Theoden
Sabbat'ın Mektubu
1-)
Turgan gözlerini açtığında sabah olmuştu ve kendisini karşılayan, gülümseyen yüzüyle Rafiz olmuştu.
“ Günaydın muhafız abi sana kahvaltı hazırladık. Tasha da hasta olmasına rağmen yardım etti… “
2-)
Turgan uyandığında hava aydınlanmıştı ve onu uyandıran şey Tasha’nın inlemeleri olmuştu. Turgan acı içinde inleyen bu kızın sesine kayıtsız kalmamış ve yanına gidip bir baba şefkatiyle saçlarını okşamaya başlamıştı.
“ Dizim çok acıyor, benim yüzümden uyandın değil mi abi? “
“ Gideceğimiz yere vardığımızda acılarının tamamından kurtulmanı sağlayacağım küçük kız. Şimdi uyumaya çalış… “
3-)
Turgan uyandığında gün henüz ışımış, etrafta çıt çıkmıyordu. Tüm çocuklar huzur içinde uyuyorlarken parlaklığını kaybetmeye yüz tutmuş alevin yaydığı ısı fazlasıyla azalmıştı. Uyandıktan sonra, sıkıca bağladığına emin olduğu Tony’nin bir balta ile kendisine gerçekleştirdiği sinsi saldırıyı çevik bir hareketle savuşturabilmişti Turgan.
“ O çocuklar benim ekmeğim, onları benden almana izin vermeyeceğim seni şerefsiz… “
.
.
.
Turgan tekrar uykuya daldığının farkında bile değildi. Üst üste üç kez uyanıp gördüğü şeyleri anlamaya çalışırken bir kez daha ateşin içindeki siluet belirmişti.
“ Seçtiğin gücün ne olduğunu gördün. Mirasımı devraldın ve varisim oldun. Zamanla kumar sana geleceği gösterir ancak ihtimaller halinde ve bu ihtimallerden sadece bir tanesi doğrudur. Daha fazlasını anlatsam da kafanı karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Kullandıkça detaylarını anlayacaksın. Umarım bu gücü de tıpkı bugünkü gibi iyilik uğruna kullanırsın… “
“ İyi de nasıl kullanacağım ayrıca hangisinin gerçek gelecek olduğunu nasıl bileceğim? “
Alev ve siluet beraberce kaybolurken cevaplayacaktı ateşin içindeki yüz.
“ Bilemeyeceksin… “
Turganın zihninde bir sürü soru belirmişken ateş adamın ortadan kaybolması sinir bozucuydu ancak elden bir şey gelmiyordu. Sadece bir tanesi gerçek olan bir sürü gelecek görmenin nasıl bir fayda sağlayacağını sorguluyorken Turgan, ansızın gözlerini açıvermişti.
“ Günaydın abi sana kahvaltı hazırladık. Tasha da hasta olmasına rağmen yardım etti… “
Turgan o zaman gücün ne olduğunu tam olarak kavrayabilmişti ancak gücü nasıl kullanacağını, ne zaman aktif edebileceğini bilmiyordu. Rafizin yüzüne gülümseyerek bakıyorken gözlerini kapattı ve fısıldadı.
“ Zamanla kumar. “
1-)
Kahvaltı sofrasında üç kişi oturuyorlardı. Diğer çocuklar kahvaltılarını çoktan yapmışlar, karınlarını uzun süre sonra böylesine doldurabildikleri için mutlu yüzlerle oyunlara dalmışlardı.
“ Abi kahvaltını yapınca sen de bizimle oynar mısın? “
2-)
Tüm çocuklar kahvaltı sofrasına doluşmuşlar, beş yaşında görünen ve en küçükleri olan bir erkek çocuğu Turganın omuzlarına tırmanmış, ilk kez bir büyük şefkati gören çocuk Turganın kulaklarını çekiyor, kendince oyunlar oynama çalışıyordu.
“ Pontis, abiyi rahat bıraksana kahvaltısını yapsın… “
.
.
.
Turgan kahvaltısını yapmak için sofraya geçtiğinde fazlasıyla kalabalık sofraya güç bela ilişebilmişti. Bu kadar kalabalık olduğuna göre ikinci gelecek gerçek olmalıydı. Omuzuna çıkan çocuğu gözleriyle aramaya koyulmuşken omuzundaki minik elleri ve sırtına basarak yukarı tırmanmaya çalışan bir çift ayağı fark etmişti. Kulağının üzerindeki minik eli hissettiğinde Tashanın sesi duyuldu.
“ Pontis, abiyi rahat bıraksana kahvaltısını yapsın… “
Turgan bu göstere göstere gelen dejavu hissine kolay alışamayacaktı zira kelimelerin yeri hatta vurgusu dahi değişmiyordu. Bir süre bakışları derinleşmiş sessizliğe bürünmüşken, üzerinden kalkan minik ağırlıkla kendisine geldi. Rafiz, küçük çocuğu omuzlarından almıştı.
“ Bırakın oynasın kralım. Belli ki çok fazla oyuncağı olmamış ama sözümdür bu çocuklar bir daha üzülmeyecekler. “
Kahvaltı sona erdiğinde Turgan bahsedilen kitabı hatırlamış ve söylenilen yerde bulabilmişti. Kitap, bir yaft kitabından ziyade iki farklı alfabede yazılmış bir sözlüğe benziyordu. Normal şartlar altında bu kitabı rafta görse almayacak olan Turgan, koruyucu ruhun öğüdünü dinleyecek ve bu kitabı da her fırsatta okumak üzere heybesine koyacaktı.
.
.
.
Dragut, Adal ve Köklu Seydunaya hep beraber gelmişlerdi. Zira Sabbatın tutması gereken bir sözü vardı ve Dragut onun anlatacaklarını dinlemek için sabırsızlanıyordu. Kapılardan sorunsuzca girmişler, bir çok Seydunalının sevgi gösterileri eşliğinde Sabbatın sarayına yürümüşlerdi. Taht odasına girene kadar tek bir direniş ya da zorlukla karşılaşmayan ikili, odaya girdiklerinde tahtta oturan kişinin Sabbat olmadığını gördüklerinde şaşırmışlardı.
” Sen de kimsin, Seydunan nerede? “
Adam tahttan kalkıp Draguta doğru yürürken elinde bir zarf tutuyordu. Birkaç adım attıktan sonra zarfı Draguta uzatmış ve öyle söze girmişti.
“ Seydunam size iletilmek üzere bir mektup bırakıp gitti. Benim dışımda kimsenin bundan haberi yok. Okuduğunuzda sorularınızın cevabını alacaksınız efendim.”
Dragut mektubu açtığında Adal ile aynı anda ancak sessizce okumaya başlamıştı.
Başıbozuk Serdarına,
Öncelikle tebrik ederim zira bu mektubu okuyorsan, kıtayı çoktan fethetmişsin ve anlatacaklarımı dinlemek üzere sarayıma teşrif etmişsin demektir. Karşında olmasam da şeref duyduğumu bilmeni isterim. Sözümü tutup sana her şeyi anlatacağım ancak tasvip etmediğin bir yönetim uygulayan bana karşı pek de merhametli olmayacağını düşündüğümden ülkeyi terk etmeye karar verdim. Zaten öğrendiklerinden sonra beni öldürme arzun katlanacaktır… Seydunayı bir başıbozuk toprağı yapabilir ya da kaderine bırakabilirsin, bu senin kararın…
Anlatacaklarıma gelecek olursak; sana duyacakların seni şoka uğratacak demiştim ve halen aynı fikirdeyim. Sorularını cevaplayabilecek kadar yakınında olmadığım için üzgünüm ve bu yüzden olabildiğince detaylı yazmaya çalışacağım. Benim bilip senin bilmediğin şeylere geçiyorum.
- Tüm Theodeni ele geçirecek olsan bile amacına ulaşmış olmayacaksın zira dünya Theodenden ibaret değil.
- Theoden esasında bir kafes ve karanlık kıtalar diye bilinen bölgelere bir yerden sonra gidilememe sebebi de bu kafesin dışına çıkmanın mümkün olmaması. Yüzlerce yıl önce bilmediğim bir sebepten, o dönemin en büyük yaft kullanıcıları bir mühür oluşturdular ve Theodeni bir bariyerle sardılar. Kim olduklarını ve amaçlarını bilmesem de mühürü kırmanın yöntemini biliyorum.
- Mühürü koruyan yedi anahtar ve bu anahtarları taşıyan yedi kişi var. Bunlardan altısı Theodenin içinde diğeriyse muhtemelen dışında ve belki de çoktan öldürüldü. Mührü kırıp kafesten çıkabilmenin tek yolu; bu altı taşıyıcının tamamının aynı gün içinde ölmesidir. Beş anahtar sahibi ölür, altıncısı ertesi gün doğduktan sonra ölürse mühür kırılmayacaktır.
- Theodeni yani herkesi özgürleştirme planınla ilgili hayallerini mahvettiğim için üzgünüm Dragut ancak gerçeği bilmek isteyeceğini düşündüm. Ola ki mührü kırmak gibi bir gayen olursa diye sana anahtar sahiplerinin kimliklerini söyleyeceğim.
Yüceler Yücesi : Gerçek adını benim dahi bilmediğim, imparatoru değiştirebilecek konumda olan ve bu konumu sadece güçle elde edebilmiş bir adam.
Batının Hakanı Eşmat : Barbossanın ilk öğrencisi ve hakanların hakanı diye anılan bir adam. Gücü kendisini aşmış olduğundan onun yanındayken bedeninin kontrolünü yitirdiğin söylenir.
Doğunun Hakanı Damayanti : Hakanların içinde tek kadın olanıdır. Duyduğuma göre oğlunun üzerinde büyük emeği varmış…
Kuzeyin Hakanı Buga : Onunla zaten tanışmıştın..
Güneyin Hakanı Vikram : Batının hakanından sonra en güçlü hakan olduğu söylenir. Karın Kariayı o eğittiğinden belki de ona şükran borçlusundur…
Altıncı ismi merak ettiğini biliyorum ancak altıncısını ben de bilmiyorum. Tahminime göre onun sırrını bilen tek kişi Yüceler Yücesi olmalı ve yine tahminim doğruysa altıncı kişi de bir başka yüce olmalı…
Neye karar vereceksin bilmiyorum Dragut ancak unutma bu mührü -ki mühürden ziyade tarihin gelmiş geçmiş en iyi savunma/bariyer yaftına benziyor- kırarsan neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Belki çoktan insanlığın helak olduğu topraklarla karşılaşacaksın, belki de senin adaletini zaten kurmuş olan insanların yaşadığı bir ütopya… Kararını ve sonucunu merakla izliyor olacağım.
Not : Hakanların her birinin muazzam savaşçılarının olduğunu aklında bulundurmalısın yani hakanlara ulaşmak sandığın kadar kolay olmayacaktır…
Seyduna Sabbat
Dragut ve Adal mektubu bitirdiklerinde neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Sabbatın anlattıklarının gerçek olma ihtimali bile ürkütücüydü. Theodenin bir kafes olması demek başından beri kimsenin özgür olmadığı anlamına geliyordu ancak okuduklarında haklılık payı vardı zira aydakar üzerinde dahi geçilemeyen Karanlık bölgeler mevcuttu ve bu bölgelerinin bir çoğuna Dragut bizzat şahitlik etmiş, bir yıl boyunca önüne çıkan engelleri aşamaması ve daha ileriye gidememesi üzerine dünyanın orada bittiğine karar vermişti.
“ Ne düşünüyorsun patron? “
“ Sabbat denen herifi yumruklamak istiyorum. Kafamda bir sürü soru var ve o herif karşımda değilken bunları kime soracağımı bilmiyorum Adal. Madem Sabbat gitmiş, şu sahte cenneti yıkarak başlayalım… “
“ Orada biraz zaman geçirmek istiyordum aslında. “
“ İyi işte yıkmama yardım ederken zaman geçirmiş olursun… “