Theoden
Savaş Sonrası
Turgan’ın babasından yediği tokat zoruna gitmemişti zira böyle bir tepkiyi bekliyordu ancak sözünü tutmasına rağmen bu tepkiyi almasını sorgulayacaktı.
“ Bir kişi bile ölmeden en zor savaşı kazanmamıza rağmen böyle mi tepki veriyorsun baba? “
“ Bir baba olarak beni mutlu görmek istemene sevindim ancak savaşlar oyun değildir ve bir dakika daha geç kalsam muhtemelen hepiniz ölecektiniz. “
Turgan parmağıyla minnağı gösterirken söze girecekti.
“ Bir şey olmazdı, Minnak kesin yardım ederdi. “
“ Lan buralarda olduğunu bile bilmiyormuşsun. “
“ Sen öyle san, ejder yetilerini aldığımdan beri onun kokusunu hissedebiliyorum ve zorda kaldığımda yardım edeceğini biliyordum. Karşılaştığımız günden beri tepemde bir yerlerde uçuyor, çok şirin değil mi? “
Dragut ejder yetileriyle neyi kastettiğini anlamamış, Minnak ise itiraz etmeye çalışsa da bakışları bile Turgan’ın haklılığını gösteriyordu ve Nyu da bir önceki olaydan bahsedince, savunacak bir şeyi kalmamıştı. Dragut öfkesini azaltmaya çalışırken, Turgan’ın göğsünü tuttuğunu fark etmişti.
“ İkinci bir planın olmasına şaşırdığımı söyleyeyim ama yine de yaptığın şey yanlıştı. Sonuçta daha önce sana yardım ettiğini bile bilmiyordun. “
“ Öyle değil, dostça bir koku yayıyordu Minnak, böyle mavi gibi bir koku ve dostlar birbirine yardım edeceğinden, gerektiğinde buraya geleceğini biliyordum. “
O sırada söze giren Dumrul olmuştu ve o da tıpkı Dragut gibi öfkeli görünüyordu.
“ Lan Turgan, hani serdarım mutlu olacaktı, bizi kandırdın mı? Baksana, halinde mutluluktan eser yok ve aksine öfkeli görünüyor. “
Cevaplayan Dragut olacaktı. Gözleri biraz dolmuştu ve Kökludan hikayeyi ilk öğrendiğinde çok daha duygusal bir tepki vermişti.
“ Beni mutlu etmek istemeniz gözlerimi yaşartıyor, belki de yaşlanıyorum bilmiyorum ama böyle şeyler duygusala bağlamama sebep oluyor ve bu durumdan dolayı hiç mutlu değilim. Belki de dünyanın en şanslı lideriyim ve bu gururun tarifi yok ama şunu bilin ki dava benim mutlu olmam davası değil, dava adaletin Theodeni sarması davası ve bunu gerçekleştirdiğimizde gerçek gülümsememi göreceksiniz. Bu kıta için olan en zor aşamayı kat ettik ve imparatorluğun en rütbeli generali olan Mareşal Sezar şu an tutsağımız. Bir sonraki hedefimiz tüm kıtaya hakim olmak ve daha önce sözünü aldığımız gibi Theodenin hikayesini öğrenmek… “
Başıbozuklar, Dragut’un sözleriyle gaza gelmiş ve adeta transa geçmiş halde nidalar atıyorlarken, gürültüden faydalanan Dragut, Turgan’ın kulağına eğilmiş ve sadece onun duyabileceği bir ses tonunda konuşmuştu.
“ En azından bir doktor getirseydin, o izi muhtemelen hayatın boyunca göğsünde taşıyacaksın. Köklu, Lokman anayı almaya gitti ama başından bir doktor getirmeyi akıl edebilseydin, yaralarınız çok daha hızlı iyileşebilirdi ve Ducia da savaşçı azrak moduna iki kez geçmesine rağmen özünün son raddesine kadar doktor rolünü de üstlenmek zorunda kalmazdı… “
Turgan babasının söylediklerine hak vermişti ve Ducia’nın kendisini o kadar zorlamasının sorumlusu olarak artık kendini görüyordu. Gürültü kesilmişken, bu kez Turgan söze girecekti.
“ Babamın bana olan siniri geçtiğine göre artık söyleyebilirim. Ben tekrar nasıl yaft kullanacağım? Köklu olmadığına göre, bir tek sen biliyor olmalısın. “
Turgan’ın kendisine bir şey danışması Dragut’un hoşuna gitmiş olsa da cevabını bilmediği bir soru sorulduğundan kendini kötü hissetmişti zira onca yıl onlardan uzak kalıp ancak kavuşmuşken, çocuklarının sorularını cevaplayamaması kabul edebileceği bir durum değildi. Kestirme bir yol bulmuştu ve gerçek bir baba gibi davranmaya karar vermişti Dragut. Eliyle Simharı işaretleyerek konuştu.
“ Ona sor, kaç yüz yıllık aydakar dururken, benim konuşmam saygısızlık olur. “
Simhar hiç beklemediği anda kendisini hedefte görünce şaşırmış ve tepkisini göstermişti.
“ Ne alakası var uzun yaşamakla, ben öyle şeyler hakkında bilgi sahibi değilim. “
“ Nasıl değilsin? Bir de aydakar olacaksın, ben aydakar olsam kesin bilirdim… “
Turgan boşluğu değerlendirecekti.
“ Yani şimdi bilmiyor musun baba? “
“ Öhm tabi biliyorum ama kızgın olduğumdan söylemeyeceğim, git annene sor. “
“ Nasıl yani? “
“ Bayağı annene sor işte, ben sana kızgınım ve bu konuda yardımcı olmayacağım diyorum. “
“ Bilmiyorsun yani… “
“ Ben öyle mi dedim lan? Biliyorum ama söylemeyeceğim dedim. “
Babasının sözlerine anlam veremeyen Arya girecekti bu kez söze.
“ Biliyorsan söyle işte babacık, neden uğraştırıyorsun küçük kardeşimi? “
“ Uhm şeyden, normal ailelerde böyle olur. Ben kızgınım ve bu durumda annesinden yardım alması gerekir...“
“ İyi de normal ailelerde ebeveynlerin ikisi de aynı evde olur. Bizdeyse sen sürekli savaştasın ve annemse bir seyyah gibi bir yerlerde gezip duruyor. Yanımızdayken söyle gitsin işte. “
Dragut başını öne eğip, bir mareşali deviren adam kendisi değilmiş gibi utangaç bir çocuğun yüz ifadesiyle fısıldayabilmişti.
“ Bilmiyorum ama çocuklarıma bilmiyorum demek hoşuma gitmiyor… “
Turgan bu cevaptan dolayı hayal kırıklığına uğramış gibi görünmüyordu ve kollarını havaya kaldırarak zıplarken, gülümseyerek bağıracaktı.
“ O zaman karar verildi. Annemi bulup ona soracağım… “
.
.
.
Karanlık kıtaların başlangıç sınırındaki bir adada arkasında onlarca adamı olan bir korsan ve karşısında da otuzlu yaşlarının başında görünen bir kadın duruyorlardı. Korsan taht benzeri, konforlu görünen bir koltukta oturuyorken, kadınsa tam karşısında ayakta dikiliyordu. Ortamın havası gergin olsa da korsan ve adamları kadının bir sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyorlardı, yine de bir kadının tek başına bu adaya ulaşabilmesi şaşırtıcıydı. Eliyle kadının yüzünü okşamaya başlayıp söze girmişti korsan.
“ Kimsin ve buraya neden geldin? Gönlümüzü eğlendirecek kadınlardan başkalarını adaya kabul etmiyoruz ve zaten bahsettiğim kadınları da kendi istediklerimizden seçip buraya getiriyoruz. Gerçi seni kesin seçerdim, oldukça güzelsin... “
Kadının yüzündeki donuk ifade fazlasıyla korkutucu görünüyordu. Sesi de aynı şekilde duygusuz ve kelimeleri, vurgudan yoksun dökülüyordu ağzından.
“ Kraus ve diğer havarilerin yerini öğrenmeye geldim. Senin de onun adamı olduğunu öğrendim ve efendinin yerini söyleyene kadar sorgulamaya kararlıyım. “
Korsan, Kraus’un isminin geçmesiyle bir anlığına ürkmüş olsa da kendini çabuk toparlamış ve karşısında sadece bir kadının olduğu gerçeğinden dolayı rahatlamış görünüyordu. Daha da rahatlamak adına bir gülümseyerek söze girdi.
“ Kraus mu, onu neden arıyorsun ki, Yoksa havariler seni bedensel ihtiyaçları için mi kullanıyorlar? “
Kadın sağ elini tahtın sol koluna koyup, yüzünü adamın eline aldırmadan, adamın yüzüne iyice yaklaştırdıktan sonra tekrar söze girdi kadın.
“ Onları öldürmeyi planlıyorum, bedenlerinin ihtiyacı ruhlarından arınmaksa, evet onların bedensel ihtiyaçlarını karşılayacağım. “
Kadının özünü hissetmeye başlamış olan korsan, karşısındakinin sıradan birisi olmadığını fark edebilmişti ve olduğu yerden ayağa kalkarken, korsan dostlarını uyaracak, tedbiri elden bırakmayacaktı.
“ Bu kadın sıradan bir fahişe değil ve kesinlikle tehlikeli. Hepiniz bana destek olmaya hazır olun. “
Cümlesini bitirirken çoktan savaş pozisyonu almıştı ve kadına Kraus’un yerini söylemek gibi bir niyeti olmadığı da anlaşılıyordu. Kadın duruşunu hiç bozmamışken özgüvenle gülümseyerek söze girecekti.
“ Ben havarilerin tamamını karşıma almaya gelmişken, seninle savaşarak zaman kaybetmek istemiyorum ama madem savaşacağız, sana kim olduğumu söyleyeyim. Sipahiler olarak bilinen ailenin son lideri olan Gencer Bey’in kızı Kariayım. “
Korsan o zaman paniklemeye başlamıştı zira Kraus’un yenilmez olduğundan kesin emin olsa da bu kadının ailesi kendi baş edebileceği kimseler değillerdi.
“ Tehlikeli bir kadın olduğunu fark etmem biraz uzun sürdü ve karşıma çıkan kim olursa olsun, Kraus’un düşmanlarını yok edeceğim. “
Biraz duraksadıktan sonra sesinin desibelini düşürerek devam etti Korsan İşbara( Suç sıralaması 34 ).
“ Aksi halde Kraus beni kesinlikle öldürecektir ve İşbara’nın efsanesinin bu kadar çabuk sona ermesine izin vermeye niyetim yok. “