Theoden
Savaş Başlıyor
Turgan yanında ihtiyar bir adamla beraber içeri girmiş, uzun süre Turgan’ı beklemeyen Nyu onu gördüğünde istemsizce gülümsemişti.
“ Savaş iptal mi oldu? “
“ Yok ama daha önemli bir şey oldu. “
“ Mührün kırılmasından daha önemli ne olabilir ki? “
Turgan uyumakta olan bebeği kucağına aldı, kundağını açtı ve pipisini ihtiyar adama gösterirken sırıtmaya başladı.
“ Tam anlattığım gibi değil mi hınh hınh “
“ Anlattığından bile daha süpermiş huah huah “
“ Turgan tüm başkent halkına tek tek oğlunun pipisini göstermeyeceksin değil mi? “
“ Yok bu adam sıradan biri değil. “
“ Cidden siz de kimsiniz amca? Daha önce hiçbir başıbozuk kampında karşılaşmamıştık. “
İhtiyar adam bebeğin pipisiyle oynamaya odaklanmışken umursamaz bir şekilde cevaplayacaktı.
“ Ben mi? Yüceler yücesi diye bahsettikleri adamım. “
Nyu’nun bunu duymasıyla beraber çocuğunu panikle kucaklayıp sarmalaması bir olmuştu. İhtiyar adam, elinden oyuncağı alınan bir çocuk gibi eli havada kalmış, yüzüne hüzün çökmüşken Turgan söze girmişti.
“ Ne yapıyorsun Nyu? “
“ Oğlumu koruyorum. “
“ Kimden? “
“ Şaka mı yapıyorsun Turgan, adamın ne dediğini duymadın mı? “
“ Duydum. “
“ Yani bu adam bizim baş düşmanımız ve öldürmemiz gereken anahtar sahiplerinden biri değil mi? “
“ Öyle ama aynı zamanda da bu adam benim dedemmiş. “
“ Bunu da nereden çıkardın? “
“ İkimizin de kıçında doğum lekesi var. “
“ Bu onu senin deden mi yapar peki? “
Nyunun sorgulaması devam ediyorken ihtiyar adam eciş bücüş bir halde araya girmeye karar vermişti.
“ Senin serdarın benim oğlum oluyor kızım. Yani cidden Turgan’ın dedesiyim. “
“ Oğluma zarar vermeyeceğini nereden bileyim? “
Turgan “ Bu adamın özü hepimizin ötesinde Nyu, buraya sadece onunla rahatça konuşabilmek için geldim. Açıkçası babamın dahi ona karşı kazanma şansı olmadığını söyleyebilirim. Kendi bölgemdeyken onunla savaşsaydım bile kazanabilir miydim bilmiyorum. Yani zarar vermek istese çoktan yapardı. Şimdi oğlumu dedeme ver, sözümü tutmak istiyorum.“
Nyu “ Sen ciddi misin? Bu yaşlı adam o kadar güçlü mü? “
Turgan “ Kıyım ruhlarının onunla savaşmamamı öğütleyeceği kadar güçlü hem de… “
İhtiyar adam tekrardan bebeği kucağına almış, onunla oynarken kendinden geçmiş görünüyordu. İhtiyar adam bu haldeyken bir başıbozuk çavuşuna karşı dahi kazanması mümkün olmayan bir aptala benziyordu. Dilini çıkarıp duruyor, tuhaf sesler çıkarıyor, gözlerini yuvarlıyor, kısacası katıksız bir aptal gibi görünüyordu. İhtiyar yüce birden ciddi bir şekilde söze girecekti.
“ Hemen bir çocuk yapmalısın evlat. “
Turgan “ Anlamadım yüce dede. “
“ Sana demiyordum evlat, oğlunla konuşuyordum. “
Nyu “ Bir bebeğin çocuk yapmasını mı istiyordunuz yani amca? “
“ Doğru. “
Nyu “ İyi de bu mümkün mü ki? “
Yüce “ Şu an değil ama mümkün olduğunda hemen bir tane yapmalı. “
Nyu “ İyi de neden ? “
Yüce “ Ne yani cidden bilmiyor musun? “
Nyu “ Neyi? “
Yüce “ Torununun torununu görenler ölümsüz olurlar. “
Nyu bilginin kaynağını sorgulamaya dahi ihtiyaç duymamıştı zira kocakarı söylentisinden başka bir şey olmadığı apaçık ortadaydı ancak bu bilgiyi fazla ciddiye alan birisi vardı.
Turgan “ Vuhuuu ciddi misin sen dede? “
Yüce “ Tabi ki ciddiyim ve bunu herkes bilir. “
Turgan “ O zaman kesinlikle ona bir çocuk yapmasını öğütleyeceğim. “
Yüce “ Minnettarım evlat. En az 150 sene daha yaşamak istiyorum. “
Turgan “ Onun yapabileceği ilk anda bir çocuk yapmasını sağlarım ama bir şartım var. “
“ Nedir? “
Turgan’ın bakışlarına bir ciddiyet çökmüştü. Oğlunun yanına, ihtiyarın tam karşısına geçtikten sonra verecekti cevabını.
“ Babamın bugün ölmesini istemiyorum. “
“ Nasıl yani? “
“ Kader ya da lanet dediğin şey gerçek dahi olsa bugün gerçekleşmesini istemiyorum dede. Bana sorsalardı şu an sana karşı savaşmazdım ama eğer savaş kararı çıkarsa da babamın hayatta kalmasını istiyorum. “
“ Dediğin gibi olsun evlat. Umarım savaşmaya karar verecek kadar aptal değildir. “
Ciddi konuşmalar sona erip, dede torun anlaştıklarında saçma sohbetler kaldığı yerden devam edecekti. Turgan oğlunun pipisini tutup çekmeye başlayacak ve söze girecekti.
“ Pipisini sürekli çekersem uzarmış doğru mu dede? “
“ Huppa işte benim zeki torunum. Bu kesinlikle doğru bir bilgi evlat. “
.
.
.
Toplantıdan savaş kararı çıkmıştı. Herkes, Ducia tarafından ayıltılmış, Ducia, Antuan’ı bulmak üzere Ragnossayı da yanına alıp ayrılmışken, diğerleri de plana sadık olacakları şekilde toplantı salonunu terk etmişlerdi. En son ayrılan İntikam Tugayı idi ve Atila ayrılmadan önce Dragut’un yüzüne bakıp açıkça söylemişti.
“ Yüceler yücesi denilen adama karşı kazanamazsın Dragut. Mareşal ile onun gücünü kıyaslama bile. Yalnızca ben Eşmat’ı öldürüp dönene kadar hayatta kalmaya çalış. Acele edeceğim merak etme. “
Dragut huzursuz hissediyordu zira Mareşalin işini bitirmesine rağmen Jeo’yu koruyamadığı için onu sorguya çeken Attila, bu kez galibiyetin imkansızlığından bahsetmişti. Kendi işi de kolay değildi çünkü aynı ustadan eğitim görmüş ve Attila’nın kendisine göre her zaman zayıf olduğunu söylemiş olan Eşmat’ı öldürmesi gerekiyordu Attila’nın. Acele edeceğini söylemiş olsa da kazanacağının hiçbir garantisi yoktu.
Diğerleriyle beraber Vikram da salondan ayrılmıştı zira Yüceler yücesi savaşların tamamının yerleşim yerlerine uzak alanlarda yapılmasını istiyordu. Hakanların savaşında yıkımın sınırının olmayacağı aşikardı ve yüksek rütbeli generallerin dahi savaşı sadece izlerken öldürülme ihtimalleri mevcuttu. Yalnızca yüceler yücesi kendi savaşı için Dragut’un şu an olduğu toplantı salonunu seçmişti.
İhtiyar Yüce toplantı salonundan girdiğinde cevabı almıştı zira Dragut ve binanın tepesindeki Köklu dışında dışında kimse orada değildi. İhtiyar adamın deminki sempatikliğinden eser kalmamış, salonun duvarlarından birisini parçalayarak başlatmıştı gösterisini. Dragut’un aklına Attila’nın sözleri işlenmiş olsa da bugüne kadar kimseye kaybetmemişti ve kaybedeceğine de ihtimal dahi vermiyordu. Her şeyiyle savaşmaya çoktan zihnini ve bedenini hazırlamıştı başıbozuk serdarı.
Damanyati’nin karşısına tıpkı konuştukları gibi Karia ve Jeo ikilisi çıkmışlar, Buga’nın karşısına Luana ve Adal ikilisi geçmişti. Turgan konuşulduğu gibi Vikram ile karşılaşacaktı ve son karşılaşma da Barbossa’nın iki eski öğrencisi arasında gerçekleşecekti. Attila ve Eşmat arasında. Tüm karşılaşmalar birbirine en fazla 100 kilometre uzaklıkta gerçekleşiyor olsa da Eşmat’ın durumu farklıydı. Kendisini diğer hakanlardan üstün gören ve zaman zaman Yüceler yücesinin çağrılarına dahi kulak asmayan bu adam 300 kilometre uzaklıktaki bir adada Attila’nın gelmesini bekliyordu.
.
.
.
Yüceler Yücesi duvarı kırdıktan sonra özünü salmamış, gördüğü sandalyelerden ilkine oturup beklemeye koyulmuştu.
Dragut “ Kararımızı savaşmak üzerine verdiğimizi biliyorsun ihtiyar. Buna rağmen öylece oturacak mısın? “
“ Ben savaşmaya çoktan başladım evlat. Hatta kaybettiğini istediğin zaman ilan edebilirsin huah huah “
“ Dalga geçmeyi bırak da ayağa kalk. “
“ Babacığım ayağa kalkıp bana dövüşmeyi öğretir misin dersen kalkarım. “
Dragut bunun üzerine öfkelenmişti. Kendisini kırk yıldır görmemiş olan bu adam halen karşısında bir bebek var zannediyor olmalıydı. Özünü yavaştan salmaya başladı, silahını çekti ve haykırdı.
“ Öleceğimi bilsem bile sana baba demem. Boyut geçişi… “
“ Dragut yapma uff çok acıyor lan vurmasana “
Dragut önünde açılması gereken boyuta bir adım attı ve adımıyla beraber silahını arka arkaya savurması bir oldu ancak küçük bir sorun var gibi gözüküyordu. Normal şartlar altında Dragut’un önünde açılması gereken ilk boyut ve içinden çıkacağı ihtiyarın yanında açılması gereken ikinci boyut, ikisi de ortalıkta görünmüyordu.
Dragut saldırılarını ezbere gerçekleştirmiş ve silahını boşa savurmaktan öteye gidememiş, bir de oldukça güçlü ataklar gerçekleştirdiğinden yere düşe yazmış, ancak o zaman kendisiyle dalga geçildiğini fark edebilmişti. Birdenbire toparlandı ve halen sandalyenin üzerinde oturmakta olan yüceler yücesini fark etti. Aralarında on metre olmasına rağmen ihtiyar adam kendini kaptırmış, oturduğu yerde debeleniyor cidden dayak yiyor gibi bir izlenim veriyordu.
İhtiyar adam kendinden geçmişken Dragut usul adımlarla yürüyerek yücenin yanı başına varmış ve hiç ama hiç efor sarf etmeden ciddi bir saldırıyı ihtiyar adamın başına indirivermişti.
“ Dragut babaya el kalkar mı vurmasana lan üffff bu çok acıdı bak… “
İhtiyar adam birden saldırıyı fark etmiş ve yüzüne yaklaşan silahtan hiç ama hiç haz etmemişe benziyordu.
“ Ne oluyor orada cidden bana vurabileceğini mi sandın ahmak? Haddini bil. “
İhtiyar adamın dalga geçen yüzü birden değişmiş, Dragut’un silahını havada yakalamakla kalmayıp aynı anda avucunun içiyle Dragut’un silahına bir atak gerçekleştirmişti. Dragut saldırıyı kendi bedenine almamasına rağmen adeta bir balyozla vurulmuşçasına ciddi bir basıncı üzerinde hissetmiş, bu hissiyatın hemen ardından da saydam tavana yapışıp Köklu ile göz göze gelmişti.