Theoden
Havariler-5 Final
Turgan’ın duruşu ve yaptıkları onunla aynı tarafta olanların bile ürkmesine sebep olmuştu. Nabe o gün dövüştükleri kişi Turgan olmadığı için kendisini şanslı hissediyor, Behmura ise kendilerinin medet umup güç bahşetmesi için biat ettikleri havariyi adeta ezip geçmesini hayranlık ve kıskançlıkla karşılamış görünüyordu. Konstantin, Turgan’ın bir kıyımın eşiğinde olduğunu fark etmiş, kendisinin ilk savaşındaki öldürme arzusunu onun gözlerinde görebiliyordu. Ducia şaşkınlıktan eser barındırmıyor, oraya sonradan gelen Elfy-Havan ve Minnak üçlüsüyse hallerinden memnun görünüyorlardı. Yalnızca Elfy savaş alanının ortasına gelmiş ve başı dışındaki vücudu sağlam görünen Voyvoda’nın bedenini parçalamakla meşgul görünüyordu. Ragnossa’yı öldürmeye yeltenmiş olan adamın cesedinin dahi havayı kirlettiği Elfy’nin fikrinde sabitti.
Yalnızca Mao ve Kraus hayatta kalan havariler olmuşlarken, Kraus, hizmetkarın güçlerini geri almasından dolayı oldukça keyifli görünüyordu. Turgan, Kraus’un üzerine gitmeden önce Mao’yu da öldürmeye karar vermiş ancak onunla savaşan Mirza’nın sözleri üzerine duraksamıştı.
“ Kendi başıma halletmeme izin ver. Ragnossa üçünü birden haklamışken tek bir havariyi dahi yenemiyorsam doğruluk mızrağını taşımaya layık değilim demektir. “
Turgan’ın kana susamış bir halde devam ettiğini gördüğündeyse Mirza bağırarak devam etmişti sözlerine.
“ Yalvarırım bu adamı öldürmeme izin ver. Hayatına mal olduğum adamlar adına bu herifi gebertmeyi cidden istiyorum. Onu öldürdükten sonra bana ne istiyorsan yapabilirsin. İstemiyorsan hizmetkarlıktan dahi feragat ederim. Yeter ki vicdanımı rahatlatmak adına bu herifi öldürmeme izin ver. “
“ Ölmediğine emin ol. Seni affetmedim ama o silahı tanrı sana ulaştırdıysa hizmetkarlığınla ilgili kararı vermek de bana düşmez. İşin bittiğinde göremeyeceğim bir mesafede ol yeter. “
Turgan, Kraus’un iştahlı bakışları arasında ona yönelmiş, yöneldiği gibi de hamlesini gerçekleştirmişti.
“ Tabiatın insanoğluna cezası- yıkıcı deprem “
Depremin gücünü balyozuna yüklemiş, olanca gücüyle Kraus’a bir darbe vurmayı başarabilmişti. Sorun şuydu ki Kraus darbeyi almış olsa da adeta bedeniyle bir olmuş olan siyah renkli bineğiyle yükselmiş, darbenin etkisini de olabildiğince az almıştı. Hatta balyozun yardımıyla daha çabuk irtifa kazandığını gözlemlemek zor değildi.
“ Bu kadarla sınırlı olduğunu söyleme hizmetkar. Hayal kırıklığının bu derecesini bana yaşatırsan, burada tek bir kişiyi dahi sağ bırakmam. “
Kraus’un gözleri kesinlikle bir insanınki gibi görünmüyordu. Kırmızı mor ve siyahın tonlarının iç içe kıvrılarak geçtiği gözleri, doğru düzgün kesilmemiş gibi görünen koyu kahve renkli pelerini, suratının yarısını kaplayan atkı benzeri bir kumaş parçası, üzerine bindiği ve cehennemden geldiği söylenen bineği.. Kesinlikle bu dünyaya ait olmayan bir görüntüye bürünmüştü Kraus. Turgan baş havariyi kısa süre süzdükten sonra söylediklerini karşılıksız bırakmamak adına cevaplayacaktı.
“ Yoldaşın ve senin dışında kimse can vermeyecek Kraus. “
“ Yoldaş mı? Ha ha ha sadece emrimde olan bir havari. “
“ Her ne haltsa. İkiniz de öleceksiniz. Tabiatın öfkeli kükreyişi- yıldırım saltanatı “
Turgan cümlesini bitirir bitirmez büyükçe bir yıldırımı kendinden yüksekte olan Kraus’un tam kalbine göndermiş ve enteresan bir şekilde Kraus kaçmak adına hiçbir şey yapmayıp, yıldırımı doğrudan bedeniyle karşılamıştı. Yıldırım Kraus’un bedenini delip geçtiğinde, Turgan’ın dostları istemsiz bir sevinç çığlığı atmaktan kendilerini alıkoyamamışlardı ancak yüzündeki acılı ifade birden sırıtışa dönen Kraus, aşağılayan gözleriyle bakarken girecekti söze.
“ Beni vurduğunu düşünme hizmetkar. Sadece neyle karşı karşıya olduğunu gör istedim. İlki acıya karşı olan direncimdi ki yıldırımının çok da ezik bir saldırı olduğunu söyleyemem. İkincisiyse… “
Kraus delinip geçmiş olan vücut bölgesinin üzerinde tuttuğu elini yavaşça kaldırmaya başlamış, durumu görenler küçük dillerini yutmaya çok yaklaşmışlardı. Şaşkınlığın sebebi, yaranın yavaş yavaş küçülüyor olmasıydı ve birkaç saniye içinde ortada yara falan kalmamıştı.
“ İkincisiyse benim iyileşme yeteneğim senin şifacı azrağınınki ile kıyaslanamayacak kadar yüksek seviyelidir. Yani ne kadar yaralasan da gıkımı dahi çıkarmayacağım ve saniyeler içinde iyileşeceğim. Halen yenilmez olduğunu düşünüyor musun hizmetkar? “
Turgandan önce durumu şaşkınlıkla karşılayan ve tepkilerini gösterenler olacaktı.
Nyu “ Y-yani kendi içinde bir azrak bulunduran bir şey mi bu baş havari? İyi de o durumda o adamı öldürmek imkansız değil mi? “
Behmura “ Bu kadarı Turgan için bile fazla… Hadi ona yardım edelim Nabe. “
Nabe “ Ancak ayak bağı oluruz. “
Behmura “ Ben yine de bir şeyler yapmayı deneyeceğim… “
Behmura yerinden fırlamış ilerleyecekken Rohan’ın üzerindeki odağını bir anlığına bozmuş olan Ducia emrivaki bir tonda konuşacaktı.
“ Olduğun yerde kal Behmura. Turgan yenilmez olduğunu söylediyse öyledir. Bizzat kali dedikleri şey gelse, ona karşı bile kazanabilirdi. Bir kez daha odağımı dağıtırsan… “
Ducia’nın ses sonundaki sertlik birden yumuşamış, gözleri bir çocuğunki gibi masumlaşıp dolmuşlarken bitirmişti cümlesini.
“ Turgan orada ölümüne savaşırken bir başkasının hayatına odaklanmak zaten yeterince zor. Daha da zor hale getirme olur mu Behmura? “
Behmura bunun üzerine tek bir söz dahi söyleyememiş, olduğu yere çöküp kalmışken dişlerini sıkmaktan öteye gidememişti. Turgan ile Kraus’un savaşı devam ediyorken, Kraus’un sözlerinde tamamen haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Turgan ne kadar darbe isabet ettirmiş olsa da Kraus aldığı yaranın büyüklüğüne aldırmadan saniyeler içerisinde iyileşmeye devam ediyordu.
“ Seni iyileşemeyecek hale gelene kadar kesmeye devam edeceğim. Yıldırım zırhı… “
Turgan birden ışık hızına bürünmüş, kimsenin gözleriyle takip edemeyeceği hızla Kraus’un bir anda arkasında belirivermişti. Kraus’un bu kez karnında bir çizik görünüyorken, koyu renkli kanı birkaç saniye damlamış, acıya dayanıklı olmasıyla övünen havari, kesiğin boyutuna göre beklenmeyecek kadar büyük bir çığlık atmıştı. Acı çığlığının hemen ardındansa karnının üstünde kalan bedeni düşe yazmış, ancak o zaman etraftakiler Turgan’ın baltasının Kraus’un bedenini ikiye böldüğünü fark edebilmişlerdi. Turgan kendinden emin bir halde silahını sarmaya başlamış, arkasına dahi bakmıyordu ki Kraus’un mezalimi Turgan’ın sırtına ciddi bir kesiği işte tam o zaman açtı.
“ Beni lime lime etsen de fark etmez hizmetkar. Her seferinde iyileşmeye devam ederim… “
Turgan’ın sırtına aldığı darbe o ana kadar aldığı kesiklerin hepsinden daha farklı bir acı hissi oluşturmuştu. Bir metalin kesmesinden farklı olan ancak henüz adını koyamadığı bir şey vardı. Acının bedeninin içinde yayıldığını hissedebiliyor ve bu acıya ne kadar katlanabileceğini de bilmiyordu. Lanet gibi değildi ancak kesinlikle güçlü bir acı hissi idi.
Konstantin “ Bu herifin böyle bir yeteneği yoktu evlat. Şu altındaki binekten dolayı olmalı belki de ilk onu hedef almalısın… “
Turgan acısını unutmaya çalışıp doğrulmuş, silahını tekrar eline aldıktan sonra tam konuşmaya girecekti ki kendisinden önce Havari Mao’nun acı çığlığı duyulmuştu. Doğruluk mızrağı bedeninin ortasına girmiş, elindeki arbaleti düşürmüş ve mağlubiyeti kabullenen havari üstünden yardım istiyordu.
“ Yüce Kraus yardım et. Eğer ben ölürsem… “
Kraus “ Sen ölürsen işler daha eğlenceli hale gelir. Bu yüzden dert etme kaybeden. “
Yoldaşının yardım çığlığını hiçe sayan havari, o tarafa dahi yönelmemiş, bir insan için fazlasıyla sivri olan dişlerini göstermekten çekinmiyorken, Turgana yapacağı bir sonraki saldırı için hazırlanmıştı. Turgan mezalimden gelen saldırıyı karşılamış ve ezeli düşmanlığı barınan silahlar gözün zor takip edebileceği bir hızda çarpışmaya başlamışlarken, Turgan beklenmedik bir şekilde bağırıvermişti.
“ Konstantin usta, sana verdiğim sözü tutmamı istiyor musun? “
“ Dişi aydakarı gösterme işini diyorsan onu çoktan gördüm evlat “
“ Diğerini diyorum. Seni öldüreceğime dair verdiğim sözü… “
“ C-ciddi misin, yapabilir misin? “
“ Sadece bu herifi biraz sabit tutabilmen lazım. Bunu yaparsan ölümsüz ya da reankarne olmanızı umursamadan ikinizi birden yok edeceğim. “
Turgan cümlesini bitirir bitirmez Konstantin olduğu yerden büyük bir iştahla zıplamış, Konstantini çıplak elleriyle yakaladığındaysa Turgan savaşına kısa bir ara verip heybesindeki yaft kitabına yönelmişti. Kitabını bir dakikadan daha kısa süre inceledikten sonra Konstantine ve onun kolları arasında debelenen Kraus’a dönerek konuşmaya başlamıştı.
“ Konstantin usta, havariyi yok edebilmem için saldırımı doğrudan alması gerekiyor ve bu herifin bineği neredeyse yıldırımım kadar hızlı. Onu tutmaya devam edersen sen de hedef olacaksın ve… “
“ Tanrım sana şükürler olsun. Canımı bir hizmetkarın almasıyla şereflendirecek misin cidden beni? Binlerce kez şükürler olsun. Düşünmene bile gerek yok, yap gitsin. “
Konstantin’in gözleri yaşarmış ancak hüzne dair tek bir belirti dahi yüzünde görünmüyordu. Turgan silahını sırtına koymuş, yaftını yapmaya hazırlanıyorken, Kraus biraz önce kendisinden yardım isteyen Mao’ya yöneldi ve cansız bedenini gördüğünde konuşmaya başladı.
“ Ne denersen dene beni yok edemezsin hizmetkar ve şunu bil ki babanın kırmayı çok istediği mührün kırılması artık imkansız. Yücelerden birindeki anahtarı güç kullanarak Mao’ya aktarmıştık ve gördüğüm kadarıyla o ölmüş. Bu durumda kalan anahtar sahiplerini bulup mührü kırmanız için sadece 24 saatiniz var ve sırtındaki yaraya sahipken bu kadar süre ihtiyacın olan uykundan uyanmana bile yeterli olmayabilir ha ha ha “
Turgan “ Bir havarinin sözlerine güvenecek değilim. “
Kraus “ Bir sonraki karşılaşmamızda haklı olup olmadığımı tartışırız madem. Tabi o zamana kadar hala yaşıyor olursan. Söylediklerimi vedalaşmadan önce hizmetkara ve çevresine bir zarar daha verebilmiş bir havarinin sözleri olarak düşün hizmetkar ha ha ha “
Kraus “ Efsaneye göre anahtarlardan birisi kendi kapısını açtığında yani anahtar kullanıcısı öldüğünde bunu anahtar kullanıcısının üstünde gösterir hizmetkar. Nasıl olduğunu daha önce görmüş olmasam da böyle olduğunu biliyorum. Unutma ben mühür kurulmadan önce de bu dünyada idim ve belki de bir sonraki karşılaşmamız Theoden dışında…. “
İşte o zaman gökten kırmızı ve incecik lazer görünümlü bir ışık Mao’nun cansız bedeninin tam üzerine düşmüş, havarinin yüzüne bir rakamı adeta motif gibi işlemişti. 1…
Bunun yaşanması insanları şaşırtmışken, Kraus’un söylediklerinin doğru olma ihtimali Turgan’ı iyiden iyiye öfkelendirmiş, Çıplak elinin avuç içini Kraus’un bedenine temas ettirip, diğer eline tanrının gazabını aldıktan sonra girmişti söze.
“ Öğrettiğin her şey için teşekkür ederim usta. Bunu senden istemek nedense zor olmadı ve bu biraz tuhaf hissettiriyor ama ne olursa olsun bir havari sözünü tutmalı değil mi? “
“ Dramatik hale getirme evlat zira diğer taraftaki ömrümü tamamlayıp cidden ölene kadar daha yüzyıllar lazım daha da geciktir me olur mu? “
“ Son bir sözün var mı Konstantin usta? “
Konstantin o zaman gülümsedi ve konuşmaya başladı.
“ Sana vereceğim öğüt, Attila’nın babasının yolundan git. O adam hizmetkarların en büyüğüdür unutma. Sen dedeleri bakımından iki ayrı kutbun ortasındaki bir nokta gibisin.”
Kontantin sesini yükselttikten sonra herkesin duyabileceği şekilde devam edecekti.
“Diğerlerine olan sözüm, aciz olduğunuzu unutmayın, sadece insansınız. İyiliği yaşatın ki tanrı sizi sevsin. Mühür kırılırsa da neyle karşılaşırsanız karşılaşın vaz geçmeyin. Yap hadi evlat… “
Turgan etkilenmediğini söylemiş olsa da başını arkaya çevirmiş, yaşaran gözleri görülebiliyorken fısıldayabilmişti.
“ Tabiatın var oluşu- Kiyanet( yazım hatası yok evet kiyanet:) “