Theoden
Yer Altındaki Yılan
Deprem zemini güçlü bir şekilde titretirken; Andri ardı arkası kesilmeyen saldırılarına devam ediyordu. Hiç konuşmuyor saldırılarının gücünden kısmak pahasına ses dahi yapmıyor ve bu şekilde rakibinin bedeninde küçük yaralar açarak kazanmaya doğru emin adımlarla gidiyordu. Zaten Andri bir köşeye çekilip sadece beklese bile Turgan birkaç dakika içinde bayılıp kalırdı ancak aç gözlü korsan rakibini aşağılamaya bayıldığından, onun sinirlerini bozmak adına görünmez saldırılarına son vermeyi düşünmüyordu bile.
Turgan birkaç kez Depremin etkisini taşıyan yumruklarını tahmini olarak savurdu ancak önceki hareketlerinin etkisinden bir farkı olmadı. Yumruklarını ne rakibine isabet ettirebildi. Ne de sisi uzun süreliğine dağıtmayı başarabildi. Aslında havayı kırabilen birisi için bu mümkündü ancak Turgan özünü dağıtmayı başaramadığından bu başarıya ulaşamıyordu.
Birkaç yumruk denemesinin boşa gittiğini gördüğünde iyice öfkelenen ve çaresiz hisseden Turgan öfkeyle ve tüm gücüyle altında duran toprak zemine bir yumruk geçirdi (kendine kızıp öfkesini toptan alan futbolcu misali ) .
Ancak hesaplamadığı şey kendisi ve özellikle yaftını kullandığında attığı yumrukları fazlasıyla zaten güçlüydü ve tüm gücünü toprağa yumruk atmak için kullanınca hali hazırda sallanan zemin şiddetini arttırarak ve dengesizleşerek sallanmaya başladı. Yumruğu toprağın içine geçti.
Kıyıdaysa depremin etkisiyle sular iki insan boyunu aşacak kadar yükselmişti ve zaten yıkılmış olan dükkanlardan kıyıya yakın olanları suyun hezimetine uğradılar. Yerli ada halkı zor bir gün geçiriyorlardı ve bir an önce bu dövüşün bitmesini, kaderlerinin belli olmasını istiyorlardı. En azından Turgan’ ın ilk kez deprem oluşturduğunu görenler suların sorumlusunun o olduğunu biliyorlardı.
Attila hala dişlerini sıkarak öfkeli bir şekilde izlemeye devam ediyordu.
“ Aptal evlat. Özünü kullanamıyorken depremin hiçbir işe yaramayacak. “
Attila ‘duru görü ‘ sayesinde savaşı sise rağmen izleyebildiğinden; Öğrencisinin kanamasının ve çok fazla dayanamayacağının farkındaydı. Bu yüzden savaşı bitirmek ve ezik korsanı galip ilan etmesi gibi bir zorunluluğu hemen ortaya çıkabileceğinden, ayağa kalktı ve dövüşülen alana doğru ilerlemeye karar verdi ve o sırada Turgan’ın çığlığını duydu.
Turgan’ın yumruğu dirseklerini de kapsayacak şekilde yerin altına girmişti ve yumruğu toprağın altına girdikten birkaç saniye sonra bir şeyden tiksinmiş gibi bağırdı. Hem toprakla beraber titriyor, hem kolunu çıkarmaya çalışıyor, hem de Andri’nin bir sonraki saldırısının ne zaman geleceğini bilmediğinden panik halinde arkasını kollamaya çalışırken oldukça komik görünüyordu.
“ İmdat yılaaan!!! Beni zehirleyecek…”
Turgan’ ın koluna bir yılan olduğunu düşündüğü bir hayvan dolanmıştı ve her ne kadar hayvanlardan korkan birisi olmasa da, görmediği bu şeyden tiksinip, rahatsız olmasına sebep olmuştu. Tam yılandan kurtulmaya çalışıyorken.
Andri’ nin kılıcının sırtına değdiğini hissetti. İşte o an refleksle toprağın altındaki elini saldırıyı savuşturmak için toprağın altından çıkardı. Eline dolanan yılanı tamamen unutmuştu ve büyük bir gürültüyleİ haliyle titreyen toprağı adeta yararak kolunu çıkarmayı sonunda başardı. Çıkarır çıkarmazda sırtına girmekte olan kılıcı savuşturmak için hamle yaptı.
Bunu yaptığında öncekilerden farklı olarak bir metal sesi duydu ve ayağında bir ağırlık hissedince yere eğildi. Sivri bir altın parçası gibi görünüyordu. Eğildiğinde sisin azaldığını fark etti. Yerde duran şeyse Andri Doria’nın altın kılıcının bir parçasıydı. Attila dövüşü görebildiğinden heyecana kapılmıştı ve dövüşü sonlandırmaya gidiyorken olduğu yere düşüp otura kalmıştı. Şaşkınlıktan dumur halinde kekelerken, parmağıyla sisi işaret edip; Ganhar’ a bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
“ Ga ga ganhar “
“ Efendim patron ? “
“ So so son sonn “
“ Hayırdır patron seni ilk kez böyle görüyorum. Yoksa ölüm meleğini falan mı gördün ha ha zira başka bir şeyin seni bu hale sokması mümkün değil. “
“ K Kı….”
Ganhar ürkmüştü. Sisin içini göremediğinden Turgan’ a beklenmedik bir şey olduğunu düşündü ve panikledi.
“ Patron ne oldu sevimli gencin hayatı tehlikedeyse bunu dert etme özünü hala hissedebiliyorum. Hatta tam olarak… Bir dakika noluyor lan nolmuş bu çocuğun özüne? “
Ganhar hemen sise doğru döndü. Sis dağılmaya başlamıştı ancak net bir şey de göremiyordu. Turgan’ ın özü inanılmaz artmıştı ancak hala dengesiz görünüyordu. Yinede yumruğu olduğunu tahmin ettiği bir noktasından yoğun bir öz varlığını hissedebiliyordu. Ganhar tüm bunları düşünürken Attila şokun etkisinden birazcık kurtulup, başta kekeleyerek de olsa sonunda konuşmayı başardı.
“ S son sonun başlangıcını getiren silah gerçekmiş Ganhar. “
“ Elbette gerçek bunu şimdi mi fark ettin. Artık neden beni bu kadar etkilediğini anlamışsındır patron. “
“ Onu demiyorum ulan. Duru görümle tıpkı o çizimdekine benzeyen bir silahı Turgan’ ın elinde gördüm. Yani o çizimi yapan cidden bir velet değil miymiş ? “
“ Neyyyyyyy!!! Nasıl yani o silahın kıyım olduğuna emin misin ? “
Attila Ganhar'ın dediklerini duymamıştı bile. Dumur olmuş vaziyette kendi kendine sayıklamaya başlamıştı.
“ Yok canım daha neler. Kesinlikle onu bir çocuk çizdi ve çocuğunu çok seven, aynı zamanda da demirci olan babası da onun hayalini gerçekleştirmek için bu saçma şeyi dövdü. Evet kesinlikle böyle oldu başka türlüsü mümkün değil. O hikayeler tarih boyunca tek bir kişinin onu kullanabilmesi ve şimdi de çırağımın onu kullanıyor olması hikayesinden daha mantıklı olduğu kesin. Başka türlüsünü düşünmek ahmaklık olurdu ha ha ha “
Attila kendiyle çelişiyordu zira bu hikayenin gerçeklik ihtimalini düşünmese bu kadar etkilenmezdi ancak kendi yazdığı hikaye daha mantıklı geliyordu ve ona inanmak istiyordu. Böyle ucube gibi bir silahın sahip olacağı en iyi hikaye kendi kurduğuydu. Ama bir şeyi de sesli olarak düşünmeden edemedi.
“ Eğer kıyım denilen şey; bu kadar kalitesiz ve bir çocuğun gönlünü kazanmak için öylesine dövülmüş, göstermelik bir silahsa som altından bir kılıcı ikiye bölmeyi nasıl başardı lan ? “
Bunu söylediğinde Ganhar’ ın yakasına yapışmış sanki silahın üreticisi oymuş gibi hiçbir soru işaretine yer bırakmayacak bir açıklama istiyordu. Ganhar da aynı şekilde Attila’ nın yakasına yapışmıştı ve gördüğü şeyin kıyım olup olmadığından emin olmak istiyordu. Sürekli sordukları ve asla cevap vermedikleri bir diyaloğun içine girdiler.
“ Benden mi saklıyorsun Ganhar bana doğruyu anlat. Kıyımın gerçek hikayesi nedir ? “
“ Emin misin patron o gördüğün şey Kıyım mıydı eğer değilse beni boşuna heyecanlandırma. “
“ Hikayeyi anlat..”
“ Gereksiz heyecan yaratma.. “
…..
İki takım arkadaşı tatlı atışmalarına devam ederlerken Turgan sonunda eline bakmayı akıl edebildi. Zira çıplak elleriyle; hiçbir bedensel yaft kullanmaksızın som altından bir kılıcı bu hale getirebilmesi pek mümkün değildi. Gerçi yumruğuyla birleşen depremi aşırı güçlüydü ama kılıca elinin temas ettiğini fark etmemişti. Eline baktığında şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.
“ Hüeeee bir yılan elime dolanmış. Bırak lan elimi şerefsiz yılan."
Diğer eliyle yılanı kavrayıp atmaya karar verdi ve onu sarmalamaya yeltendi ki saniyesinde vaz geçti. Zira aslında tamamıyla yılana benzeyen bu şey fazlasıyla keskindi.
“ Dış tarafı keskin olan bir yılan mı? Bu nasıl bir ada lan anlatsana pis korsan ? “
Andri çoktan sisini kaçmak için kullanıp bir kayanın ardına sığınmıştı bile. İlk fırsatta kaybettiğini ilan edecekti ama önce altın kılıcının kırılmasını anlamaya çalışıyordu. Acele karar verip hata yapmak istemiyordu.
Turgan karşılık gelmeyince yılanı incelemeye koyuldu. Sanırım zararsız beni hala ısırmadı acaba onu evcil hayvanım mı yapsam diye düşünürken, Yılanın sonunun nerede olduğunu merak edip gözleriyle kolunu sarmayan bölgelerini takip etmeye başladı. Sadece birkaç saniye geçmişti ki. Gözleri parladı salyaları akmaya başladı ve tüm yorgunluğunu unutarak tepkisini gösterdi.
“ Vuhuuuuuu bu süper bir şeymiş. Bir sürü başı olan yılanlı bir silah. “
-