Theoden
Kıyım İkizleri
Turganın sözlerinden hiç etkilenmemiş olması, Tuğ general Johnun sinirlerine dokunmuştu. Belinden altın kabzalı ve ince yapısıyla dikkat çeken kılıcını çekti. Estetik hareketlerle ilerleyen John Turganın gözlerinin içine baktı ve yaftını haykırdı.
“ İllüzyon sanatı – İkili görüntü. “
Bunu yaptığında tuğ generalden iki tane olmuştu. Turgan emin olmak için gözlerini ovuşturdu ve tekrar açtığında, hala karşısında aynı adamdan iki tane durduğunu görebiliyordu.
“ Ne var yani, bunu yapabildin diye güçlü mü oluyorsun? İkisini de kestim mi olur biter. “
Turgan doğrudan saldırmak amacıyla havaya sıçradı ve Kıyımı iki bedeni de kesebilecek şekilde dengede tutarak savurdu. Tuğ general kolay lokmaya benzemiyordu ve hemen kullanabildiği en güçlü savunma yaftlarından birisini devreye soktu.
“ Metal Saltanatı- Çelik duvar “
Tuhaf görünse de Johnların ikisinin de etrafında bedeninin yarısından fazlasını örtecek, çelikten bir kalkan ortaya çıkmıştı. Turganın savuruşu kalkanları kıramadı çünkü kıyım dokunduğu anda yaftlar ortadan kaybolmuştu. Kıyıma temas ettiğinde kaybolan kalkanların içinden geçen kıyım Johnun iki bedenini de hafifçe kesmeyi başardı.
Burada dikkat edilmesi gereken iki şey vardı. Birincisi Turgan bu dövüşünde savunmayı düşünmeden saldırıya odaklanmış görünüyordu. İkincisiyse John iki üst düzey yaftı aynı anda kullanabiliyordu. Kalkanlarının işe yaramadığını gören John, biraz önceki mağlubiyeti kabullenip oradan ayrılan generalin ruh halini artık anlayabiliyordu.
Yaftın varlığını sona erdirebilen bir silaha sahip kişiye karşı ne yapılabilirdi ki? Kıyımın seçtiği bu çocuk daha da güçlenmeden zapt edilmeli, gerekirse de öldürülmeliydi. Bu yüzden son kozunu oynamaya karar verdi John ( Korgenerel Eleanorun oğlu olduğunu hatırlatayım ). Avuç içleri toprağa, el sırtlarıysa gökyüzüne bakacak şekilde ellerini uzattı John. Yaftının açabildiği son kapısını kullanacaktı.
“ İllüzyon sanatı – Yetmiş klon. “
Bunu yaptığında cidden alanda yeni Johnlar belirdi ve toplamda yetmiş tane john olmuştu. Yaftın adı her ne kadar illüzyon sanatı olsa da, yaftı kullandıktan sonra ortaya çıkan bedenlerin hepsinin de tek başına duran John ile aynı öze sahip olduğunu fark edebilmişti Turgan. Yani 70 tane tuğ generale karşı tek başına savaşmak zorundaydı. Bu yüzden hemen saldırıya geçmek istedi.
“ Hangisinin gerçek, hangisininse sahte olduğu umurumda bile değil. Hepsini keseceğim. “
Turgan yerinden sıçradı ve havada estetik saldırı hareketleriyle, etrafında dönerek önünde duran onlarca Johnun birinden başlamak istedi. Bir illüzyon olduğundan sahtelere dokunduğumda kaybolmalılar diye düşünüp; yan yana duran üç Johnun hepsine birden dönerek saldırdı. Kıyım tam hedefine ulaşmak üzereydi ki Johnlar hep bir ağızdan konuşmaya başladılar.
“ Cidden öylece saldırılarını bekleyeceğimi mi düşündün ? Her şeyinle saldırmaya odaklanmışken, kendi bedenine yapılacak saldırıları hesaba katmamış gibisin. Kayaların Husumeti – Taş yağmuru. “
- seviye bir yaftın 4. Kapısını açmıştı John. Yani aslında o kadar da etkileyici bir yaft değildi. Ancak yaftın etkisinin klon sayısıyla doğru oranda artması, bu yaftın gücünü devasa oranda arttırmıştı ve çevredeki irili ufaklı binlerce taş ve kaya parçası Turganın üzerine gidiyordu. Turgan kıyımla onlarcasını uzaklaştırmayı başarsa da binlerce taşın her birini savuşturması imkansız görünüyordu.
Büyük bir kaya parçasının beline çarpmasıyla dengesini kaybeden Turgan, sendeledi ve bir dizini kırarak, tek diziyle yere çöktü. Bunun üzerine de ardı arkası kesilmeyen taş yağmurunun, adeta bir ölünün bedenini örten toprakmışçasına üzerini kapatmasına mani olamadı. Turgan yüzlerce kilo olan ve tek bir parça olmadığından da elle tutup kaldırma gibi bir şansının olmadığı, taş yığınının altında kalmıştı.
Kemiklerinin ezildiğini hissedebiliyor ancak hareket etmeyi başaramıyordu. Avlunun dışındaki azrak durumun farkına vardı. Turganı görmeden onun özüne odaklanarak, Turganı elinden geldiği kadar güçlendirmeye çalışıyordu. Ancak özünün az da olsa azalıp hareketsiz kaldığını fark edince, odağını bozarak konuştu.
“ Elfy, bir şey oldu. Bir şey Turganı hareketsiz bıraktı ve özü de git gide zayıflıyor. Ben biraz daha odaklanacağım seni duyamazsam kusuruma bakma. “
Ducia bunu söyledikten sonra tekrar odaklandı. Bu kez bir azrağa daha çok benziyordu. Elfy, ne olduğunu anlamadığından ve Ducia gibi güçlere sahip olmadığından, Turganın ne halde olduğunu bilmeden öylece duruyordu. Bunu kendine daha fazla yediremedi ve harekete geçmeye karar verdi. Zindan avlusunun etrafında dolaşmaya başladı. İlk amacı beklemedikleri bir yere çıkıp, neler olup bittiğini görebilmekti.
Turgan taşların altındayken, tüm çektiği acıya rağmen birkaç saniyeliğine uyumuş ya da hayal alemine dalmıştı. Ne yaşadığına tam emin olamasa da; küçük boylu iki tuhaf gölgenin sürekli aynı şeyi tekrar ettiklerini duymuştu ve gerçeklik boyutuna geçtiğinde dahi bu ses hala kulaklarında yankılanıyordu.
“ Sana yolu göstermemize izin ver. “
Turgan gerçeğe döndüğünde oldukça zor bir durumda olduğunu fark etti. Küçük taşlar büyük kayaların arasına girmişlerdi ve Turgan nefes dahi alamıyordu. Bir kez daha boğulma hissini yaşayacakken bedeninin deminkinden çok daha öte bir güçle dolup taştığını fark etti. Bu kez ki çok daha etkileyiciydi. Bacaklarının üzerinde her bir santime yüzlerce kilo ağırlık düşmesine rağmen, adeta bir boşluktaymış gibi bacaklarını büktü ve sıçramaya hazırlandı. O sırada Tuğ general John, Turganın gömülü olduğu taşların yanına klonlarından birisini göndermişti ve alayla karışık cümleler kuruyordu.
“ Birilerini enkaz altına gömmek gibi bir hobin olduğunu duymuştum. Biraz da sen betonun altında kalmak nasıl bir duyguymuş yaşa bakalım çöp parçası. “
John bunları söylerken, klonunun gözünden küçük bir taşın yerinden oynayıp, diğerlerinin üzerinden yuvarlandığını gördü. Bu hiç hayra alamet değildi ve klonunu hemen oradan uzaklaştırmaya çalıştı.
“ Cidden bu p.ç kurusu, bu kadar güçlü bir bedene sahip mi? Abim Richard(Tüm general) bile antreman yaptığımızda bu ağırlığın altından güç bela çıkabiliyordu. “
Kısa süren sessizlikten sonra taş parçaları iyiden iyiye titremeye başladılar ve Turgan adeta bir ok gibi, yıkıntının içinden yukarı sıçradı. Sol bacağı biraz tuhaf görünüyordu, bir kemiği kırılmış olmalıydı ve omzu ciddi bir şekilde kanıyordu. Ancak Ducia gücünü arttırmaya odaklandığından, iyileştirmek için pek bir şey yaptığı söylenemezdi. Turgan enkazın altından çıkar çıkmaz ilk gördüğü Tuğ general klonunu hedef aldı ve Kıyımı savurarak bedenine derin bir yarık açtı.
Klon normal bir insanmış gibi önce kanadı, kesiği aldıktan birkaç saniye sonraysa ardında siyah bir toz bırakarak ortadan kayboldu. Ancak bu klon ortadan kaybolur kaybolmaz, yerine yenisi oluşmuştu. Turgan kan çanağına dönmüş ve damarları belirginleşmiş gözleriyle, öfke kusarcasına etrafını süzdü. Onlarca tuğ generale karşı ne yapacağını düşündü. Hepsini kesse de bir faydası olmayacaktı zira yerine yenileri çıkacaktı. Bu yüzden tek bir çözüm yolu görünüyordu. Tüm Johnları tek seferde hedef almalıydı. Hepsine birden isabet edecek bir yıldırım oluşturmayı planlarken aynı ses bir kez daha kulağında çınladı.
“Sana yolu göstermemize izin ver.”
Turgan olduğu yere çömeldi. Bunu fırsat bilen John bir kez daha aynı silahı kullanmak istedi. Zira biraz önce kurtulmuş olsa da Turgan fazlasıyla harap halde çıkmıştı enkazın altından.
“ Kayaların Husumeti - Taş yağmuru “
Biraz önce Turganın altından çıktığı taşlarda dahil binlerce irili ufaklı taş ve kaya parçası bir kez daha Turganın üzerine geliyordu. Turgan bu kez kıyımla onları savuşturmaya çalışmadı ve tam taş yağmuru üzerine yağacakken, çömeldiği yerden haykırdı.
“ Bana yolu gösterin kıyım ikizleri. “
Turgan bu cümlesini söyler söylemez, adeta fırtına içinde çakan bir şimşek gibi yerinden zıpladı ve Johnun onlarca klonunun üzerine doğru ilerlerken yaftının yeni kapısı olsa gerek, bir şey haykırdı.
“ Tabiatın öfkeli kükreyişi – Yıldırım kılıcı “
Turgan bir klonun tam önüne gelmişti ve kıyımı bedeninin tam önünde tutuyordu. Saldırmak için silahını normalde güç kazanmak adına geride tutup kollarını geriyorken, bu kez silahını tamamıyla bedeninin önünde tutuyordu. İlk klona yaklaştı ancak beklenenin aksine saldırmadı. Onun klon olduğunu biliyormuşçasına omuzuna bastı be tekrar sıçradı.
Otuz civarında klonu yok saydıktan sonra bir tanesine odaklandı ve yıldırımlarla donattığı, sarı ışıkla parlayan kıyımı ona yöneltti. Johnun yüzündeki panik her halinden okunuyordu. Son bir can havliyle bir başka savunma yaftı denedi.
“ Kahretsin. Metal Saltanatı – Yenilmez alaşım “
Bu savunma yaftı, daha önce kullandığı çelik duvardan daha ileri seviye olsa gerek ki, Johnun kalkanı ortaya çıkar çıkmaz klonlarından yirmi kadarı kayboldu. Rengi en çok bakırı andıran ve öncekine göre çok daha küçük boyutlu görünen, alaca yuvarlak bir kalkan Johnun hemen bedeninin önünde belirdi. Turganın gelişini çaresizce izlerken, onun bir ölüm meleğine benzediğini düşünüyordu Tuğ general John.
Turgan kıyımı anlık olarak geri çekti ve gücünü toplayarak, baltasını kalkanın tam ortasını hedef alacak şekilde güçlü bir şekilde savurdu. Kıyım temas ettiği anda kalkanın varlığı sona erdi ve hız kesmeyen balta Tuğ general John’ un bedenini göğsünden başlayarak, yukarı doğru ta saçlarına kadar, eşit iki parçaya ayırdı.
Yıldırım kılıcı tuğ generalin bedenini ikiye ayırdıktan sonra durmadı. Kıyımdan ayrılarak ilerlemeye devam etti ve yirmi metre kadar ilerideki toprağın üzerine çaktı ve orası da yer altı zindanının bir parçası olduğundan tavanını yıkarak, moloz parçalarının içeri düşmesine sebep oldu. Yıldırım kılıcından çıkan yıldırım, zindanı yıkıp kaybolduğundaysa, Tuğ general John acı çekmeye fırsat bile bulamadan; öylece can vermiş ve bedeni toprağın üzerine yüz üstü düşmüştü.
Bu olur olmaz Turgan acı çekiyor gibi onlarca saniye süren bir çığlık attı ve çığlığı sona erdiğinde, burnundan kan geldiğini fark etti. Eliyle yoklamak istediğindeyse burnunun kuru olduğunu gördü. Ancak bir saniye sonra yerden gelen cızırdama sesiyle irkildi. Burnundan simsiyah ve sadece bir damla kan gelmiş, toprağa düştüğündeyse asitmişçesine toprağı eriterek, derinlemesine toprağın içine doğru ilerleyip gözden kayboldu.
-