Vampir Hükümdarı
Katil (1)
Şanslıydı ki dolapta ona biraz büyük de gelse kıyafetler
vardı. 'Hiç yoktan kat kat iyidir.' diye düşündü. Nasıl
olsa daha giymediği tarikat kıyafeti vardı. Ondan pek takmadı kafasına.
Üzerini giyerken o sırada aklını Julia'nın dedikleri kurcaladı.
Salak değildi. Bu tarikat kendi seçimi ile dönüştüğü ırka karşıydı. Fakat gücü
yetersiz olduğundan buradan da ayrılamayacağının bilincindeydi.
Gezegende Temel Oluşturma sadece adı gibi temel oluşturmak dışında
bir özelliği yoktun ve böcek sayılırdı yetişim dünyasında.
Mana Oluşturma ise her şeyin başlangıcı sayılırdı. Kişinin
tekniklerini ve yeteneklerini tam potansiyelin de kullanabilmeni sağlardı.
Noah mevcut gücünde ne yapması gerektiğini biliyordu. Yeteri kadar
güçlenmeyi beklemeliydi. Yeteri kadar güçlendiğinde annesiyle birlikte bu
tarikattan ayrılacaktı!
Gözleri kararlı bir biçimde parlarken giyindi. Sonrasında üstünü
baştan aşağı inceledi. Gerçekten de bol gelmişti. Elbette pek kafasına takmadı.
Bina yedi katlıydı. Her katta on oda vardı. Noah ise şu an dördüncü
katta, otuz ikinci numara olduğundan, merdivenlerden kısa sürede indi.
Orada Julia'nın olması gereken gelenleri karşılama yeri bomboştu.
Biraz şaşırdı fakat onu alakadar etmediğinden sadece bir iç çekip fazla
takmadan yoluna devam etti.
Hedefi görev binasıydı. Görev almayı düşünüyordu. Annesinin
dediğine göre mana hissetme alemine ulaşmadan görev almak intihara eş değerdi.
Fakat o şu an kendi manasını belirli bir derece kullanabildiğinden basit
görevlerde bir sıkıntı olacağını sanmıyorduu.
Yürürken herkes ona bakıp fısıldaşıyordu.
"Hey, bu Zorba değil mi? Ne arıyor burada?"
"Muhtemelen görev almaya gidiyor. Boş ver."
"Ne!? Ama o daha..."
"O gün olanları gördün. Bence bir şey söylemeye hakkımız
yok."
"Haklısın..."
Noah, tüm gözlerin ona bakmasından ve söylenilenlerden rahatsız
oldu. Savaşırken pek odaklanmaya fırsatı olmadığından sorun değildi ama şu an
her hareketi izleniyor gibiydi. Kaşlarını çatarken, rahatsız bir ifadeyle
mırıldandı.
"Sinir bozucu..."
Elbette bu rahatsız söylenmesini duyan kimse olmamıştı. Gerçi o birisinin duyup
duymayacağı ile pek ilgilenmiyordu.
En yakın dönemeçten sağa döndü ve sonunda -annesinin tarifi
sayesinde bildiği- görev binası ile karşılaştı.
Fazla ilgi çekici bir bina değildi. Diğer her bina gibi oldukça
bakımsızdı. Pek bakmadan içeri girdi. İçerisinin de dışarısı gibi olacağını
düşündü. Fakat yanılmıştı.
İçerisi bayağı bir temizdi. Yer kendi yansımasını görecek kadar
temiz, etrafta aynı şekilde bakımlıydı. Buraya kim bakıyorsa onun temizlik
takıntısı vardı anlaşılan. Sol köşede merdiven, sağ tarafta ise görevlerin
konulduğu bir görev panosu vardı. Tam panonun karşısına gelecek şekilde köşede
ise orada oturmuş bir adam vardı. O adamda alınan görevleri onaylatacaktı
muhtemelen.
Noah'ın esas ilgisini çeken şey ise insan dışında farklı ırkların
da görev binasında olmasıydı. Mesela köşede erkek bir elf oturmuş başka bir
elfle konuşuyordu.
"Şu kan kızılı kartalı yenmek oldukça kolaydı."
Yanındaki elf alaycı bir şekilde güldü.
"Hadi ama Bryan. Biraz yavaş salla. O Kartal bilge alemindeki
birisini bile zorlar."
Bryan adındaki elf bir şey diyemedi. Sadece yalan bir şekilde
öksürdü ve muhabbetlerine devam ettiler.
Tarikatta çoğunlukla insan olduğundan bu oldukça garip bir
manzaraydı.
Noah soracak birisi olmadığından şimdilik umursamamaya karar
verdi. İlerledi ve panodaki ilanları incelemeye başladı. Çeşit çeşit görevlere
bakarken kısa bir anlığına zaman algısını yitirdi. Fakat analiz etmeyi
bırakmadı.
Yaklaşık bir saat kadar sonra incelemesi tamamlandı. Fakat
incelemesi büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlandı.
Burada ki görevler...
Aşırı basitti.
Görevler kabaca iki tür idi. Kayıp bir hayvan veya bir eşya arama
ve bitki toplama. Bitki arama görevi nispeten riskliydi fakat verimi de
yüksekti.
Yine de hiçbiri Noah'ın ilgisini çekmedi. Elbette pes etmedi ve
güzel bir görev var mı diye umudu büyük ölçüde azalmış bir şekilde aramaya
devam etti.
Kısa bir süre sonra dişine göre bir görev buldu.
[Rogy köyüne musallat olan Ateşli Kokarca grubunu yok edin.]
[Görev gereksinimi - Temel Oluşturma - Kademe Beş ve üstü.]
[Görev Ödülü - 40 Temel Hapı]
Ateşli kokarcalar, sıradan kokarcalardan bir kaç kat büyük
boyutlarda olan bir kokarca çeşidiydi. Bu kokarcaların normalde insanımsı
canlılara bir zararı olmasa da bazı durumlarda insanımsı canlıların kaldığı
yapılanmaların yakınlarına yuva yapabilirlerdi. Bu kokarcaların yine de oldukça
tehlikeli bir yetenekleri vardı. Eğer korkarlar ise yanıcı bir gaz salarlardı.
Bu yüzden kokarcalar ile uğraşan birisi bir süre ateşlerden uzak durmalıydı.
Görev ödülü oldukça tatlıydı. Çoğunlukla her şey Temel Hapı ile
alındığından Noah şu an fakirdi. Gerçi annesinden istese verirdi de o
istememişti. Kesinlikle unutmasıyla bir alakası yoktu.(!)
Tek sıkıntı mesafeydi. Rogy köyü tarikattan biraz uzakta
sayılırdı. Bu yüzden görevi kimse almamıştı.
Ama yine de kabul etmeye karar verdi. Bu onun ilk macerası
olacaktı. Heyecanlı bir şekilde alırken kağıdı arka tarafta ki yazıyı göremedi.
[Görev en az iki kişiliktir.]
[½]
Noah kağıdı aldıktan sonra derin bir nefes aldı. Şimdi yapması
gereken onaylatmaktı. Bu yüzden orada ki yüksek ihtimalle yetkili olan adamın
yanına yürümeye başladı. Her tarz konuşmanın döndüğü binada sessizce yürüyerek
yaşlı adamın yanına ulaştı.
Yaşlılara saygılı bir şekilde davranılması öğretildiğinden saygılı
şekilde konuştu.
"Selamlar efendim."
Yaşlı adam, o sırada gözlerini dinlendirmek için kendini geriye
atmış uyukluyordu. Noah durumu oldukça garip buldu.
Noah'ı dikkatlice süzdü. Sonrasında ise gözlerini yumup sandalyeyi
geriye doğru çekerken sordu.
"Hıhı. Ne vardı?"
"Ben bu görevi almak istiyorum da. Acaba size mi onaylatmam
lazım." diye saygıdan en ufak kusur etmeden sordu.
Yaşlı adam sessizce elindeki kağıda baktı. Sonrasında birden
elinden kağıdı aldı. İnceledi. Ve paltosundan çıkardığı bir damga ile damgaladı.
"Adın ne genç adam?"
"Noah efendim."
"Noah, güneş doğmadan önce tarikatın girişine git."
Noah saygı onayladı. Yaşlı adam, kağıdı ona verdi ve o da sessizce
alıp ayrıldı ve yine tüm gözler üzerindeyken odasına döndü ve yapacak işi
olmadığı için vaktini gelişimin temelini sağlamlaştırmaya harcadı.
...
O sıralarda Julia odasında volta atıyordu. Yüzünde çeşitli
ifadeler geçip gidiyordu.
"Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım?"
Noah'ın yanından ayrıldığından beri düşünceleri birbirleriyle
çarpışıyordu. Kendi düşüncesi derhal bunu Yaşlılara bildirmek iken adeta
şeytanın fısıltıları gibi olan itaat etmesini söyleyen düşünceler kaotik
zihninde dans ediyordu.
Bu düşünceler ile boğuşurken ne yazık ki kalbinde parlayan kazılı
mührü fark etmedi...
Aradan huzurlu sayılabilecek bir gün geçti. Kısmen huzurluydu
çünkü bazı Kızıl Kuzgun üyeleri ona zorbalık yapmaya kalkmış sonra da dövülüp
köpekler gibi ayrılmışlardı.
Noah bu sayede istemeden de olsa insanlara zarar vermeye
alışıyordu. Elbette o henüz bunun farkında değildi.
Herneyse sonuçta kısmen huzurlu olması Noah için yeterliydi.
Yeni günün şafağında Noah yatakta gözlerini açtı. Dinç bir
hareketle ayağa kalktı. Emdiği kanın etkisinden mıdır bilinmez oldukça enerjik
sayılırdı.
Hızlıca uslu bir çocuk gibi kalktığı yatağı topladı ve
hazırlandıktan sonra üstünü kontrol etti. Tek güneşli beyaz -ona biraz bol
gelen- bir cübbe vardı üstünde. Odadan çıkmadan önce bir ara yedek giysi
depolamak için depolama yüzüğü almasını aklının bir köşesine not etti.
Çevre sanki kimse yokmuş gibi sessizdi. Noah bu sessizliği garip
bulsa nedenini bilmese de hep sessiz olduğundan fazla dikkat etmedi.
Sakince aşağı indi. Gelenleri karşılamak ve bilgilendirmek için
olan yerde yine Julia yoktu. 'Bu gidişle işinden olacak..' diye
düşündü. Yine de bu onu ilginediren bir durum değildi. Bu yüzden kısa bir
bakışın ardından göreceli olarak büyük binadan ayrıldı.
Her zamanki gibi dışarı çıktığında herkes olmasa da bir kaç kişi
illaki ona bakıyor ve dedikodu yapıyordu.
"Bunların hiç mi işi gücü yok ya!?" diye
hayıflanmadan edemedi. Çok sinir bozucuydu. Fakat bir şey de söyleyemiyordu.
Söylene söylene tarikatın çıkışına kadar yürüdü.
Çıkışı aceleyle ayrıldıklarından pek inceleme fırsatı olmamıştı.
Kocaman bir sur vardı. Dışarı ile içeriyi ayırıyordu. Tam karşısında ise
kendisinin iki katı uzunlukta ve kendisinden beş tane daha sığacak genişlikte
dev bir giriş vardı.
Muhafızlar bir heykel misali duruyordu. Eskiden karşılaştığı
muhafızlar acemi idi anlaşılan. Şimdikiler soğuk birer katil gibiydi.
Soğuk bir ses tonu ile konuştu. "Görev için
çıkacaksanız görev kağıdınızı, özel izniniz varsa izin madalyonunuzu gösterin.
İkisi de yoksa geri dönün." Sesi korkutucu bir keskinlik
içeriyordu.
Noah bir an sesten dolayı titrese de görev kağıdını uzatabildi.
Muhafız okudu ve onayladı.
"Pekala. İki seçeneğiniz var. İsterseniz yürüyerek hedef
noktasına gidebilirsiniz.." Dışarıda atlı arabalar sıraya
dizilmiş bir şekilde dururken oradaki araçlardan birini işaret etti. "..veya
on temel hapına atlı araba kirayabilirsiniz."
Noah şu an aşırı fakir olduğundan bu öneriyi anında kafasında
eledi. Yine de olabildiğince sakin bir şekilde muhafızı onayladı ve yürümeye
devam etti.
Fakat beklenmedik şekilde muhafız onu durdurdu.
"Takımında ki kişiler... hmm tek kişi anlaşılan. O gelene
kadar beklemek zorundasınız."
Noah afalladı. "O?"
Tam afalladığı sırada nazik fakat kibirli bir ses işitti.
"Beni özledin mi?"
...
Noah meçhup şekilde konuştu.
"Sana borçlandım anlaşılan."
Yuen ellerini iki yana salladı. Bir kuş sanki kanat çırpıyor
gibiydi.
"Hiç... Hiçte bile! Çiftlerin arasında lafı bile olmaz."
Evet takım arkadaşı Yuen'di.
Yuen, iç saha da rahatça kalıyordu. Fakat annesi bundan rahatsız
olmuştu. Bu sebeple yakın zamanda ona para vermeyi kesmişti.
Bu yüzden her ne kadar istemese de görev almaya gitmişti. Kibirli
de olsa kendi gücünün bilincinde idi. Bu yüzden onu zorlamayacak bir görev
seçmişti.
Bu görev de öyle bir görevdi işte.
"Ee görüşmeyeli nasılsın? Kalacak yer buldun mu?"
Noah onaylar bir şekilde salladı.
Yuen biraz şaşırdı. "Sahiden mi? Hangi bina? Hangi
oda?" diye sordu. Şüpheci bir tonu vardı.
Noah iç çekti ve olan olayları kısaca özetledi. Yendiği kişinin
kimliğini filan gizli tuttu. Fakat Yuen bilgili birisi olduğundan ne olduğunu
anlamıştı.
"Yani sen şu dış sahanın meşhur "Zorba"sısın ha?
Hahaha!" Yuen kahkahalarla gülmeye başladı. Biraz fazla rahat
davranıyor gibiydi.
Hafif şaşırdı. O şaşkınlık arasında utançtan kızaran yanaklarını
fark etmedi.
"Şu saçma şeyi söylemeyi bırak. Kimseye zorbalık
etmedim..." diye mırıldandı.
Yuen, onun bu halini oldukça tatlı buldu.
Bu ve benzer sataşmalar dönerken sürücü istemsizce mırıldandı.
"Ah, ah gençlik ne güzel şey. Keşke bende onlar gibi genç
olup maceralara atılabilsem..."
...
Yaklaşık altı saat sonra öğle vakitlerinde araç durdu. İkili
araçtan atladılar ve sürücü de sessizce geri dönmeye başladı.
Noah konuştu.
"Köy az ileride. Gidelim."
Yuen onayladı. Birlikte yavaşça yürümeye başladılar.
Aklında bir plan olsa da yine de Noah'ın fikrini merak ettiğinden
sordu.
"Eeee. Plan ne?"
Noah biraz düşünüp bir soru ile karşılık verdi.
"Hmm. Bir seferde kaçını halledersin?"
Farkında olmadan biraz hızlanmıştı.
Yuen güvenle yanıtladı.
"Tek seferde iki tanesini haklayabilirim."
Sesi hafifçe uzaktan geliyor gibiydi.
"Hey! Yavaşla biraz!~ Oldukça hızlısın."
"Ha?" Noah anlamsızca baktı.
Farkında olmadan oldukça hızlı ilerlemişti. Arkasından koşa koşa Yuen
geliyordu.
"Acelen ne? Daha plan yapıyoruz şurada koşturuyorsun beni.
Hıh." diye söylenerek yanına geldi.
Noah, şaşırdı. Onun için oldukça ortalama bir hızda gitmişti. Kısa
bir süre şaşkın şaşkın baktıktan sonra, vücudunun normal bir temel oluşumda
olan birisine göre aşırı bir gelişim gösterdiğini düşündü.
"Üzgünüm hehe." dedikten sonra konuyu
değiştirme amacıyla, "Neyse ne diyorduk. Bende tek başıma tahminen
üç tanesini indirebilirim. Yazan bilgilere göre sürülerinin on kişilik olduğunu
var sayarak beş, beş bölmemiz lazım." dedi.
Yuen onayladı. Yine de endişeli bir tını ile sordu.
"Haklısın. Fakat tek seferde beşi ile uğraşmak... senin için
sıkıntı olmaz mı?"
Noah kafasını iki yana salladı. Aynı endişeli tını ile sordu.
"Hayır, sıkıntı olmaz. Asıl sen yapabilir misin?"
Yuen, bir an karamsar bir yüz ifadesi takınsa da hemen ardından
tam tersi olarak aydınlık bir ifadeyle onayladı.
"Hmhm. Biraz zor olacak... ama yapabilirim."
"Tamam o zaman. Hadi gidip döverim şu pis kokulu şeyleri!" diye heyecanlı bir şekilde haykırırken istemeden daha hızlı gitmeye başladı.