Theoden
Ruhbiçen vs Doğruluk Mızrağı
- Kraus- Mezalim-çift elli kılıç
- Himmler-Ruhbiçen- Çekiç
- Mao – Ölüm Yağdıran – Arbalet
- Voyvoda – Kan kusturan- Metal bir kazık
- Ivan – Kabus Getiren – Tek elli kılıç
- Pharoah – Fırtına Çağıran – Büyülü defter
- Lawrance- Soykıran tek elli kılıç
Nyu’nun gözlerini hem korku hem de öfke bürümüş görünüyordu. Bebeğinin üzerinde kan ve iç organ parçaları görünüyor, son anda kendisini siper etmiş olan Rohan’ın belki de cansız olan bedeniyse yanı başlarında duruyordu. Nyu o zaman ayağa kalkmış, arkasında duran Karin’e döndükten sonra, kanlar içinde kalmış olan bebeğini belki de son kez öpüp, ardından söze girmişti.
“ Azrak kralın korumasında olduğunuzu biliyorum ama belli ki şu an savaşacak halde değil. Güçlerinizle gücümü katlayın ki azrak kralın intikamını alabileyim zira ben bir başıbozuğum ve bu iğrenç adamlara boyun eğip, öylece teslim olmayacağım. Savaşçı azr.. “
Nyunun omuzuna dokunup, odaklanmasını bozan birisi olduğundan, savaşçı azrak moduna geçişi engellenmiş görünüyordu ve bu durum Nyu’nun gözlerindeki öfkenin katlanmasına sebep olacaktı. Omuzundaki elin sahibine baktığında tuhaf bir durumla karşılaşacaktı. Omuzundaki el dişi azraklardan birisine aitti ancak onu bileğinden tutup yönlendirmiş olan bir başkası idi. Tanıdık bir yüz olsa da bu kişiyi gördüğü için Nyu kesinlikle daha da huzursuz olmuştu.
“ Turgan sana dokunan erkekleri öldürüyormuş doğru mu? Belki doğrudur diye işimi garantiye aldım zira yaşayıp ödemem gereken bedeller var.... “
“ Hain köpek Mirza... Demek hala onlarla birliktesin. “
Nyu küçük bir şok geçirmiş, avucunun içinde saklamış olduğu bıçaklardan birisini doğrudan Mirzaya sallamıştı. Mirza da aynı şekilde karşılık vermiş, mini bir mızrağı Nyunun suratına savurmuş görünüyordu. Mirza saldırıya öylesine odaklanmıştı ki savunması tamamen açıktaydı ve Nyu istese bıçağını onun gözlerine dahi saplayabilirdi. Durumu anlamaya çalışırken, Mirzanın elinin omuzunun üstünden geçmesiyle beraber, saldırının hedefindeki kişinin kendisi olmadığını anlamıştı Nyu ancak saldırısını tam olarak durdurmayı başaramamış ve Mirza’nın yüzüne küçük bir çizik atmıştı.
Himmler “ Sen nasıl oldu da o mızrağı.... Sadece kullanıp kenara attığımız bir çöp parçası olman gerekiyordu. O mızrağa nasıl sahip olabildin sen? “
Mirza “ Günahlarımın bedelini ödemek adına böyle bir silaha sahip olduğum için şanslıyım öyle değil mi? Sizi asla affetmeyeceğim havariler. Sizin yüzünüzden benim ve doğduğum yerdeki herkesin hayatını kurtaran Büyük Serdar Dragut’un yoldaşlarının ölümüne sebep oldum. Sizinle düşman olarak karşılaşabilmek adına da o günden beri arayıştaydım. Sonunda tanrı yakarışlarımı kabul etti ve beni bu kıymetli mızrakla şereflendirdi. Diğerlerini bırakın da gücünüz yetiyorsa bana odaklanın. Bir hizmetkar olarak sonunuzu getirip, baş hizmetkarın oğluna dokunmanıza izin vermeyeceğim... “
Kraus “ Bir bebeğin canını almak bu kadar mı zor Himmler? Hizmetkarı da bebeği de bir an önce gebertin. Mao yardım et ona... “
Krausun emri üzerine, Mao da Himmlerin yanına geçmiş, ikili henüz gelmiş olan Mirzayı ve o ortaya çıkmadan önceki hedeflerini öldürmek konusunda kararlı görünüyorlarken, Mirza, Rohanın hareketsiz bedenini daha güvenli görülen bir yere taşımış, ardından da azraklara dönüp söze girmişti.
“ Havarilerle baş etmesinin imkansız olduğunu bilmesine rağmen son ana kadar pes etmeyen bu adamı hayatta tutmak için elinizden geleni yapın. Havarilerin bir kişiye daha ulaşmalarına izin vermeyeceğim. “
Himmler “ Doğruluk mızrağını nasıl ele geçirdiğini bilmiyorum velet ama Ruh biçenimle baş edebileceğini düşünmen büyük bir yanılgı olurdu. Akıt gözyaşlarını Ruhbiçen… “
Çekicin içinden yine karamel renkli bir sıvı peyda olmaya başlamış, Mirza ise dizlerini büküp ciddi ciddi savaş pozisyonu almıştı bile.
Mirza “ Nasıl sahip olduğumun önemi yok, önemli olan tek şey sizi nasıl yok edeceğim. “
Mao “ Ruhbiçeni taşırken dahi güçsüzdün velet, elindeki mızrağın Ruhbiçen kadar güçlü bir silah olduğunu hiç sanmıyorum. Bu zayıf atışlarımı bile karşılayabileceğinden emin değilim. Tara ölüm yağdıran… “
Mao’nun cümlesinin bitmesiyle beraber, arbaletinden arka arkaya atışlar gerçekleşmiş, her biri de güdümlü mermiler gibi Mirza’nın üzerine yönlenmişlerdi. Mirza kaçmak için bir hamle yapmıyor, duruşunu bozmuyor, siyah/mor renkli okların tamamının üzerine gelişini izlemekle yetiniyordu. Oklar ardı ardına sıralanmış, bir zincirin halkaları gibi Mirza’nın önüne kadar gelmiş ve zincirin ilk halkası genç adama temas etmek üzereyken, mızrağını adeta bir beyzbol sopası gibi kullanan Mirza, oklara arka arkaya vurmaya ve onları havada imha etmeye başlamıştı.
Mirza yirmiden fazla oku imha etmeyi başarmış olsa da okların sonu yok gibi görünüyordu ve bu sorunu çözmek adına da bir şeyler yapması gerektiğinin farkındaydı.
“ Kanun yönetimi- 100 kat kütle “
Mirza yaftını kullanır kullanmaz mızrağının ağırlığı katlanmıştı. Normal bir insanın elinde tutmakta dahi zorlanacağı bu ağır mızrağın ağırlığının katlanmasıyla beraber, Mirza yerinden sıçradı ve savunmadan saldırıya geçmeye karar verdi.
“ Yanlış olanları ortadan kaldıralım doğruluk mızrağı… “
Saldırısıyla doğrudan Mao’nun bedenini hedeflemiş görünüyordu. Mızrağının dönen sivri ucu Mao’nun bedenine dokunmak üzereyken birden Himmler Mao’nun önüne geçmiş, saldırıyı halen karamel sıvıları savuran Ruhbiçen ile doğrudan karşılamıştı. Mızrak ve çekicin salt güç ile çarpıştıklarında avantajın çekiç tarafında olduğu şüphe götürmez olsa da Mirza’nın saldırısı Himmler’in ayaklarının bir metre kadar geriye sürüklenmesini sağlamış, kendisi ise on metre kadar geriye savrulmuştu.
‘ Havariler cidden güçlü. Mızrağım şu an yarım tondan daha ağır olmasına rağmen sadece bu kadar etkileyebildim… Umarım Yüce Attila bir an önce gelir. ‘
Himmler “ Bir an önce çocuğu gebert Mao. Kraus’un huzursuzluğunu hissedebiliyorum ve ola ki işlere kendisi müdahale etmek zorunda kalırsa… “
Mao “ Tamam tamam biliyorum. “
Mao olduğu yerden Nyu ve diğerlerinin olduğu noktaya doğru ilerlerken, Mirza’nın gözlerine korku düşmüş ve bir an önce onu takip etmeye yeltenmişti ancak oradan ayrılmasına izin vermeyen Himmler’in eli boğazını sıkıyordu.
“ O kadar öttükten sonra kaçmaya çalışma. Sen benim avımsın çaylak hizmetkar. “
Mirzanın kaçmak gibi bir niyeti yoktu ancak havarilerin amaçlarına ulaşmasına engel olamadıktan sonra tamamını tek başına öldürse bile bir anlam ifade etmeyeceğinin farkındaydı. Boğazındaki bileği yakalamış ve o zaman Himmler’in fiziksel olarak muhtemelen kendisinden daha güçlü olduğunu fark edebilmişti. Yakasındaki elden kurtulmaya çalışıyorken, bir ses duydu.
“ Yeterince oyaladınız kaltaklar. Şimdi hizmetkarın piçiyle beraber geberin. Tara, Ölüm yağdıran… “
Mao’nun arbaletinden çıkan düzinelerce ok Nyu, kucağındaki bebeği ve azrak kral ordusunun tüm diğer üyelerini hedeflemiş, adeta yağmur gibi gökten yağıyorlarken, kaçınılmaz sonu gözleriyle izlemek zorunda kalan Mirza’nın gözlerinden belki de bebekliğinden beri ilk kez gözyaşları akmaya başlamıştı.
“ Tanrım ne olur yardım et… “
Mirza’nın sözlerinin üzerine, üst üste patlama sesleri duyulmaya başlanmış ve bu seslerin arasına karışan insan çığlıkları da fark edilebilir olmuştu. Mirza bir anlığına kapattığı gözlerini tekrardan açma cesaretini gösterdiğinde, gördüğü manzara tuhaftı. Patlayan oklar özellikle Nyu ve bebeği olmak üzere tüm diğer azrak kral ordusu üyelerinin üzerine yağıyor ancak onlara ulaşmadan havada patlıyorlardı. Mirza durumu anlamaya çalışıyorken kendisine söylendiğine emin olduğu sözleri duyacaktı.
Rohan “ Ağlamakla nereye varacaksın çocuk? Hizmetkarın ne olduğunu biliyor musun? Hizmetkar tanrının yer yüzündeki sözcüsüdür. Tanrı seni buraya göndermişse zaten bir şeyler yapmış demektir. Zırlamayı bırak da bir işe yara… “
Rohan bu sözcükleri yattığı yerden güç bela söyleyebilmişti. Sırtında, göğsünde kocaman delikler olan azrak kral, ayağa kalkacak takati olmamasına rağmen, kanatlarını diğerlerinin üzerine siper etmiş ve o muhteşem kanatlar ok saldırılarının ardından parçalanmışlarken, yaptığından zerre pişmanlık duyar gibi görünmüyordu Rohan. İki kez hayatını başka insanları kurtarmak adına ortaya koymuş olan bu adamın çabası ve sözleri Mirza’nın silkinmesi için yeterli olacaktı. Bir hamlede Himmler’in ellerinden kurtulmayı başaracak ve gözlerini dahi açmakta zorluk çeken Rohan’ın yanı başına zıplayacaktı.
Mirza tamamıyla gaza gelmiş halde yedi havarinin tamamını yok etmeye kendince söz vermiş olsa da iki ciddi sorun vardı. İlki Nyu’nun sabrının taşması ve savaşçı azrak moduna geçmiş olmasıydı ve bu moddayken çocuğu halen kucağındaydı. İkincisi ise sabrı taşan bir diğer kişinin Kraus olması ve korkunç görünüşlü tuhaf bineğiyle beraber üzerlerine ilerliyor olmasıydı.
“ Görüştüğümüzde, Yüce Kaliyi seçimlerinden dolayı kınayacağım. Yanıma verdiği havariler cidden beş para etmezler. Başlayalım, Mezalim… “
Kraus’un harekete geçmesi dahi Mirza’nın tüylerinin ürpermesine sebep olmuştu ancak korkudan eser barındırmayan birisi vardı, Nyu… Savaşçı azrak modunda hızını kat be kat arttırmış, hedef olaraksa havarilerin tamamını belirlemişti. Nyu gözle takibi zor bir hızda ilerlerken, hançerini ilk olarak havarilerden Pharoaha dokundurmayı başarmış ancak sadece küçük bir çizik atabilmişti, onun şaşkın bakışları arasındaysa bir anda Kraus’a yönelmişti. Aynı hızda Kraus’un üzerine ilerlemiş, ve hançerini onun bedenine de savurmuş olsa da Kraus; Nyu’nun bileğini çok sıradan bir şeymiş gibi yakalamış ve mezalimi tek eliyle havaya kaldırmışken söze girmişti.
“ Ölüm zamanı gelen, ecelinin kucağına gelirmiş… “
Kraus kılıcını hiddetle aşağıya indiriyorken, Nyu savaşçı azrak modundan çıkmak zorunda kalmış, bebeğiyse durumun zorluğuna inat etrafa gülücükler saçmaya başlamıştı. Nyu çocuğunu öyle sarmalamıştı ki, mezalimin bebeğe ulaşması için Nyu’nun kollarını kesmesi gerekecekti ki Kraus için bu sorun olmayacaktı. Kraus kılıcını indirdiğinde, Nyu gözlerini korkuyla kapatmış, bir saniye sonra da daha önce hiç duymadığı bir erkek sesiyle kendisine gelmişti. Gözlerini açtığında, bu sesin sahibinin Kraus’u bileğinden yakalamış görünen iri kıyım bir adam olduğunu fark etmişti.
“ Her yerde beni ve dostlarımı yendiğinizi anlatıyormuşsun şeytanın çocuğu. Bir kez de yüzüme söyle istedim beni nasıl yendiğini…. “
Kraus “ K-Konstantin…. Sen nasıl olur da halen yaşıyor olabilirsin? Yoksa sen de mi ruhunu başka bedenlere… Hayır bu o zamanki bedenin aynısı. İyi de kıyıma sahip değilsin ve bir hizmetkar gibi dahi kokmuyorsun. Bu durumda bana ne yapabilirsin ki?“
Konstantin cevabını gülümseyerek verirken, gayet sıradan bir şeymiş gibi Turgan Nyu’yu kucağına alıp, Rohan’ın hareketsiz bedeninin yanı başına kadar sessizce ilerleyecekti. Gözlerindeki öfke ve kararlılık bir dağı parçalayabilecek kadar güçlü görünüyordu ve sevdiği adamı karşısında gören Nyu sevinç gözyaşlarını akıtmakta bir sorun görmeyecekti.
Turgan “ Konstantin usta, lütfen sadece Nyu ve diğerlerinin yanında dur. Birilerinin bir fırsat bulup onlara zarar vermesini istemiyorum. Krausu ve diğerlerini ben geberteceğim… “