Theoden
Havariler -1
Turgan, çocuğunu kucağına dahi almadan kararlı bakışlarını koruyarak, Kraus ile yüzleşmeden önce son bir şey daha yapmış, yüzüğünü ve t-shirtünü çıkarıp, Nyu ya bırakmıştı. Tek bir söz dahi söylememiş, arkasını dönüp doğrudan Krausa doğru yürümeye başlamıştı.
Turgan’ın yüzüğü çıkmış, üzeri çıplakken; şişmeye başlamış ancak abartılı görünmeyen kasları pullanmış, sarı ve yeşil renginin karışımı olan pullar hem göğsünü hem de sırtını kaplıyor gibi görünüyordu. Turgan’ın niyeti doğrudan Kraus ile yüzleşmek olsa da şu haliyle Kraus’un dikkatini çektiğini söylemek doğru olmazdı. Tam Kraus’un önüne gelmiş ve savaş öncesi güç gösterisi yapan bir komutan gibi kısa ve öz bir konuşma yapmıştı.
“ Beni istiyordun geldim Kraus. Neyse derdin benimle gör… “
“ Bir hizmetkar gibi bile kokmuyor, beni heyecanlandırmıyorsun. Diğer hizmetkarlarsa dişime göre değiller. Oğlunu gebertirsem belki öfkelenip özüne dönersin diye düşünmüştüm… “
Turgan o zaman arkasını dönmüş, bir kez daha Nyuyu gözleriyle kontrol ederken, yanı başlarındaki Rohan’ın hareketsiz bedeni ve onun başında gözyaşlarını akıtırken, Rohan’ı hayatta tutmaya çalışan azraklar dikkatini çekmişti.
“ Azrak krala bunu sen mi yaptın? “
“ Öyle bile olsa bi bok yapacak durumda değilsin. Tüm hevesimi kaçırdın eski hizmetkar… “
Nyu “ Kral Rohan beni ve halkını korurken bu hale geldi. O emanet olarak aldığı bana kızı gibi davrandı Turgan ve bizi korumak uğruna bedenini siper etti. Kanatları parçalandı ve belki de artık bir azrak kral değildir. Hatta yaşayacağının bile garantisi yok… “
Turgan “ Hayat cidden tuhaf. Birkaç saat önce onu öldürme isteğime karşı koyamıyordum, şimdiyse minnet duymaktan öteye gidemiyorum. Ducia, Rohan abinin ölmesine izin verme. “
Turgan bunu söylerken Kraus’un yüzüne bakıyordu ve cümlesini bitirmesiyle beraber, kıyımın balyoz tarafını Kraus’un tam suratına savurması bir olmuştu. Turgan saldırısını hedefine ulaştıramadan, bedensel gücü kendisininkine çok yakın olan bir başka saldırıyla karşılık görmüş ve dikkat kesildiğinde, Himmler’in çekicini kıyım ile kafa kafaya çarpışmış halde bulmuş ve birkaç adım geriye savrulmuştu.
“ Demek o silahın gerçek sahibi sensin… Yavuz abinin ölümüne o silah sebep olmuştu. Önce seni mi geçmem gerekiyor? “
Himmler yüzüne aşağılayıcı bir bakış takındıktan sonra cevaplayacaktı.
“ Kraus’un ilgisini çekmediysen benim avım olmanda bir sakınca yok eski hizmetkar… “
Himmler sözlerini bitirir bitirmez çekicini bir kez daha germiş, Turgan’ın üzerine deminkinden çok daha şiddetli bir şekilde silahını savurmuşken, Turgan aynı anda Mao’nun üzerine gönderdiği güdümlü okların gelişini görebilmişti. Himmler tek bir çekiç darbesiyle kendisini öldürebilecek kadar güçlü olduğundan, onun saldırısına odaklanmayı daha doğru görmüş ancak hata yapmamak adına da fısıldamıştı.
“ Zamanla kumar… “
Kararını uygulamaya karar vermiş, dizlerini hızlıca büktükten sonra, alabileceği tüm güç ile yerden sıçrayarak Himmler’in saldırısını karşılamış, o sırada sırtından gelen okların patlama sesleri duyulmuş ancak bedenine isabet etmemişti. Himmler’in saldırısını Turgan karşılamış olsa da Himmler tek bir adım dahi geriye savrulmazken, Turgan’ın ayakları dört adım kadar geriye gitmiş ve Kıyım, ruhların gücünü taşımayıp, bir yaft ile donatılmadığında, bu adamla karşılaşmasının mağlup tarafının kendisinin olacağını fark edebilmişti.
Kendisini toparlayıp bir sonraki çarpışma için hazırlanıyorken, duyduğu sesle tüm odağını kaybetmişti Turgan. Konuşan okların tamamını yayıyla havada imha etmeyi başaran Ragnossadan başkası değildi ve sesinin pek de mutlu geldiği de söylenemezdi.
“ Turgan bu oklara vurunca patlıyor. Benim bu okları havada vurmam lazım ama kesin vuramam diye denemedim bile. Böyle yayla vurunca da zor oluyor patlamalar bayağı sıcak anlıyor musun? Ben senin hizmetkarın olduğuma göre silahımı nasıl kullanacağımı öğret artık bana. “
Turgan pozisyonunu bozup arkasına dönmüş, ellerini iki yana açtıktan sonra söze girmişti.
“ Ganhar abi öğretmedi mi sana ? “
“ O da anlamadı ki… Attila da bozuk dedi silaha. Ben böyle sopa gibi mi kullanacağım hep bu yayı? “
“ İşe yarıyorsa bence sorun yok. “
Turgan’ın cevabı Ragnossayı tatmin etmemiş görünüyordu zira yaşadığı sorunu anlayabildiğine bile emin değildi. Bu şiddetteki patlamaları karşıladığında zarar görmesi kaçınılmazdı ve hayatını çok fazla umursuyor olmasa da böyle bir savaşta sürenin uzaması ile savaşı kaybedeceği de aşikardı.
Mao deminki sinsi saldırılarının saçma bir savunmayla etkisiz hale getirilmesinden dolayı memnun olmasa gerek ki bu kez Ragnossa’nın üzerine bir düzine kadar ok göndermiş, Turgan ile Ragnossa da konuşmalarını patlayan oklar git gide yaklaşıyorken sürdürüyorlardı.
İkilinin sonuca varmayacağı kesin olan konuşmaları bir süre daha devam etmiş, oklardan ilki Ragnossaya temas etmek üzere olduğunda, Ragnossa ancak pozisyon alıp ilk oku karşılamayı başarabilmiş olsa da patlamanın şiddeti ürkütücü boyutlardaydı ve Ragnossa’nın yayı kavrayan ellerinin yaralanmasına sebep olmuştu. Birkaç mermiyi daha bu şekilde karşılaması ellerini kaybetmesine ve devamında hayatından olmasına sebep olacak gibi görünüyordu.
Bu durumu görebilmesine rağmen ikinci oku da karşılamış, üçüncüsünü de karşılamaya hazırlanıyorken, omuzunun üstünden geçen bir metre çaplı mızrağın varlığı ile refleks olarak eğilip savunmasını bırakmak zorunda kalmıştı. Endişeyle yeniden pozisyon almak istediğinde, omuzunun üstünden geçen mızrağın, tüm okları imha ettiğini fark edebilmişti. Aynı şeyin farkına Turgan da varmış ve an itibari ile uzunluğu on metre kadar olan mızrağı gözleriyle takip ettiğinde, Ragnossaya yardım eden kişinin yüzünü görebilmiş ve buna bir anlam verememişti. Yüzündeki ifadeyi tekrar sertleştirmiş, Mirzanın gözlerine öfkeyle bakarken yöneltmişti sorusunu.
“ Bir havari neden bize yardım ediyor? Kendisine yardım edenlere ihanet eden Mirza, bu kez de havari dostlarına mı ihanet etmeye karar verdi? “
Mirza “ Geçmişte yaşananlar için üzgünüm efendim. Bilincim yerinde değildi ve kendime geldiğimde pişmanlığımı yaşayabilecek kadar uzun süre yalnız kaldım. Özetle artık ben de bir hizmetkarım ve sizin yolunuzu takip edeceğime emin ola… “
“ Kes sesini. Yavuz abim senin yüzünden öldürüldü. Benim senin gibi bir hizmetkarım falan yok. “
Mirza başını önüne eğmiş, aylarca kendisinden nefret etmesine sebep olan olay bir kez daha yüzüne vurulduğu için o an yerin altına girmek, yok edilmek istemişti. Sesi titremeye başlamış, tek bir cümle bile kurabilecek halde değilken, daha fazla duruma sessiz kalamayan birisi olacaktı.
Konstantin “ Siz cidden hizmetkar olduğunuza emin misiniz? Sana diyorum Turgan… Azledilmiş dahi olsan bu kadar bilgisiz olman şaka falan mı ? Doğruluk mızrağını taşıyan adamın hizmetkarlığını sorgulamak sana mı kaldı lan? O silah tanrı tarafından bu gence ulaştırıldıysa bir amacı mutlaka olmalıdır. Unutma tanrının işleri amaçsız değildir ve hizmetkar olarak seçilenlerin hiç birisi tesadüfen o sıfata sahip olmamışlardır. “
Turgan “ İyi de bu herif, babam onun köyünü kurtarmışken, babamın yoldaşlarından çoğunu öldürdü ve benim de abi dediğim birinin ölümüne sebep oldu. Öylece af mı edilecek? “
Konstantin “ Pişmanlığını ne kadar içten yaşadın Turgan? “
“ Anlamadım Konstantin usta. “
“ Kibirlendiğin için, kendini üstün gördüğün için ne kadar pişman oldun? “
“ Pişman olmasaydım aylarca senin tapınağında kuru ekmek yiyerek yaşamazdım Konstantin usta. “
“ Onu pişman olduğun için yapmadın. Kaybettiğin güçleri geri almak için yaptın. Hizmetkara yakışmayacak olan kibre kapıldığın için zerre kadar bile pişman olduğunu sanmıyorum… “
Konstantinin konuşması Turgan’ın yüzüne adeta bir tokat gibi çarpmıştı. Turgan Konstantin’in haklı olduğunu ancak fark edebilmişti. Yaptığı yanlış yüzünden asla pişmanlık duymamış, tüm üzüntüsü güçlerinden yoksun kalmasından dolayı olmuştu. Durumun farkına vardığında tüyleri ürpermiş, Konstantinden akıl alma ihtiyacı hissetmesine rağmen sessizliğini bozamamıştı ki söze giren tekrar Konstantin olacaktı.
“ Bu çocuk ise senden çok daha büyük günahlar işledi belki. İhanet etti, masumların canına kıydı ve söylediğine göre de kıymetli bir dostunun ölümüne sebep oldu. “
Turgan başıyla onaylamış, Mirza ise sessizce yutkunmuşken, sesini iyice yükseltmiş olan Konstantin konuşmasını sürdürecekti.
“ Ama öyle bir pişman oldu ki doğruluk mızrağının kullanıcısı olarak seçilecek kadar… Bunun öylesine mi gerçekleştiğini sanıyorsun Turgan? Tanrı affetmesinin yanı sıra bu genç adamı ödüllendirmişken, onun kararının üzerine söz mü söyleyeceksin eski hizmetkar? “
Turgan üst üste yediği bu söz tokatlarının etkisini ta kalbinde yaşıyordu. Konstantin gibi tecrübeli gibi bir tanrı adamının sözlerinde mutlaka haklılık payı olmalıydı ancak Turgan’ın aklına takılan bir başka şey vardı.
“ Ragnossayı kendim seçmiştim ve faziletli yayına o zaman sahip olmuştu. Bu yüzden sistemin böyle işlediğini düşünmüştüm. Tanrının kendisinin bir hizmetkar daha seçeceğini bilmiyordum. “
“ Ben iki hizmetkarımı da kendim seçmiştim Turgan. Eğer doğruluk mızrağını taşıyan birisi senden önce sevdiklerini korumak adına buraya ulaştıysa, o sen seçmiş olmasan da doğru kişi demektir… “
Turgan kendince bir iç hesaplaşmaya dalmışken,
Ragnossa “ Lan mızraklı çaylak, silahımızı nasıl öyle büyütüyoruz? “