Vampir Hükümdarı
Uyanış (1)
Karanlığın ve aydınlığın en belirgin çarpıştığı gezegen Sylas'ın
en küçük kıtasında ki Noah isimli bir gencin rüyasında,
yıldızsız gecenin somutlaşmış hali kadar siyah uzun saçları, saf
kan renginde kırmızı gözleri olan bir kız vardı. Fakat bu kan kırmızısı parlak
gözler Noah'a bakarken yoğun bir saygı ve sevgi ile doluydu.
Kız dikkatle incelendiğinde fiziği oldukça güzeldi. Göğüsleri ne karpuz gibi ne
de portakal tamamen orantılı beli ise incecikti. Bembeyaz yeşimden daha
pürüzsüz teni ile birlikte adeta gökten gelen bir tanrıça gibiydi.
Bu kızı ikinci defa rüyasında görüyordu. Yine de hala içinde bir
şeylerin alevlendiğini hissediyor, nostaljik hissediyordu.
Genç kız mırıldanır gibi, "Kaosun merkezi... Yaşamlar
solduğunda... En güçlü... Vampir Hükümdar... tüm ihtişamı ile parlayacak... O
vakit geldiğinde... Beni bul..." dedi. Sanki güçlükle konuşuyor
gibiydi.
Nedendir bilinmez, Noah istemeden de olsa onayladı.
Genç kız gülümsedi ve Noah'a,
"Beni bulmanı... Bekleyeceğim... Şimdi... Lütfen...
Uyan..." dedi.
Genç kız son bi kez daha gülümsedi.Bu gülümseme de keder ile karışık bir
mutluluk var gibiydi. Noah daha birşey söyleyemeden uyanıverdi.
Terler içinde yataktan fırladı.
O kız... O kız onu çağırıyordu yine!
Kimdi o? Neden onu çağırıyordu? Bilmiyordu. Fakat bildiği bir şey
vardı ki o kızı bulmadan ona rahat yoktu.
Başka birisi rüya diyip geçebilirdi. Fakat Noah için bu rüyadan
öte bir şeydi. Çok gerçekçi ve bir o kadar da garip bir şeydi.
Sanki geçmişte unuttuğu birisi karşısına çıkmış gibi bir nostaljik
bir his ile dolmuştu ve bu ona oldukça yeni bir duyguydu.
Garipsedi. Hem de baya garipsedi.
Bir süre yataktan fırlamış boş boş bakakalmış bir halde iken...
TAK! TAK!
Bir kapı sesi işitiverdi. Hemen arkasından ise oldukça nazik bir
bayanın sesini işitti.
"Oğlum! Uyan hadi! Unuttun mu!? Yanan Güneş Tarikatımızın
alımları bugün başlıyor!"
Noah hemen kendine geldi. Nasılda unutmuştu? Tarikat alımları vardı, bugün,
rüyasını düşünecek gram vakti yoktu!
Hemen üzerindeki pijamayı çıkarttı, aynanın karşısına geçti ve
kendine baktı.
Ne çok kaslı ne de yağ tulumu denilebilecek bir vücudu vardı.
Gelişim yapabileceği vakit gelene kadar vücudunu zorlayabildiği
kadar zorlamış normalde açılması gerekenden erken açılmasını sağlamıştı.
Gelişimin ilk on safhası temel oluşturma diye geçiyordu. Adındanda
anlaşılacağı üzere manayı dantianına kaplayıp dantianını sağlamlaştırıyordun.
Seviye atladıkça vücudun istemeden maruz kaldığın mana ile güçleniyordu.
Onuncu aşamadan sonra gerçekten Manayı Hissetmeye başlardın.
Manayı öğrendiğin/öğreneceğin teknikler aracılığı ile saldırı veya savunma
amaçlı yönlendirebilirdin.
Manayı Hissetme aleminden sonra ise Bilge Alemi geliyordu. Bu
aleme ulaşan kişiler gerçekten bilge oluyorlardı. Mana algısı ve manipülasyonu
oldukça yüksek seviyelere çıkıyordu.
Bu nedenle herkes Bilge alemindeki birine özellikle saygılı
davranılırdı.
Noah ise sadece üçüncü seviye temel kurmadaydı. Fakat onun
yaşındaki birisi için oldukça iyi sayılırdı.
Muhtemelen dış saha da yer almak için yeterli gereksinimi
karşılıyordu.
Bunları düşünürken üzerine koyu renkli bir kıyafet altına ise
siyah bir pantolon giydi.
Çıkmadan önce aynada kendine baktı ve siyah saçlarını güzel bir
şekle soktu.
Sonrasında gülümsedi.
"Her zamanki gibi harikayım." derken
gülmemek için kendini zor tuttu.
Yeterince iyi göründüğüne emin olduktan sonra odadan çıktı.
"Anne! Ben hazırım!"
"Tamam oğlum! Gel kahvaltıya."
Annesinin sesini duyunca sırıtmadan edemedi. Annesinin o güzel
sesi tüm karışık düşüncelerini ve heyecanını dindirdi.
"Geliyorum annelerin en güzeli!" derken
kıkırdadı ve aşağı indi.
Bu ev iki katlı bir villa gibiydi. Villada oldukça sanatsal resimler vardı.
Annesi gezdiği doğa harikası olan yerleri çizmeyi çok severdi. Noah her zaman
annesinin çizim yeteneğine hayrandı.
Ve bu evde sadece annesi ve o vardı. Annesi tarikatın iç saha müridi idi. Bu
yüzden tarikatta bulunması normaldi. Hedefi annesini de geçip bir gün gerçek
mürit olabilmekti!
Tarikat dış saha, iç saha ve gerçek mürit diye 3 kola ayrılıyordu.
Dış saha en iş yüklenen ve en umursanmayan bölgeydi. Arada bir iç sahadakilerin
keyfine bağlı olarak kaynak alırlardı.
İç saha biraz daha önemsenir ve çeşitli kaynaklar tarafından her ay beslenirdi.
Tabii bunun dışında iç ve dış saha görevler aracılığı ile de kaynak elde
edebilse de çoğu iç saha müridi bununla uğraşmaktansa her ay kaynak alıp
inzivaya çekilmeyi tercih ediyordu.
Gerçek müritler ise iç saha müritleri arasından seçilen Tarikatın sütunları
olması için tam destek alırlar ve tarikata özgü bir gelişim tekniği elde ettiği
söylenirdi.
Noah, aşağı doğru indiği sırada gözüne ilk çarpan tabloya bakarken
bir kez daha hayran olmadan edemedi.
Bu bir doğa manzarasıydı. Ağaçların dalları ve kökü mavi renk, yaprakları ise
dümdüz yeşil renkti. Çalılar da aynı şekilde iken küçük bir göl vardı tam
ortada. Oradan iki hayvan su içiyordu.
Bu hayvanlar gazelleye benzer bir vücut yapısına sahip iken kafa
yapıları daha çok bir köpeği andırıyordu. Bu canlılara Silnis deniyordu.
Silnislerden birisi su içerken diğeri kafasını kaldırmış etrafına bakıyordu.
Oldukça huzurlu bir atmosferdi.
Çizim aşırı gerçekçiydi. Öyle ki bir kaç dakika istem dışı bir şekilde
dalmıştı. Birazcık kendine geldiğinde kendini tokatladı ve tamamen kendine
geldi.
Hemen yürüdü ve yemek odasına "Pat!" diye
girdi. O sırada annesi oturmuş, onu bekliyordu.
Annesinin siyah uzun salınık saçları ve bulutsuz gökyüzü gibi
gözleri vardı. Süt gibi teni ile yirmilik bir kız kadar seksiydi.
Tabii annesi hakkında böylesine pis şeyler düşünmedi Noah. Sadece
her zamanki gibi çok güzel bir annesi olduğunu düşündü.
"Sonunda uyanabildin oğlum."
Utanarak kafasını kaşıdı.
"Kusura bakma anne ya. Garip bir rüya gördüm de."
Anne iç çekti.
"Tamam. Sadece biraz çabuk ye de gecikmeden seni test alanına
götüreyim."
Noah kafasını onaylarcasına salladı.
"Tamam anne."
Sonrasında masada bulunan -çoğu orta kademe bir asilin bile
kahvaltıda yemeye cüret edemediği kadar değerli yiyecekler ile- güzel bir
kahvaltı etti.
O sırada birden aklına gelen bir şey ile anlık durgunluk yaşadı.
"Anne..."
Anne bir anormallik olduğunu sezdi.
"Ne oldu?"
"Ya... katılamayacak kadar kötü bir potansiyelim varsa?"
Anne gülümsedi ve Noah'ın başını okşadı nazikçe.
"Merak etme. Ne olursa olsun sen benim oğlumsun."
"Hehe." diye beceriksizce güldü
Noah. Oldukça mutlu olmuş birazda utanmıştı.
"Kahvaltını bitirdiysen hadi gidelim." dedi Anne.
"Bitirdim anne. Hadi gidelim." dedi
gülümseyen Noah.
İkili birlikte villadan çıktı. Noah küçük bir çocuk gibi annesinin elini
tutuyordu. Dışarıya daha önce çıkmadığından oldukça heyecanlı ve gergindi.
Yol boyunca herkes ona ve annesine bakıyordu ve kimi zaman kısık
kimi zamansa açıkça annesinin duymasını ister gibi birbirleri ile
konuşuyorlardı.
"Bu Violet'in oğlu mu? Düşündüğümden daha tatlıymış."
"Harbiden tatlı..."
"Hey o orospudan ve oğlundan bahsetmeyi kessek?"
"Haklı. Onun da oğlu da..."
"Şşşt! O konudan bahsetmemiz bizzat tarikat efendisi
tarafından yasaklandı."
"Ama..."
"Aması yok. Seni bilmem ama ben bi fahişe ve de onun küçük piçi için
tarikat efendisini kızdırma riskini alamam."
Violet öfke ile karışık duygular içinde yüzse de ifadesi sabitti.
Fakat oğlu pek öyle değildi.
İlk defa öfke ile kavruluyordu ve deli gibi böyle konuşanlara
haddini bildirmek istiyordu.
Fakat o gücünün bilincindeydi. Belki de bu yüzden düşünce yapısı olarak
yaşıtlarından daha olgun sayılabilirdi.
Yine de her birinin yüzünü unutmamak için aklına kazıdı. Gün gelecek hepsine
annesi hakkında böyle konuşmanın bedelini ödetecekti!
"Anne, söz veriyorum. Bir gün o kadar güçleneceğim ki sana
böyle sözler söylemeye cüret edemeyecekler."
Violet gülümsedi, durdu ve oğlunu alnından öpüp, "Sözünü
tutacağına eminim Noah." dedi.
Noah hafifçe kızardı. Fakat gözlerinde kararlılık belirmişti. Güçlenecekti. Ne
olursa olsun hemde!
Yürürken sonunda bir kapı ile karşılaştılar. Violet bir madalyon
çıkarıp gösterdi. Onlarda kapıyı açtı. Bu kapı dış saha ile iç sahayı bölen
kapıydı.
Dışarıya çıkınca Violet rahat bir nefes aldı.
"Kaç zamandır buraya gelmemiştim. Hiç değişmemiş." diye
mırıldandı. Noah ise yeni çevreyi merakla inceliyordu.
Burası iç saha gibi şatafatlı değildi. Hatta oraya nazaran oldukça
kötüydü. Neredeyse hiç bakım yoktu. Adeta dökülüyordu. Her şey oldukça sadeydi.
Sadeliği seven Noah için bile fazla sadeydi.
Fakat şaşırmadı. Annesi zamanında ona dış sahanın nasıl olduğunu
açıklamış ve bolca nasihat vermişti.
Anne kurdu takip eden yavru kurt misali sessiz ve uslu bir şekilde
annesini takip ediyordu. Gereksiz göz temasından kaçınıp sadece önüne
bakıyordu.
Annesi bunu takdir etti. Neredeyse hiç dışarı çıkmadığı halde
kendini böylesine odaklaması iradesinin ne kadar iyi olduğunun göstergesiydi.
"Violet teyze. Bu senin anneme met ettiğin oğlun mu?" Diye
nazik bir ses işitti anne, oğul.
İkili sesin sahibine döndü.
Güzeller güzeli fakat garip bir tatlılığı olan Noah'tan sadece üç
yaş büyük gibi gözüken bir kız sesin sahibiydi.
"Sen de kimsin?" diye Noah merakla sordu.
"Hehehe Violet teyze ona anlatmadın mı?" sorarken
sinir bozucu şekilde kıkırdadı.
Violet ise o sırada şakaklarını ovuşturuyordu.
"Noah. Tanıştırayım. Beşik kertmen ve aynı zamanda yetişim
partnerin Yuen."
Noah afalladı. Neden annesi hiç bahsetmemişti?
"Beşik kertmem?"
Noah'ın gözleri büyüdü. Hafif bir heyecan ve bolca şaşkınlık ve
gerginlik hissetti. Neyseki his sadece yarım saniye sürdü. Beynine akın eden
garip sakinlik ile normal ifadesini geri kazandı.
"Peki anne. Yetişim partnerinden kastın ne?" diye
sordu.
Violet açıklamak istedi. Fakat daha ağzını açamadan Yuen
cevapladı.
"Bunu bile bilmiyor musun? Yetişim partneri işte şey...
bir... birlikte güçlendiğin... Hah! Eşin. Birlikte güçlendiğin eşin gibi
düşünebiliriz." Dedi kızaran yüzüyle.
Violet güldü. Oldukça zeki olan Noah'ta kast edilen şeyi fark
edince kızardı.
Violet "Tamam, tamam oğlumu rahat bırak. Nasıl olsa
uzun bir süre sana emanet olacak." Dedi.
"Ne?!" diyerek Noah şaşkınlıkla
haykırdı. Violet iç çekti. Oğlu ona baya bağımlı büyümüştü. Onu bırakmak en
iyisi olacaktı. Fakat... kalbinde hiçte bırakmak istemiyordu.
Yine de mantığı kalbine üstün geldi.
"Noah. Şu zamana kadar hep bana bağımlıydın. Biraz kendi
başına gelişmeyi öğrenmelisin ve eminim ki Yuen bu konu da sana oldukça
yardımcı olacaktır." Demesinin ardından Yuen,
Violet'e "bana bırak" dercesine bir işaret yolladı.
Noah annesini anlayabiliyordu. Bu yüzden reddetmek yerine sadece
sarıldı.
"Bana bırak annecim. Sadece bekle. En yakın zamanda senin
gibi iç saha müridi olacağım."
Violet gülümsedi. Ve sarılmasına karşılık verdi. Sonrasında ise
-Yuen de peşlerinden geliyordu- birlikte tarikata katılmak için başvurmaya
gittiler.
Başvuru için sıra vardı. Fakat iç sahada yaşayan Violet için bu
sıkıntı değildi.
Onu gören dış saha müritleri saygı ile eğiliyor ne olduğunu bilmeyip
oğullarını veya kızlarını getiren ölümlüler ise bön bön bakıyor fakat yol
vermemeye de cüret edemiyorlardı.
İşte bir iç saha müridinin statüsü ve baskısıydı. Hiçbir şey
bilmeyen birisi bile sadece giydikleri kıyafetten ayrıcalıklı olduğu
anlayabilirdi.
Noah şaşırsa da şaşkınlığı yine bir an sürdü. Nedenini bilmese de
bu tip olaylar oldukça normal gelmeye başlamıştı.
[Doğaüstü Sakinlik Açıldı.]
Anlık duyduğu sesle donakaldı.
"Anne, Yuen sizde bir şey duydunuz mu?"
Kızlar anlamadı. Violet sordu.
"Ne sesi Noah?"
"Bir şey bir şeyin kilidinin açıldığını söyleyen bir ses. Tam
olarak anlamadım ama..."
Violet düşündü ve etrafına bakındı. Hiç kimse çıt çıkarmaya cüret
edemiyordu.
Yuen tatlıca gülümsedi ve, "Teyze bence Noah'a öyle
geldi." dedi.
Noah onun adına konuşmasına bozulsa da muhtemelen haklı
olabileceğinden onaylamak zorunda kaldı.
"Hmhm. Muhtemelen öyle... Her neyse hadi kayıt
yaptıralım." dedi Violet.
Noah'ın içinde bu işte bir iş olduğuna dair bir his vardı. Fakat
sessiz kalmayı seçti.
Yuen, Noah'ın ifadesini görünce biraz uygunsuz davrandığını fark
etti. Bu nedenle özür dilemeyi düşünse de sonra ederim diye düşünüp vazgeçti.
O sırada çoktan sıranın en önüne geçtiler.
"Hohohoho bayan hiç değişmemişsiniz. Hala eskisi gibi ne
olacağını önemsemeden istediğinizi yapıyorsunuz."
Kuru bir kahkaha attı orada onları karşılayan adam.
Violet'in yüzü ifadesizdi.
"Oğlum Noah."
Oğlunu gösterdi.
"Ona elinden geldiğince yardımcı olacaksın." diye
Violet soğuk bir ses tonuyla emir verdi.
"Sorun değil bayan. Fakat tarikatın neye göre seçtiğini sizde
biliyorsunuz. Benim pek yardımım dokunmaz." diye
mütevazı bir şekilde konuştu.
"Ne yapıp yapamayacağınızı çok iyi biliyorum Yaşlı Lua.
Sadece oğluma son testte olabildiğince yardımcı olmanızı istiyorum."
Yaşlı Lua tek kaşını kaldırdı.
"Karşılığında?"
"Bin Mana Hapı."
Yaşlı Lua da dahil orada bulunan herkes afalladı. Bir tek
birimlerin değerini bilmeyen Noah sakindi.
Haplar kişinin gelişimini yükseltmek gerekse yenilemek için
kullanılan ve çoğunlukla simyacılar tarafından yapılan -aynı zamanda para
birimi olarak kullanılan- bir eşyaydı.
En düşük kademe ve yaygın olan hap Temel Hapı diye bilinirken Mana
Hapı oldukça değerliydi.
Bir Mana Hapı kişinin Manayı Hissetme Alemine sorunsuz bir atılım
yapmasını sağlarken bin tanesi nerede ise son aşamaya kadar götürecek kadar
mana sağlardı!
"T... Teyze bu kadarı çok fazla!" diye
haykırdı Yuen.
Fakat hemen ardından Violet tarafından susturuldu.
"Pekala Yaşlı Lua ne diyorsun? Şimdi oğluma destek çıkacaksın
değil mi?"
Yaşlı Lua hemen cevap verdi.
"Ta... Tabii ki de evet. Hohohoho. Gel oğlum Noah seni test
alanına götüreyim. Nedense oldukça tatlı gözüktün gözüme birden."
Oldukça heyecanlı ve mutluydu. Sadece bir yardımla bin Mana Hapı
alacaktı lan! Açıktan para kazanıyordu resmen!
Noah adamın tavır değişimini hayretle karşılasa da sessiz kalmayı
uygun gördü. Onun yerine annesine baktı.
Violet, "Git git sana oldukça yardımcı olacaktır. Ben
çıkışta bekliyorum seni." diyince Noah yavaş yavaş Yaşlı Lua'ya
doğru yürümeye başladı.
O sırada durdu.
"Yuen sende teste girmeyecek misin?"
Yuen kıkırdadı.
"Şapşal. Ben çoktan girdim de dış saha müridi oldum. Hadi git
sende ol."
Kızın tavırlarını hala garipsese de yine de böyle içten olduğunu
hissettiren konuşması onu mutlu etti.
Noah yavaş ve sessiz adımlarla Yaşlı Lua ile birlikte yürümeye
başladı. Aslında Yaşlı Lua her geleni kontrol edip teste sokmalıydı. Fakat şu
an pek umrunda değildi.
Aklında sadece "Bin Mana Hapı" kelimeleri dönüp
duruyordu.