heriflerin olduğu meclisi başlarına yıkmaya karar verdiğimde neye kalkıştığımın farkındaydım ve bunun boş bir hayal olmaması adına da yapılamaz denilen şeyleri yapmak için çabaladım. Bir kısmını başardım, bazıları için hala çabalıyorum ve hiçbir aşama kaydedemediğim şeyler için dahi umudumu koruyorum.”
Mareşal’in yüzündeki tepkiyi ve kabullenmeyişi gördükten sonra devam edecekti Dragut.
“ Benim anlayışım şudur Mareşal, Tanrı çalışmaları boşa çıkarmaz. Eğer çalışmana rağmen bir şeyi elde edemediysen de yeterince arzulamamış ve onun için yeterince çalışmamışsın demektir. “
Sezar diz çökmüş halde olmasına rağmen halen kaybetmiş bir adam gibi görünmemeye çalışırken cevaplayacaktı.
“ Saçmalık… Öyle olduğunu yücelerle tanıştığın zaman anlayacaksın. Onlar Theoden’in seçilmiş yöneticileri ve Theoden’in esas güçleri, bugün nefes alabilmeni bile onlara borçlusun ve ola ki zahmet edip karşına çıkarlarsa, ne demek istediğimi anlayacaksın. “
Dragut duyduklarını pek de umursamıyor gibiydi zira o yüce meclisle ilgili kararını yıllar önce vermişti ve o karar da meclisin varlığına son vermekti. Sözü uzatmanın gereksiz olduğuna karar verdi ve galibi belirleyecek hamlesini gerçekleştirmeye hazırlandı.
Dragut son hamlesini yaparken tüm başıbozuklar orada toplanmışlardı, Ragnossa dışında savaşa gelen herkes orada görünüyorlardı ve Dragut’un gücüne tanıklık ediyorlardı. Dragut diğer eliyle de rakibinin kolunu tutup alevlerini Sezar’ın bedenine gönderdiğinde, Sezar’ın iki kolunda da başta mavi bir ışık belirmişti, ardından mavi alev adeta damarlarında geziyormuş gibi derisinin içinde parladı ve birkaç saniye içinde Mareşalin iki kolu da küle dönüp yere tozlar halinde dökülmüşlerdi.
Mareşal bu kez dayanamamış ve gözlerindeki kan damarları belirginleşmişken, hem acı hem de öfkeyle karışık bir çığlık atmıştı.
“ Bu yanına kalmayacak Dragut, yüce meclis arkamda olduğu sürece daha güçlü geleceğim ve bu yaptığını misliyle…. “
Dragut rakibinin suratına alevi sönmüş kollarıyla bir yumruk atıp susturmuşken sözü devraldı.
“ Misliyle ödedin, Jeo’nun kolunun bedelini… Düşmanlarım, dostlarıma verdikleri her acının bedelini de misliyle ödemeye devam edecekler “
Dragut’un sözleri manidardı zira Jeo’nun bir kolunun karşılığında, Sezar’ın iki kolunu birden bedeninden silmişti ve istese onu kolaylıkla öldürebilecek durumdaydı ama yapmamıştı ve bunun sebebini de açıklayacaktı.
“ Üzgünüm ama bir dahaki sefer olacağını sanmıyorum Sezar, seni Attila abime özrümün bir göstergesi olarak sunacağım. Onunla görüşene kadar esirimsin. Dua et de o zamana kadar Jeo’nun kolu iyileşmiş olsun. Aksi halde intikamın kılıcının öfkesini ben bile kestiremem. “
Dragut son sözlerini söyledikten sonra tek kapılı bir boyut açıp Mareşal’i oraya hapsetmeden hemen önce tekrar alevlerle sardığı yumruğunu havaya kaldırdı ve kendi etrafında bir tur dönüp herkesle göz teması kurduğuna emin olduktan sonra haykırdı.
“ ZAFER BAŞIBOZUKLARINDIR. “
Savaşta tüm enerjisini kaybetmiş olan başıbozuklar bu cümleyle enerjilerini toplamışlar ve zafer nidaları atmaya başlamışlardı. Dragut bir süre nidaların sona ermesini bekledikten sonra devam etti.
“ Köklu, hazırsan gidelim “
Köklu, Dragut’un ne demek istediğini anlamış olsa da diğerleri Dragut’un söylediklerine anlam verememişlerdi zira savaş henüz kazanılmıştı ve başkomutanın bazı kararlar verip, savaş sonrası değerlendirme yapmasını bekliyorlardı ancak Dragut’un aklı Adal ve ekibinde olduğundan, onların savaşını görmeden içi rahat etmeyecekti ve fazlasıyla yıpranmış olan Köklu’nun üzerine çıktığında Jeo’nun uyarısıyla biraz daha şehirde kalmak zorunda olduğunu fark edecekti.
“ Dragut abi, Büyük Amiral Henry burada ve ona karşı kazanmış olsam da şu anki yeriyle durumunu bilmiyoruz. Sen gittiğinde toparlanmış halde ortaya çıkarsa, ben bu durumdayken sorun olacaktır. “
Dragut esir komutanlarla konuşmuş olsa da Henry hakkında kimsenin bilgisi yoktu ve Nyu’nun kullandığı dürüstlük kut taşı da esirlerin yalan söylemediğini gösteriyordu. Dragut daha fazla zaman kaybetmek istemediğinden, dostlarına bir kez daha baktı ve o seviyedeki bir adama karşı durabilecek birisini aradı ancak müttefiklerinden kimse o seviyedeki bir adama karşı durabilecek halde değildi ve Ducia da onları iyileştirebilecek gibi görünmüyordu, zira özünü tüketmiş ve baygın haldeydi. Dragut o an Henry’i durdurabilecek tek gücün önüne kadar geldi, durdu ve kibarca eğildikten sonra söze girdi.
“ Oğlumu koruduğun için minnettarım kızıl aydakar. Umursadığın tek kişinin o olduğunun farkındayım ve bu durumun sebebini sorgulamayacağım ancak tek bir şey söylememe izin ver. Eğer onu koruma sebebin aranızdaki bir bağ ise Turgan herkesi korumak isterdi. Dostlarım yaralıyken sadece senin yenebileceğin bir düşmanın akıbetini bilmiyoruz ve eğer o buraya gelirse kimsenin zarar görmesini istemiyorum, bilmem anlatabildim mi “
Dişi aydakarın yanakları pembeleşmişti ve Dragut’un ilk cümlesinden sonrasına odaklanamamıştı. Zira sevdiği adamın babası karşısındaydı ve Nyu’nun aile ile ilgili söylediği şeyler aklına kazınmıştı.
“ S-siz Turgan’ın babası mısınız pelerinli amca? “
“ Onun babası olmak için fazla yakışıklı ve karizmatik olduğumun farkındayım ama gerçek bu hıah hıah. Dostlarımı koruyacak mısın?”
“ Turgan böyle mi isterdi? ”
“ Şüphen varsa onu hiç tanımıyorsun demektir. “
Dişi aydakar, cüssesine yakışmayacak kadar masum bir yüz ifadesiyle etrafını süzüp, herkesin aynı fikirde olduğunu görüp, onay aldıktan sonra onayladı.
“ Tamam, buraya gelirse onu kızartacağım. “
Dragut onay alınca rahatlamış ve etrafını görmeye başlamıştı. İlk gördüğü şeyde kızının omuzundaki yara olmuştu. Gözleri ıslanmış ve damarlanmışken, ağlamaklı ve kısık bir ses tonuyla söze girdi.
“ Bunu sana kim yaptı küçük kızım? “
Arya gülümsemeye çalışırken, işaret parmağıyla Ducia’yı gösterip cevaplayacaktı.
“ Bunu bana yapanların eceli orada uyuyor baba. Öğrencin, sana alınacak bir intikam bırakmadı… “