Vampir Hükümdarı
Uyanan Şeytan (2)
Noah, dokuzuncu
kademeye ulaşınca vücudunda garip bir güçlenme hissi hissetti. Kan enerjisi
dantianından çıkıp iplikler halinde vücudunun içini sarıyor gibiydi.
Enerji iplikleri kısa sürede vücudunun her yerine yayıldı fakat sonrasında
garip bir fenomen oluştu.
Birden kayboldu. Tabii
kaybolan enerjiyle birlikte de...
[Uyarı! Kan İhtiyacı kritik düzeyde. En yakın zamanda ihtiyacınızı
giderin.]
Noah iç geçirdi ve
ayağa kalktı. O sırada karşısındaki koltukta da Yuen meditasyon yapıyordu. Bir
kişinin yetişimini bölmek, onun gelişiminin gerilemesine yol açardı. Bu sebeple
beklemeye başladı.
Yaklaşık on dakika
geçti. Noah açlık hissi ile boğulmaya başlamıştı. Gözleri tamamen vampir
gözlerine dönüşmese de kızıl parıltılar gözlerinde dans ediyordu.
Neyse ki Yuen daha fazla bekletmeden gözlerini araladı. Yuen, Noah'ı ayakta onu
bekler halde görünce şaşırdı.
"Gelişiminde bir darboğaza mı yakalandın?"
Noah kafasını iki yana salladı.
"Hayır. Son aşamaya çıktım."
Yuen afalladı. Fakat
Noah'ın tüm taşları kullandığını fark edince afallaması dindi ve yerini
sıkıntılı bir ifadeye bıraktı.
"Noah, fazla hap
kullanırsan safsızlık birikir ve darboğaz olur-"
Tam o anda sesi Noah tarafından bölündü.
"Biliyorum, biliyorum. Fakat kullandığım gelişim yöntemi sayesinde
sanırım safsızlıkları Arıtma yöntemi ile arıtabiliyorum..."
Birden istemsizce titremeye başladı. Sonrasında vücudunun kontrolünü hayvani iç
güdülerin almaya başladığını fark ettiğinde tek diyebildiği "Şimdiki
hareket için şimdiden özür dilerim." idi. Yuen tam ne demek
istediğini soracak iken koltukta oturan Yuen'in birden üstüne kaplan misali
atladı.
"Noah, Noah! Ne, ne yapıyorsun!?"
Noah cevap vermedi ve dişlerini Yuen'in boynuna geçirdi. Isırırken en ufak bir
tereddüt izi yoktu. Vahşi bir kurdun, kuzuya saldırması gibi Yuen direnecek
fırsat bile bulamadı. Yuen o an Noah'ın kendinde olmadığını fark etti. Aynı
zamanda ısırığının etkisi olarak garip bir şekilde rahatladığını hissetti.
Noah biraz emerken kısa sürede yüzde yüze ulaştı ve daha fazla ilerletmeyip dişlerini
çekti. Sonrasında durdukları garip pozisyon da yüz yüze geldiler.
"Yuen. Ben
şey..."
Yuen sıcak bir şekilde
gülümsedi.
"Sorun değil. Daha iyi misin? "
Noah onayladı. Kısa bir sessizlik oldu. İkili birbirlerine bakarken Yuen
huzursuzlandı ve en sonunda dayanamayıp hatırlatma gereği duydu.
"O zaman artık üzerimden kalkar mısın? Çok sıcak olmaya başladı..."
Noah utanarak hemen kalktı. Yuen'in yüzüne bakarken tüm düşünceleri
boşalıvermişti.
"Hehe kusuruma bakma."
En sonunda
kalktığında, utançtan, kulaklarından, boynuna kadar kızarmıştı. Yuen, Noah'ın
bu halinin oldukça tatlı olduğunu düşündü. Farkında değildi ama onunda
yanakları biraz pembeleşmişti.
Noah ile ayrıldıktan
sonra Noah geri yerine otururken sordu.
"Eee. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"
Yuen, düzelirken yavaş
bir tını ile konuştu.
"Eh, bir süre
gelişimime ve günlük ihtiyaçlarıma yetecek kadar hap kazandım. O yüzden biraz
evde kalacağım."
Sonrasında Noah'a göz kırptı.
"Tabii başka bir
fikrin varsa başka."
Noah kuru bir şekilde
öksürdü.
"Öhö... Neyse, ben de bir köle almayı düşünüyorum. Fakat hap yeterli olur
mu bilmiyorum."
Yuen ciddi bir şekilde düşünen bir ifadeye büründü.
"Hmm... Pek bir
bilgim yok. Kölelere pek ilgi duyan birisi değilim. Fakat en ucuzu tahminimce
beş yüz temel hapından başlıyordur."
Bunu duyan
Noah iç geçirdi. Kan İhtiyacını giderebilmek için köle almayı düşünüyordu.
Ancak anlaşılan o işte yatmıştı. 'Neyse artık param olunca
hallederim.' diye aklının köşesine not etti.
"Anladım. Öyleyse-"
Tam o sırada içinde kötü bir his doğdu. İstemsizce göğsünü tuttu. Sanki birisi
kalbini söküyormuş gibi bir histi. Noah bu his karşısında şoka uğrasa da
Doğaüstü Sakinliğinin etkisi midir bilinmez hemen toparladı kendini. Elbette
ağrı geçmemişti.
Yuen, Noah'ın hali karşısında şaşırdı.
"Ne oldu? İyi misin? Hey!"
Yuen'in sorularını
duyunca kalbindeki baskı daha da arttı ve sonra birden sanki hiç varolmamış
gibi yok oldu.
Yuen, tam yanına
gelmişken, Noah derin bir nefes alıp onu yatıştırdı.
"İyiyim, iyiyim merak etme. Sadece garip bir his yaşadım."
Yuen, yatıştırma çabasını görünce sıkıştırmak istedi. Fakat Noah'ın yüzünün
-normal solgun teninden daha fazla- ölü gibi solgunlaştığını fark edince ne
kadar böyle söylese de bir sıkıntısı olduğunu anladı.
"Hiç inandırıcı değilsin. Yüzün ölü gibi solgun... Ne olduğunu söyle ki
yardım edebileyim Noah."
Noah, onun ciddi ifadesini görünce bir şey söyleyemedi. Ne olduğuna dair onunda
hiç bir fikri yoktu ki!
"Ciddiyim. Ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yok. Aniden oldu. Kalbim
sıkışıyor gibi hissettim. Bir an bu his daha da kuvvetlendi ve aniden yok
oldu."
Bunun demesi üstüne garip bir yazı belirdi.
[Bir adet mesajınız var. Okumak istiyor musunuz?]
[Evet/Hayır]
'Bu da ne? Bir mesaj? Ama kimden?' Noah hiç beklemiyordu.
Sistemi kullanan tek kişi olmadığını gördüğü rüyadan biliyordu. Ancak kim hangi
sebeple ona mesaj gönderirdi ki?
Bu sırada Yuen, Noah'ın cevabını duyduktan sonra ne olabileceğini düşünüyordu.
En sonunda hiç bir fikri olmayınca pes etti.
Bu sırada da Noah merakına yenik düşüp evet diye düşündü. Ve gördüğü mesaj ile
donakaldı. Bu mesaj bir tür şiirdi.
["Genç adam ağladığında,
Ruhlar bedenden ayrıldığında,Uyanacak Şeytan. Dikkatli ol."-Ölümsüz Kral]
'Bu mesajda neyin nesi?' Noah anlamadı. Fakat uğursuzluk
hissi bu mesajı görünce bir kez daha belirgin oldu. Çok tehlikeli olaylar
yaklaşıyordu.
...
Aradan iki saat geçti.
Gidecek kişiler resmi olarak duyuruldu. Hem iç saha, hem de dış saha
müritlerinin ortamında gerginlik oluşmak üzereydi. Tarikatın onların bildiği
kadarıyla en güçlü adamları gönderilecekti. Bu da demekti ki Tarikat en zayıf
anında olacaktı.
Tüm bunların bilincinde olan azınlık hızlıca güçlenip, tarikatı koruma derdine
düşecek, bazı ahmaklar ise bu fırsatı güçsüzlere zorbalık etmek ve
istediklerini yapmak için kullanacaklardı.Bu ahmakların başını ise bir iç saha
müridi çekiyordu.
Gösterişli bir odada Adrius pahalı kürklerden yapılmış koltuğuna oturup,
fincanda çayını yudumluyordu. O sırada kapı çaldı.
"Gel."
İçeri Kızıl Kuzgun
Yardımcı Lideri Utku girdi. Formalite gereği saygı ile yarım bir şekilde
eğildi.
"Beni neden
çağırtmıştınız kıdemli?"
Adrius karşısındaki
koltuğu işaret etti.
"Şuraya geç,
oturda konuşalım."
Utku tereddütlü bir ifadeyle gidip oturdu. Adrius gülümseyerek sordu.
"Evet eminim buraya neden çağırdığımı merak ediyorsun. Senin, Noah ile
düşman olduğunu duydum..."
Noah'ın adı geçtiği an Utku gerildi. Eğer Adrius, Noah'ı korumak için onu
burada öldürürse kimse bir şey söylemeye cüret etmezdi ve unutulur giderdi.
Utku istemsizce terlemeye başladı.
"...O yarı kan piçi umurumda bile değil. Fakat hedefim için onu
kullanmam lazım. Kısaca hedeflerimiz benzer diyebilirim sana. Bu yüzden sana
Noah'ı yakalaman ve onu ölmekten beter hale getirmemiz için bir şans veriyorum.
Ne dersin? Bunu yapabilir misin?"
Utku, Adrius'un dediklerini duyunca gerginliği toz olup yok oluverdi. Gözleri
kan arzusu ile parladı ve içten bir şekilde onayladı. Ve arkasında bir iç saha
müridinin olmasının verdiği gazla dedi ki...
"Evet, kıdemli!
Hemen gidip yakalıyorum!"
Ama Adrius onu
durdurdu.
"Hayır, hayır, hayır. Şimdi değil. O duyuruyu duydun. Duyuruda söylenen
kişiler gittiği vakit planı ortaya koyacağız."
Utku anlamamış bir şekilde "Neden?" diye sordu. O
veletler ile iç sahanın en güçlüleri arasındaki ilişki neydi?
Adrius iç çekti.
"Ben, sizin
aksinize avlarıma kör bir şekilde saldırmam. Derinlemesine araştırır. Öyle
işlerini bitiririm. Noah ve Yuen, ikisi iç sahanın en güçlüleri olan Violet ve
Yui'nin çocukları. Normal zamanda bunlara saldırmak, ölüme kafa atmaya benzer.
Neyse ki şu vampir olayları meydana geldi. Aksi takdirde böylesine bir fırsat
yaratmak imkansız olurdu."
Utku anladı. Fakat
şüpheleri vardı.
"O zaman geri
döndüklerinde bu işin sorumlularını aramazlar mı?"
Adrius güldü.
"Evet, ararlar.
Fakat onlar ne kadar güçlüyse benimde arkam en az o kadar sağlam. Bana bir şey
yapmaya cüret ederler ise en az iki Büyük Yaşlıyı kızdırmış olurlar."
Utku, onun dediklerini
duyunca titredi. Bu adamda neyin nesiydi böyle!? 'Neyse ki düşmanım
değil.' diye düşünüp rahat bir nefes aldı.
"Tamam o zaman
kıdemli. Vakit geldiğinde bana aracı gönderin. Halledeyim."
Adrius onaylarken gülümsedi. 'Güzel benim için feda edilecek piyonum
hazır. Üç gün sonra plana başlayacağız.'
Bu hayatında verdiği
en büyük hata olacaktı.
Bu sıralarda, Noah,
dışarı çıkmış annesine gidiyordu. Elbette ki o da duyuruyu duymuştu. Bu nedenle
Yuen ile anlaşıp annelerini görmeye karar verdiler. Savaşa gönderileceğini
anlamışlardı. Kıtada her tarikat kendi bölgesini korumak için "Kötücül
Irklar" olarak tanımladıkları Lanetli Topraklardan gelen işgalcileri def
ediyorlardı. Anlaşıldığı kadarıyla Tarikatın koruduğu bölge çökmüştü ve acil
yardım lazımdı. Bu da gidenlerin bir daha dönememe ihtimalini doğruyordu.
Elbette tarikata karşı en ufak duygu barındırmayan Noah, annesine gitmemesini
söyleyecekti.
Herkesin bir işi olduğundan kimse iç sahada dolaşan bir dış saha müridini fark
etmedi. Noah hızlı adımlarla, annesinin evine geldi. Kapıyı çaldı ve kapı
açıldı.
"Noah? Burada ne
arıyorsun?"
Violet şaşırmış bir ifade ile ona baksa da Noah umursamadı ve ona sıkıca
sarıldı. Onu oldukça fazla özlemişti.
Violet kısa bir şaşırma yaşasa da sarılmasına karşılık verdi. Noah, fısıldar
bir şekilde konuştu...
"Anne... Gitme..."
Violet, iç geçirdi.
"İyiliğin için gitmeliyim oğlum."
Sarılmayı kesip ayrıldılar. Noah şaşkın bir ifadeyle sordu.
"İyiliğim için?"
Violet onayladı. Yüzünde rahatsız olmuş gibi bir ifade vardı.
"Evet oğlum. İyiliğin için. Lütfen fazla kurcalama."
Noah, daha fazla söz
söylemek istedi. Fakat annesinin nadir gördüğü katı ifadesini görünce çenesini
kapattı.
"O zaman anne...
lütfen dikkat et kendine. Eğer sana birşey olursa, ben, ben, ben..."
Devamını getiremedi. Düşüncesi bile berbattı. Violet oğlunun bu halini görünce
yüzüne sıcak bir gülümseme kondurdu.
"Merak etme. Annen, güçlüdür."
Noah, onaylarken,
annesine birden bir çiçek ve bir yumurta uzattı. Violet şaşırdı.
"Bunlar ne
oğlum?"
Sonrasında ne olduğunu incelediğinde ise şaşırdı. Bu çiçek, baya nadir bulunan
bir tür bitkiydi ve onun gibi ateş elementi kullanan gelişimciler için aşırı
değerliydi!
"B-bu çiçeği nereden, nereden buldun!?"
Sesi titredi sorarken.
Noah ise onun bu haline karşı güldü.
"Şu harabe haline
gelen köyde."
Bunu duyunca Violet endişelendi.
"Bir yerine bir şey oldu mu?" derken her yanını
incelemeye başladı. O kadar detaylı inceliyordu ki Noah istemsizce utandı.
"Bir şeyim yok anne! Sadece biraz tırstım... Fakat önemli bir şey yok.
Cidden."
Böyle demesine rağmen Violet, Noah'ı iyice inceledikten ve iyi olduğuna emin
olduktan sonra rahat bir nefes alabildi. Sonrasında Noah'ın elindeki çiçeği ve
yumurtayı alıp boyutsal yüzüğüne attı.
"Anne şey..."
"Efendim
Noah?"
"Bana da bir tane
boyutsal yüzük verebilir misin?" diye sorarken nedenini bilmesede utanmıştı. Garip bir
durumdu.Violet ise Noah'ın boyutsal yüzüğü olmadığını hatırlayıp alnına vurdu.
Oğlunu neredeyse hiç bir şeysiz göndermişti. Sonrasında garip bir ifade belirdi
suratında. Fakat bu sadece yarım saniye sürdü.
'Artık vakti geldi...' diye düşündü Violet.
Hemen içeri girerken, Noah'a da gelmesini söyledi. İkili birlikte eve girdiler,
merdivenden yukarı çıktılar ve normalde Noah'ın kesinlikle girilmesine izin
verilmeyen bir odanın kapısı açıldı.
Odada...
Hiçbir şey yoktu. Tek bir masa vardı. Masanın üstünde ise bir kutu. Violet,
yavaş adımlarla ilerledi ve boyutsal yüzüğünden çıkardığı bir gümüş anahtar ile
beyaz kutuyu açtı. İçinde bir yüzük vardı.
Yüzük, diğer boyutsal yüzüklerden farklı olarak kaba bir tasarım değil, ince
işlenmişti. Gümüş bir yüzüktü bu. Yüzüğün ön yüzünde minik gümüşten bir
kafatası vardı. Göz yuvalarında ise mor bir çift mücevher vardı. Biraz
ürpertici bir görüntüsü vardı. Sanki gerçek bir kafatası gibi duruyordu.
Yüzüğün halkasında ise garip desenler vardı ve bu desenler bir şekilde kafatasına
bağlanıyordu.
Violet, onu aldı ve Noah'a vermeden önce kısa bir tereddüt yaşadı.
"Noah, bu
yüzük... babanın sana yadigarı."
Noah tek
kaşını kaldırdı.
"Yadigar?"
Violet onayladı.
"Aynen öyle. Bu babanın yüzüğüydü. Kaybolmadan önce bunu bana verip,
"Oğlumuzun büyüdüğünü düşündüğün vakit bunu ona ver." demişti. Bu
babandan duyduğum kadarıyla boyutsal bir yüzük. Tam işlevleri hakkında bir
bilgim olmasa da, tahminimce tam olarak on oda genişlik ve yüksekliğe sahip
olmalı."
Noah, ilk başta annesine vermeyi düşündü. Savaşa gidecekti. İllaki lazım
olurdu. Fakat annesinin asla kabul etmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden yüzüğü
aldı ve parmağına taktı. Sonrasında hiç beklemediği şeyler oldu. Yüzüğün
üzerindeki desenler parlamaya başladı ve art, arda sistem bildirileri geldi.
[????? Asili ????? ?????'nin Yüzüğü kuşanıldı.]
[Uyarı! Bu yüzük soyunuz ile bağlantılı olduğundan beklenmeyen tepkimeler
meydana gelebilir.]
[????? Asili ?????
?????'nin Yüzüğü]
[?]
[Kullanıcı Kısıtlaması
- ????? Asili Soyuna Sahip Birisi]
[Tam olarak
tanımlanması güç olan bir depolama yüzüğü. Canlı veya cansız herhangi bir şey
depolanabilir. Alan tam olarak bilinmiyor. Etkileri bilinmiyor...]
[Not: Hakkında
alınabilen bilgiler kullanıcının gelişimi nedeniyle sınırlı.]
Noah, nedenini bilmese
de kısa bir an kanının kaynadığını hissetti. Bir şey onu dürtüyor, içinde ki
bir gücü zorla uyandırmasını sağlamaya çalışıyordu. Ne yazık ki o güç her neyse
uyanmadı. Yine de onun yerine zihninde kocaman sisli bir alan hissetti. Alanın
yaklaşık onda birlik kısmı netti ve o alan üzerinde bile tam bir kontrole sahip
değildi. Hatta oraya odaklanmak bile onu yoruyordu. Fakat bu alanı hissetmenin
bağlantının başarılı olmasını sağladığını bildiğinden rahat bir nefes aldı.
"Tamam anne, bunu bir kez olsun elimden çıkarmayacağıma emin
olabilirsin."
Violet onayladı. Sonrasında ikili biraz daha sohbet etti ve Noah kalan üç günde
annesiyle kaldı.Üç günün ardından iç saha müritleri ile dış saha yaşlıları yola
koyuldu. Noah ise Yuen ile birlikte kalmaya başladı. Arada şakalaşıyor,
eğleniyorlardı.
Tam o sırada kapı çaldı...