Theoden
Tanrı'nın Elçisi
Ragnossa uyandığında başta bulunduğu yeri ve üzerinde duran yayı sorgulasa da kısa süre içerisinde birkaç tanıdık yüz görebilmeyi başarmıştı ve gördüğü manzara kabul edilemezdi. Elfy dışındaki tugay üyeleri baygın düşmüşlerdi ve müttefik başıbozukların çoğu yaralı haldeydi. Jeo’nun kolu acınacak halde görünüyorken, başında bir kadın general duruyordu.
Diğerlerinin başında iki adet aydakar vardı ve ikisi de tanıdık değildi. Ragnossa durumun farkına varmıştı ve uzaktan dostlarını bir süre süzdükten sonra, onları tutsaklıktan kurtarmak adına harekete geçmeye karar vermişti.
İlk önce Turgan’ı kurtarmalıydı zira Turgan’ın hizmetkarıydı ve öyle yapması gerekirdi. Ayrıca Turgan’ı kurtarıp ayıltmayı başarabilirse kendisine yardımcı olacağı kesindi hem de üzerindeki pençe şeklindeki derin yaraya rağmen... Dostları şehrin hemen önünde duruyorlardı ve Ragnossa da yüksek duvarlardan birinin üzerine çıktıktan sonra, yayını germiş ve yayını gerdiğinde yoktan var olan ışıktan okunu Turgan’ın yanı başında duran kızıl renkli aydakara doğrultmuşken bağırmıştı.
“ Savaş henüz sona ermedi, Başıbozuk Serdar’ı nerede? “
Ragnossa’nın görünüşü başta Elfy olmak üzere tüm yandaşlarını mutlu etmeye yetmiş olsa da onun varlığından haz etmeyen bir kişi vardı ve duruşunu düzeltip, Ragnossa’ya karşılık vermek adına çoktan pozisyon almıştı bile. Gelen kişi Henry olmalıydı ve verdiği sözü tutmalıydı genç aydakar.
“ Turgan’ın babasını diyorsan burada değil ve senin gelmeni zaten bekliyordum. Söz verdiğim gibi işini hızlıca bitireceğim. “
“ Demek onların da yanlarında aydakarlar varmış, bakalım bir aydakara karşı ilk mücadelemden nasıl sonuç alacağım, adın nedir kırmızı renkli aydakar ? “
“ Benim adım Minnak, birinin tavsiyesi üzerine kendime uygun bir isim seçtim ve bu ismin altında seni ezeceğim kötü insan. “
“ Sen öyle san tuhaf yaratık, seni ve arkadaşını yenip, dostlarımı kurtaracağım. Ayrıca isminde çok çirkin olmuş, sen kocamansın ve böyle bir isim mi seçtin cidden?“
‘ Arkadaşım mı? Turganla arkadaş gibi mi görünüyoruz, yoksa yoksa bu cılız kızları arkadaşım mı sandı ıyyy ne utanç verici ama… İsmimi çirkin mi seçmişim, ama baktığım sözlükte güzel tatlı ve küçük diye yazıyordu. En küçük( genç) aydakar ben değil miyim sonuçta. Turgan da mı beğenmeyecek acaba? Ayyy umarım beğenir ‘
Ragnossa yayını germiş ve hayranlık uyandırıcı okunu göndermeye hazırlanırken, bağıran Elfy olmuştu.
“ Ragnossa ne yapıyorsun? “
“ Merak etme Elfy, hepinizi kurtaracağım… “
“ Kimden? “
“ Şu iki aydakardan işte. “
Elfy mevzuyu anlamıştı ve yanlış anlamanın daha fazla uzamaması adına aydakarın önüne geçmişti ve durumu açıklamaya çalışmaya başlamıştı.
“ Bu aydakar bizim tarafımızda ve Turgan’ı bir nedenden dolayı sevdiğinden bize yardım etmiş. Şimdi de Dragut amcanın yokluğunda, çoğu kişi savaşamayacak haldeyken bize destek olmak için burada duruyor. “
Ragnossa bunu duyduğunda şaşkınlıktan yayını bırakmıştı ancak yayı bıraktığında oku kaybolmak yerine olduğu yerden fırlamıştı. Havada yavaşça süzüldü, süzüldü ve sonunda Simhar’ı vurmak üzereyken, simhar son anda sıyrılarak kaçınmayı başarmıştı.
“ Ne yapıyorsun sen lan velet? Başıbozuklardan değil misin, zaten savaşı siz kazanmışken, savaşı sürdürmek mi istiyorsun lan? “
O zaman Ragnossa’nın yüzü kızarmıştı ve özellikle dişi aydakara karşı büyük bir pot kırdığını fark etmişti. Muhtemelen o Turgan’ın karşılaştığı aydakar olmalıydı ve ona tuhaf yaratık diye seslenip, isminin yakışmadığını söylemesi olası problemlere yol açacaktı.
“ Şey özür dilerim, ben bizim tarafımızda olduğunuzu bilmiyordum. A-ayrıca ismin de çok yakışmış… “
Kısa süreli yanlış anlaşılmanın ardından, Ragnossa kendisini affettirmeyi başarmıştı ve hali hazırda ortaya çıkmışken, diğerlerinin şehre girmelerine yardım ederek en azından birazcık da olsa katkıda bulunmaya çalışmıştı. Şu an oldukları durumun detaylarını Elfy’den öğrenecekti.
.
.
.
Dragut ise o detayları yolda Köklu’dan dinliyordu ve Turgan’ın yoldaşlarını bu savaşa sokmayı ikna etmesine öfkelenmiş ancak daha fazla şaşırmıştı. Dragut savaşın da stresiyle öfke kusacakken Köklu söze girmişti.
“ Çok şanslısın patron, oğlun bu kararı verirken sadece seni mutlu etmeyi amaçlıyordu ve sözünü tutup herkesi korumak adına da elinden geleni yaptı. Eğer bu ihtiyar dostunu dinlersen, babasını mutlu etmeye çalışan bir oğlun olduğunu unutmadan göster tepkini. “
.
.
.
Turgan nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kıyımın içinde gibi hissetse de bu kez ki çok daha farklı ve aydınlık bir ortam gibi görünüyordu. Konuşamadığını fark ettiğinde, kıyımın içinde olma ihtimali iyice yükselmiş olsa da henüz emin olamamıştı ve etrafta da tanıdık bir ruh görünmüyordu. İçinden durumu sorgularken, cevap bir anda peyda olan ve daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemeyen, konuşurken ağzını dahi oynatmayan ancak huzur verici bir sese sahip yaratıktan gelecekti.
“ Olduğunu düşündüğün yerdesin. “
‘ Sen de kimsin? ‘
“ Bir elçiyim. “
‘ Bir sürü kanadın varmış ‘
“ Konuşmak istediğin şey bu mu? ”
Turgan durumun o zaman farkına varmıştı. Neden yaftlarını kullanamadığını ve silahının yaft kesemediğinin cevabını bu kişi biliyor olmalıydı.
‘ Hayır. Bana güçlerimi neden kullanamadığımı anlat. ‘
“ Anlatmazsam ne olur? “
‘ Anlatmazsan kızarım ve tanrının hizmetkarı kızarsa, tanrı seni cezalandıracaktır.’
“ Öyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Tanrı sözlerini iletmem için beni göndermişken, onu benden iyi tanıyor olman tuhaf değil mi? “
‘ Ne ciddi misin sen ? Kendisi neden gelmedi, bana verdiği silah bozuldu ve bununla ilgilenmesi gerekiyor…’
“ Silah bozulmadı, sen kibre kapıldın ve tanrının bahşettiği güçleri kendi maharetinmiş gibi anlatıp durdun, diğerlerini aşağıladın ve ruhların beslenmek istediğinde, onları tehdit bile ettin. Şimdi dahi kibrinden arınmamışsın ve tanrının neden gelmediğini sorgulamak, hatta onu ayağına çağırmak gafletinde bulunuyorsun AZLEDİLMİŞ kişi “
Yaratığın sözlerinin anlamı acı olsa da sesi huzur vermeye devam ediyordu.
‘ Azledilmek iyi bir şey mi, yani rütbem falan mı yükseldi? Vuhu bu süper ‘
“ Seni seçtiren bu saflığın ve iyi niyetindi ama gücü kaldıramadın ve kibre kapıldın, kendini üstün gördün, hizmetkar kibre kapılırsa azledilir yani hizmetkarlığı düşürülür. “
‘ Yani ben artık hizmetkar değil miyim? ‘
“ Değilsin. “
Turgan’ın aklını kurcalayan bir şey vardı ve ağlamak yerine, ciddiyetini koruyup, aklına takılan şeyi düşünmeye devam etmekte tereddüt etmeyecekti.
‘ Artık hizmetkar değilsem, ve sen de tanrıyı temsil ediyorsan, eski bir hizmetkarın öğrenmek istediklerini cevaplar mısın kanatlı güzellik? ‘
“ Tanrı’nın izin verdiği tüm sorularını cevaplayacağım. “
‘ Bana yapmam gerekenleri ve yasak olan şeyleri neden söylemediniz? Eğer söyleseydiniz dikkat edebilirdim… En azından kuralların üzerinde yazdığı bir kağıt olabilirdi… ‘
Turgan durumun ciddiyetinin farkındaydı ve akıllıca davranıyordu.
“ Çünkü bu dünya ile tanrının alakası yoktur, bu sadece ilk dünya ve tanrının kitapları ölümden sonraki ikinci dünyada vardır, doğruyu yanlışı anlatan kitaplar… “
‘ Ben onu sormadım ki bana neden yapmamam gerekenleri söylemediniz? ‘
“ Sorunun cevabını zaten verdim. Yapman gereken tek şey değişmemekti, zaten seçildiğinde kibirden eser barındırmıyordun ve tanrının lütfettiği güçleri kaldıramamanın sorumlusunu arıyorsan kendine bakmalısın. “
Turganın o zaman zihnine bambaşka bir düşünce saplanmıştı.
‘ On altı yaşıma kadar yaft kullanamamamın sebebi en başından beri hizmetkar olmamdı değil mi? ‘
“ Doğru, doğduğunda kim olduğun belliydi ve tüm zayıflığına rağmen isyan etmediğinde, hizmetkarlığın kesinleşti. Tanrının gazabı adını taşıyan silahınla karşılaşman sağlandı ve o zaman da hizmetkarlığın tamamlandı, ta ki kibre kapılana kadar. “
‘ Tamam haklısın kanatlı güzellik ama madem artık hizmetkar değilim, o zaman ben de diğer insanlar gibi yaft yapabileyim. Sonuçta tanrı adildir değil mi? ‘