Vampir Hükümdarı
Kızıl Kuzgun Yardımcı Lideri (2)
Önceki bölümde ve bu bölümden itibarenki olan Kızıl Kuzgunların Yardımcı Lideri olan şahısa neden Utku ismini koyduğumu merak eden varsa Sunucuma beklerim :d
***
Noah ve Yuen sessizce ilerlerken tüm bakışları her zamanki gibi üzerlerinde topluyorlardı. Elbette ikisi de kafasına takmıyordu. Biraz yürüdükten sonra Görev binasından içeri girdiler.
İçerisi Noah'ın önceki sefer girdiğinden farklı olarak nispeten oldukça ıssızdı. İkili bunu garip buldular.
"Normalden daha sessiz gibi."
Yuen onayladı. Bir gariplik vardı.
"Tabii ki sessiz olacak. Bizim hükmümüzdeki bir köy vampirler tarafından harap edilmiş durumda."
Bu küstah yanıtın sahibi tam arkalarında idi. Arkalarına döndüklerinde ise siyah saçlı bir adam ile karşılaştılar. Oldukça genç görünüyordu. Gelişim yapan herkesin sahip olduğu ortalamanın bir tık üstü çekiciliğe sahipti.
"Biliyoruz, bunu bildirmek için buraya gelmiştik. Biz sağ kalanlarız."
Adam önce Noah'ı süzdü. Oldukça genç dursa da garip bir tehditkar bir havası vardı. Bu hava Noah'ın ister istemez saldığı bir havaydı ve sadece tanımadığı veya düşman belledigi kişiler bu havayı hissedebilirdi.
Sonrasında Yuen'i inceleyim derken adamın dili tutuldu. Gerçekten tanrıça olarak anılmasına değecek özelliklere sahipti.
Yuen, ona bakılmasından rahatsız oldu.
"O azgın domuz gözlerini üzerimden çek. Hem sen de kimsin? Ne cüretle bu tanrıçanın vücuduna bakma cüretini gösteriyorsun!?"
Genç arzulu bakışlarını geri çekerken sanki kalbi kırılmış gibi bir ifadeye sahipti.
"Hiç pas vermiyorsun her zamanki gibi... Galiba her zamanki gibi unuttun... Kusura bakmayın kendimi tanımadığım için. Ben, iç saha müridi Adrius."
Noah boş boş baktı. Pek dedikodu bilen birisi olmadığından tanımıyordu. Fakat şunu söyleyebilirdi ki aurasından kendinden katlarca daha güçlüydü. Bu yüzden bir şey söylemedi. Fakat Yuen ne yazık ki o şekilde davranmadı.
"Heee seni hatırladım. Bana yapışmaya çalışan sülüktün sen. Lütfen siktir git başımdan. Senle oynayacak havada değilim."
Yuen'in tavrı adamın yüzünün çirkinleşmesine neden oldu. Elbette onun çirkinleşen yüzü Yuen'in umurunda bile olmadı. Noah'ın koluna girdi ve o daha ne olduğunu bile anlayamadan, görev için onaylattığı adama yürümeye başladılar.
"Bu küçük fahişeye elbet boyun eğdireceğim."
Konuşurken istemsizce yumruklarını sıkmıştı.
O sırada Noah neler olduğunu anlayamıyordu. Kaşları kalkık bir şekilde nispeten kötü bir ruh halinde olan Yuen'e sordu.
"O da kimdi? Seni hiç böyle ters görmemiştim. Neden kızdırdı seni bu?"
Yuen güldü. Gülüşü, öfke ile dolu gibiydi.
"Hahahahaha. O küçük adi piç zamanında beni elde etmeye çalıştı. Reddedince de bana sülük gibi yapışıp dalkavukluk yapmaya çalıştı. Tavırları beni... iğrendiriyor."
Noah anlamsızca ona baksa da bir şey söylemedi. Garip bir hissiyat içini sardı. İçinden hemen gidip o adamın ağzını yüzünü dağıtmak geçiyordu. Fakat kendi içinde güçsüzlüğüne lanet etti. Şu an o adamı bırak dövmeyi, dokunamazdı bile...
Bu durum ifadesine de yansımış olacak ki Yuen kendince yatıştırdı.
"Merak etme. O nadide potansiyelin ile hepimizi aşacağına eminim. Sadece biraz zaman gerekli."
Noah onayladı. 'Yuen haklı. Potansiyelim canavarca. Bu yüzden er ya da geç zirveye çıkacağım. Dert etmeme gerek yok.' bu şekilde kendini rahatlatsa da güçlenme arzusu güçlenmişti.
İkili yaşlı adamın yanına gitti.
"Görevi tamamladık."
Bu yaşlı adam, önce ki yaşlıdan farklı birisiydi. Fakat garip bir şekilde aynı diğer yaşlı gibi her zamanki gibi oturuyor, hayır, daha doğrusu yatıyor veya uyuyor olmalıydı.
'Bu adamın rahatlığı oldukça takdir edilesi.'
Yaşlı adamın gözleri aralandı ve ellerinde gösterdikleri kağıda baktı. Sonra soğuk bir şekilde konuştu.
"Bunlar onaylanmamış."
Noah mümkün olduğunca saygılı bir şekilde dedi ki;
"Efendim bildiğiniz üzere köy saldırıya uğramış. Biz yanan kokarcaların yaşam alanını temizlediğimizde çoktan her yer katledilmişti. Yani onaylatma fırsatımız olmadı... "
Yaşlı adam gözlerini araladı ve ikiliyi süzdü. Sonrasında önce Noah'ı ardından da Yuen'i kokladı. Yuen'in ifadesi biraz çirkinleşti. Tam laf sokacaktı ki yaşlı adam onaylar bir ifade ile homurdandi.
"Hmhm. İkinizden Vampir kokusu alamıyorum. Yalan kokusu da yok."
Yuen ve Noah şaşırdı. Bu adam yalan kokusunu mu alabiliyordu? İkilinin şaşkın bakışlarını fark eden yaşlı adam kısa bir açıklama da bulundu.
"Ben bir simyacıyım. Simyacıların burunlarını özellikle geliştirmeleri gerekir."
Noah bu konularda cahil olduğundan bir şey demedi ve anlamış gibi kafasını salladı. Fakat Yuen ondan farklı olarak bilgiliydi.
"Ama şu zamana kadar hiç yalanları koklayarak anlayan bir simyacı duymadım."
Yuen'in itirazını duysa da duymazdan geldi.
"Her neyse sonuç olarak sizin vampir olmadığınıza bir şekilde eminim..."
Noah garip bir ifadeyle ona bakarken düşündü. 'Şu sözde yeteneğinin blöf olduğuna eminim.'
"...Bu yüzden vampir saldırısı nedeniyle iki yüzer temel hapı alacaksınız..."
Yuen ve Noah birbirlerine baktı ve aynı anda "Teşekkürler. " dedi.
Yaşlı devam etti.
"...Ayrıca büyük yaşlılar tarafından verilen karara göre yeni bir görev koyduk. Eğer ilgilenirseniz bakmaktan çekinmeyin. Üstelik ödül bayağı büyük. "
İkisi de eş zamanlı bir şekilde "Teşekkürler ama ilgilenmiyoruz." dedi. Şu an zaten yeteri kadar macera yaşamışlardı. Kendilerini şu an fazla zorlamalarının bir anlamı yoktu.
Noah ise biraz farklı bir sebeple bu kararı vermişti. Bu yaşlı adam onu huzursuz ediyordu. Büyük yaşlıların kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Fakat onların koyduğu göreve gitme niyeti de yoktu.
Yaşlı adam cevabı zaten tahmin ettiğinden şaşırmadı. Elini yüzüğüne attı ve her birine iki yüz temel hapı verdi. Temel hapları soluk mavi renkteydi. Oldukça işe yaramaz gözüküyorlardı. Fakat birden ellerine iki yüzer tane verilince ortalığı hoş bir tıbbi koku sardı.
Yuen kendininkini ve Noah'ınkini yüzüğüne attı ve koku silikleşerek dağıldı.
"Pekala o zaman bir dahaki görev alımında görüşmek dileğiyle."
Noah ve Yuen kafasıyla onayladı ve çıkmak için dönüp tam ilerleyecek iken, intikam isteği barındıran öfke dolu bir kahkaha tüm bina da duyuldu.
"Hahaha sonunda seni buldum Noah!"
Noah sesin sahibine döndüğün de garip bir adam gördü. Onu işaret ediyordu. Saçlarının ön tarafı açık alnı ortadaydı. Küçük bir bıyığı, siyah bir sakalı vardı. Oldukça olgun gözüküyordu. Nispeten yapılı bir vücuda sahipti. Üzerinde tek güneşli bir cübbe vardı.
"Sen kimsin?"
Noah meraklı bir şekilde gözlerini adamın üstüne dikti. Tam o sırada diğer tüm Kızıl Kuzgun üyelerinin sahip olduğu küçük rozeti fark etti ve iç geçirdi.
"Kusura bakma ama bugün sizinle oynayacak havada değilim."
Bunu kibir sebebiyle söylememişti. Ciddi bir şekilde hiç bir dövüş yapası yoktu. Oldukça tembel hissediyordu.
Fakat karşısında ki adam bunu Noah'ın kibirine yordu, sinirlendi ve aurasını saldı. Orada ki yaşlı hariç herkes yoğun bir baskı hissetti.
'Bu adam... Manayı Hissetme aleminde!'
Manayı Hissetme alemi garip bir alemdi. Manayı hisseder ve doğuştan yatkın olduğun elementi öğrenirdin. Elementi öğrenip geliştirmeye devam etmeli ama gelişimini de aksatmaman gereken önemli bir alemdi. Elbette bu kadar önemli olduğu kadarda bu alemde olanlar güçlüydü.
Her şeyin başlangıcı ve gelişimin başlangıcı olduğundan bu aleme ulaşanlar ölümlülük ile gelişimciliğin sınırlarında gezerdi.
Adam gördüğü sahne karşısında güldü. "Daha bu baskıya bile dayanmaktan acizken sen kim köpek benim kardeşime dokunma cüretini gösterdin!?"
Noah kendini boğuluyor gibi hissetti. Fakat yine de toparlamak için elinden geleni yaptı ve soğuk bir ifadeyle ona bakıp, "Şu an olduğumuz yeri görmüyor musunuz? Biraz daha mantıklı davranın." diyebildi.
Sanki sesini duymuş gibi bunu demesinin hemen ardından görev binasının içinden çeşitli auralar patlak verdi. Her biri mana hissetmeyi aşan kudretli auralardı. 'Bilge alemi belki? Veya daha da üstü?' Noah'ın bir fikri yoktu. Fakat ister istemez titremeden edemedi.
Aurası bastırılınca daha da öfkelense de burada Noah'a bir şey yapamayacağını anlamıştı.
"Tsk. Şanslı piç."
Normalde bu kadar güçlü kimseler görev binasında olmazdı. Bu yüzden Noah'ı indirebileceğine güveni tamdı. Fakat vampirlerin saldırı yapması nedeniyle tarikatın alarma geçtiğini unutmuştu...
En sonunda görev binasını terk etmeden önce Noah'ı bir kez daha tehdit etti.
"Buradan çıktıktan sonra dikkatli ol, ummadığın bir anda arkanda beliriveririm. Hoş, şu anki gücünle dikkatinin de bir anlamı yok. "
Sonrasında sessizce adım adım uzaklaştı. Adam gittikten sonra ikili rahat bir nefes aldı.
"Huh. Bu korkutucuydu."
Yuen garip bir ifadeyle onaylayıp sordu.
"Böylesine güçlü birini kızdırmayı nasıl başardın?"
Noah tam kafasını sallayıp, "Bilmiyorum" diyecek iken adamın dediklerini düşündü ve elini kafasına koyup iç geçirdi.
"Kardeşini patakladığımı söyledi. Şu sözde Zorba namıma neden olan o kardeşi... Hay Yaratıcı aşkına..."
Yuen, ne olduğunu anladıktan sonra çözüm bulmak için düşündü. 'Şu anda oraya dönmesi uygun olmaz. Demin konuştuğu kabak gibi ortada olan bi tehtiddi. O zaman...'
Kulakları hafifçe kızardı ve biraz da utanç ile "İster- istersen benim evimde kalabilirsin."
Noah, kısa bir süre duraksasa da kabul etti.
"Hmhm. Pekala, zaten başka şansım da yok değil mi?"
Yuen, utancını gizlemek için tatlı bir şekilde kıkırdadı. Noah, Yuen'in oldukça tatlı olduğunu düşündü ama bunu dile getirmedi. Bunun yerine "Hadi gidelim o zaman." demekle yetindi.
İkili birlikte görev binasından çıktı ve yürümeye başladılar. Bakışlar her zamanki gibi üzerlerindeydi.
Noah, merak ettiği şeyleri yol boyunca sormaya karar verdi.
"Yuen, büyük yaşlılar kimler?"
Yuen şaşırdı.
"Bilmiyor musun?"
Noah kafasını iki yana salladı.
"Anlıyorum... Şimdi Yaşlıları biliyorsun değil mi? Dış saha da önemli şeylerle ilgilenen bunaklar."
Noah onayladı.
"Evet. Hatta bir kaç tanesi ile etkileşimim... Oh! Lanet olsun."
'Kahretsin! Nasıl da unuttum!? Ya yakalandıysam?'
Noah tedirgin oldu. Elbette yoğun bir çaba sonucu yüzünde bunu belli etmedi. Fakat birden lanet okuması nedeniyle Yuen sordu.
"Ne oldu Noah? Bir sorun mu var?"
Noah kafasını aceleyle iki yana salladı.
"Bir, bir şey yok. Devam et sen."
Yuen merak etse de, 'Önemli bir şey olsa söyler.' düşüncesiyle devam etti.
"Pekala, Büyük Yaşlılar da iç sahanın Yaşlıları. Aynı zamanda Tarikat Efendisi ve tabii ki gerçek müritler dışındaki en yüksek otorite sahibi kimselerdir."
Noah anlayış ile onayladı.
"Anladım. Fakat ben iç saha da olduğum süre boyunca neden onları hiç duymadım?"
"Sebebi basit. Büyük Yaşlılar, önemli bir şey olmadıkça genellikle inzivada olurlar. Tarikat Efendisi bile gerekmedikçe onları rahatsız etmeye cüret etmez ve işlerini görmeleri için Yaşlıları kullanır."
Noah iç çekti ve aklına takılan bir soruyu sordu.
"Peki Yaşlı Lia kim? Bir fikrin var mı?"
Soruyu sorduğu sırada çoktan yolu yarılamışlar ve iç saha ile dış sahayı ayıran kapıya gelmişlerdi. Noah tam "Buraya neden geldik?" diye soracaktı ki Yuen öncelikli davranıp ilerledi ve cebinden bir madalyon çıkarttı. Muhafızlar bir şey söylemedi ve üstlerine bildirdi.
"Kapıyı açın!"
Kapı yavaşça açıldı ve ikili içeri girdi.
O sırada Yuen, Noah'ın sorusunu cevapladı.
"Yaşlı Lia? Hmm... annemden duymuştum. Yeni Yaşlı olmuş birisi diye biliyorum. Gölge sanatlarında uzman birisi."
Noah anlamsızca ona baktı.
"Gölge sanatları?"
Yuen iç çekti. "Şöyle ki Gölge Sanatları, karanlık elementi kullanan suikastçilerin kullandığı bir teknik grubuna verilen terim. Her suikastçi grubun kendine has bir Gölge Sanatları olduğunu duydum."
Noah mırıldandı.
"İlginç..."
Sonrasında sordu.
"Peki Yaşlı Lia'nın kullandığı Gölge Sanatları ne?"
Yuen iki yana salladı kafasını.
"Bilmiyorum. Yaşlı Lia çok gizemli birisi. Hakkında bu kadar bilgim olması bile annemin sayesinde. Sıradan birisi bu kadarını bile öğrenemezdi."
Noah hayranlıkla iç geçirdi. Bu kız gerçekten etkileyiciydi ona göre.
Yuen, onun tavrından memnun oldu.
"Öyleyse evime gidelim? Ya da annene mi uğrayacaksın?"
Noah bir an düşünse de kafasında eledi. Annesi özellikle ondan iç saha madalyonunu almıştı. Şimdi karşısına çıkması iyi olmazdı.
"Hadi gidelim. Fakat neden sesinin tonundan hoşlanmadım?"
Yuen onun koluna girdi.
"Ne demek istiyorsun? Ben sadece kocası evine gelecek olan mutlu bir kadınım hehe."
Noah nedense bu işin sonunun hayır olmayacağını hissetti.
İkili kısa bir yürüyüşün ardından bir villaya geldiler. Noah'ın tahmin ettiği gibi annesi ile kaldığı villanın oldukça benzeriydi. Muhtemelen tüm iç saha binaları aynıydı.
Noah, merak edip sordu.
"Annen, eve bir erkek getirdiğin için kızmasın?"
Yuen kıkırdayarak karşılık verdi.
"Hihi bunu sormak için sence de biraz geç değil mi? Her neyse merak etme. Annem bu villayı bana özel ayarladı. Yani bir sıkıntı olmaz."
Noah iç saha da bir villa ayarlayacak kadar nüfusa sahip fakat kızını zerre umursamayan bu umursamaz annenin kimliğini ister istemez merak etti.
Yuen ve Noah nihayet içeri girdi. İçeri de yandan yukarı doğru çıkan bir merdiven vardı. Karşılarında onu bir hol karşılıyordu.
Yuen, onun kolundan çekiştirerek sevimli bir şekilde "Evime hoş geldiiin." derken gülümsedi
O sırada onu bir odaya götürdü. Oldukça şık tasarımlara sahip koltuklar ve bir sehpanın olduğu güzel bir salondu burası. .
"Burada bekle. Ben üzerimi değişeceğim tamam mı?"
Noah onayladı. Ve Ejderha şeklinde dizayn edilmiş üçlü koltuğa oturdu ve Yuen de üstünü değişmeye gitti.