Vampir Hükümdarı
Uyanan Şeytan (3)
UYARI! BÖLÜMDE YOĞUN CİNSELLİK VARDIR. RAHATSIZ OLACAKLARIN OKUNMASI KESİNLİKLE TAVSİYE EDİLMEZ! OKUNDUKTAN SONRA SORUMLULUĞU KESİNLİKLE KABUL ETMİYORUM!
***
"Hmm? Kim acaba?"
Noah
da merak etti. Bu erken saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Yuen gitti ve kapıyı
açtı. Kapının öteki ucunda kızıl renkli bir rozete sahip en az on kişi vardı.
Her biri en azından mana hissetme alemindeydi. Auralarını özellikle
salmadıkları halde mevcut güçleri insanı tir tir titretmeye yeterde artardı.
Üstelik bu da yetmezmiş gibi önlerinde ise kaslı görünen, kel bir adam vardı. O
adamın saldığı aura o on kişinin aurasını baskılamaya yeter gibi bir izlenim
bırakıyordu.
Noah,
hemen ayağa kalktı. Fakat kalktığı gibi de geri çöktü. Bunun nedeni hissettiği
baskıydı tabii ki de. Daha önce karşılaştığı Vampir bile ona böylesine bir
baskı uygulayamamıştı. Ya da belki de uygulamayı tercih etmemişti. Bilemezdi.
Fakat şu an konu bu değildi. Bu adamlar kimse onlara karşı aciz durumdaydı.
"Siz,
siz de kimsiniz?" diyebildi zar zor. Yuen'in durumu da oldukça
benzerdi. Auralardaki baskı onları yerlerine kitlemişti.
Onların
bu halini gören kel adamın ela gözleri küçümsemeyle doldu.
"Kim
olduğumuzu yakında öğreneceksiniz. Çocuklar, alın şunları."
On
kişiden birisi, Yuen'i omzuna aldı. Yuen direnmek için elinden geleni yaptı.
Yumrukladı, tekmeledi ama boşaydı. Bunu gören Noah'ın gözleri öfke ile
alevlendi. Vücudunun etrafı kızıl ve mavi bir çift aura kaplandı. Her şeyini
kullanmasını gerektiğini biliyordu Noah.
[Uyarı!
Kan İhtiyacı kritik düzeye indi.]
[Uyarı!
Kan Özü tüketimi aşırı fazla!]
[Uyarı!
Mana tüketimi aşırı fazla! İç ve dış yaralanmalara sebep olabilir.]
Gözleri
yakut gibi parlarken en ufak bir tereddüt etmeden kel adama doğru saldırdı.
Fakat tüm her şeyini etkinleştirmesine rağmen, kel adam ona sadece bir yumruk
savurdu ve Noah, kapıdan, yirmi metre öteye uçtu. Duvar parçalandı. Aynı
şekilde Noah'ın vücudu da. Göğüs kafesi içeri göçmüş, iç organları hasar
almıştı. Bacakları şokun etkisiyle ters dönmüş, kırılmanın eşiğine gelmişti ve
tüm bunların etkisi ile vücut iyileşebilmek için Noah'ın bilincini zorunlu
olarak devredışı bırakmıştı. Tüm bunların hepsi tek bir yumruk ile olmuştu!
Noah'ın
halini gören Yuen donakaldı ve dili tutuldu. Noah oldukça acınacak bir halde
duruyordu. Tam "Noah!" diye bağıracak iken ensesine
bir darbe yedi ve bayıldı.
"Hadi
çocuklar gidiyoruz. Şu duvara göçen veledi de alın."
"Emredersiniz
efendim!"
Gelenlerden
biri, Noah'ı molozların içinden çıkarttı ve ikisini de alarak iç sahadan
kayboldular.
Aradan
geçen on beş dakikanın ardından iç sahadaki bir villanın odasında Adrius,
Utku'ya bakarak sordu.
"Hallettiniz
mi?"
Utku
yaltaklanır bir ifade ile yanıtladı.
"Evet
kıdemli. Şu anda ikisi de sizin bodrumunuzda kilitli."
"Güzel.
Yuen'i yatak odasına getirin. Bende gidiyorum şimdi."
Utku
onayladı ve adamlara emir verdi ve beklemeye başladılar.
O
sırada bodrum da...
[Kan
İhtiyacı kritik düzey de uzun süre kaldığından kan özü tuketilerek kan ihtiyacı
giderildi. Gelişiminiz temel Oluşturma sekize düştü.]
[Uyarı!
Fazla mana kullandığınızdan iç yaralanmalar iyileştirilemiyor. En yakın zamanda
bir şifacıya görünmeniz önerilir.]
Noah
bildirim seslerini duyunca gözlerini araladı ve nerede olduğunu anlamaya
çalıştı. Her yer karanlıktı. Göz gözü görmüyordu. Elbette Noah'ın gözleri bu
karanlıkta bile oldukça net görüyordu. Hareket etmeye çalıştı. Şangır, şangır
sesler çıktı ve hareket edemedi. Başını zar zor çevirebildiğinde zincirlerle
bağlandığını fark etti.
Biraz
daha ileriye baktığında ise Yuen'i gördü. Ona nazaran hali daha iyiydi.
Herhangi bir dış yaralanma yoktu. Ancak baygındı ve kaçmamaları için olsa gerek
onu da zincirlemişlerdi.
Noah
düşünmeye başladı. Etrafı en ufak ayrıntısına kadar incelerken bir çıkış yolu
bulmayı tüm kalbiyle istedi. Fakat gerçeklik acımasızdı. Mevcut gücüyle buradan
çıkmasının hiç bir yolu yoktu.
"Sistem,
buradan çıkmanın yolu var mı?"
Sistem
duygudan yoksun sesiyle yanıt verdi.
[Tek
bir yol var. Fakat bu yolun sonucunda kullanıcı yanında birisini götüremez.]
"Siktir."
Ne
olursa olsun Yuen'i bırakamazdı. Yine de belki fikir verebilir düşüncesiyle
Noah sistemin yolunu öğrenmek istedi.
[Kullanıcı,
Kan Özünün tamamını yakarak yaklaşık beş dakika boyunca Mana Hissetme diyarı
orta kademe birisine eşit güce sahip birisi olabilir ve bu süreyi buradan
kaçmak için kullanabilir. Ancak başarılı bir kaçış için yanında herhangi bir
yük taşımaması gerekir.]
Sistemin
dediğini duyunca hemen sordu.
"Peki
sadece Yuen'i kurtarmanın bir yolu var mı?"
Normalde
duygusuz olan sistem hafif bir şaşkınlık tınısı içeren bir sesle yanıtladı.
[Kullanıcı
kendini feda etmek mi istiyor?]
Noah
onayladı. Bunun üzerine sistem kısa bir süre sessiz kalıp yanıtladı.
[Kan
Özünün yakılması ve vücudunun tam potansiyelini kullanabilecek yasaklı bir
teknik ile bu mümkün.]
Noah "Yasaklı
tekniği öğrenmek istiyorum." dedi.
Sistem
bir şey söylemedi. Ancak Noah kafasında belirli bir bilgi edindi ve hızlıca
sindirmeye başladı. Normalde yavaş olmalıydı fakat şu an yavaş hazmedecek ne
zamanı vardı ne de koşullar uygundu. Bunun sonucu ağır bir hasar alabilirdi ama
umursamıyordu.
Bu
sırada beklemediği şekilde dikdörtgen şeklinde bir sürü ışık girdi gözlerine.
Kapıyı açmıştı birisi. Noah ışıktan doğru düzgün göremiyordu. Karanlığa alışmış
vampir gözleri ani ışık karşısında çaresizdi.
Şangır!
Şangır!
Zincir
sesleri tüm odada yankılanınca Noah, kafasını Yuen'in olduğu yere çevirdi. Net
göremiyordu. Fakat Yuen'in zincirlerinin çıkarıldığını zar zor görebildi. İçine
bir huzursuzluk çöktü. Daha önce Yuen'in evindeyken hissettiği gibiydi. Fakat
yaralarının acısından dolayı pek belli değildi. Noah onu kurtarmak için
debelendi. Ancak bir şey yapamadı. Tek yapabildiği Yuen'in götürülmesini -zar
zor görebilse de- izleyebilmekti.
"Lanet
olsun!" diye
bağırdı. Sonrasında odaya tekrar karanlık nüfuz etti. Noah'ın tek yapabildiği
çıkabilmek için yasaklı tekniği daha çabuk kavramaya çalışmaktı.
O
sırada zincirleri çözülüp, sürüklenerek götürülen Yuen'in gözleri ışık
nedeniyle kıpraştı. Sonrasında araladığında ondan biraz büyük iki kişinin onu
sürüklediğini fark etti.
"Off,
böyle bir güzelliğe yazık olacak." dedi birisi. Diğeri de aynı şekilde
iç çekerek onayladı.
"İyi
yanından bak. Bizim ulaşamadığımız tanrıça yine bizim ulaşamayacağımız birine
gidiyor." diye
yanıtladı.
Yuen
tüm bunları duyunca sinirlendi.
"Siz
neyden bahsediyorsunuz lanet olasılar!?" diye bağırdı. Onun sesini
duyan ikili bir an irkildi.
"Aa...
uyanmışsınız. Hey Raph, bırakalım da kendisi yürüsün. Hem bize de zorluk
çıkartmaz. Ne dersin?"
Raph
dediği kişi onayladı ve Yuen'i bıraktıar. Yuen yüzüstü düşmekten ucu ucuna
kurtulup hemen ayağa kalktı.
"Lütfen
zorluk çıkartmadan bizimle gelin. Aksi takdirde tekrar sürüklemekten
çekinmeyiz." diye
uyarıda bulundu ne olur ne olmaz diye Raph.
Yuen
mevcut durumu az buçuk farkındaydı. Kaçış yolu yoktu. Buranın lideri kimse
onunla görüşürse anca kaçmaları için bir imkan oluşturabilirdi.
"Pekala,
ama önce liderinizle görüşmek istiyorum."
İkili
bir an durdu. Sonrasında güldüler.
"Zaten
liderimize götürüyorduk seni haha!"
Gerçi
tam olarak liderleri olmasa da bundan elbette ki bahsetmediler. Yuen bunu
duyunca rahat bir nefes aldı. Belli ki onlardan istedikleri bir şey vardı. Bu
yüzden kurtulma umudu yükseldi.
"Tamam
o zaman. Hadi gidelim." deyip onlarla birlikte merdivenden çıktı.
Sonrasında biraz yürüyüp ve tekrar geniş bir merdivenden çıktılar. En sonunda
ise bir kapıya geldiler.
Raph
isimli kişi ilerleyip nazikçe kapıya vurdu.
"Girin." sesi
duyulduğunda Raph kapıyı açtı.
İçerisi
bir kralın yatak odası gibiydi. Her yerde süslemeler vardı. Yatağı büyüleyici
kılan kapalı durumdaki beyaz perdeler* otantik bir hava katıyordu. Tüm bunların
başı olan adamsa yatağın sol çaprazı yani, kapının tam karşısındaki koltukta,
çay içiyordu.
İçeri
girenleri görünce, çayı yanındaki sehpaya koydu.
"Tamam
çocuklar. Yuen'i bırakıp kapının önünde bekleyin."
İkili
saygıyla eğilip oradan ayrıldılar. Yuen gördüğü karşısında pek şaşırmadı. Bu
adam onu çoğu kez rahatsız etmişti. İllaki bir hamle yapmasını bekliyordu.
Ancak bu kadarı... biraz ani olmuştu.
Adrius
gülümsedi.
"Ne
o? Bana düşmana bakar gibi bakmanın bir anlamı... ya da boş ver. Böyle bakman
daha iyi."
"Ne
istiyorsun domuz?" diye sordu soğuk bir şekilde.
Adrius
gülümseyerek yanıtladı.
"Ne
istediğimi gayet iyi biliyorsun."
Yuen
soğuk bir şekilde güldü.
"Haha!
Hayalleri bırakman lazım pislik. Sen kendini ne sanıyorsun da bunu söyleme
cüretini gösteriyorsun?"
Adrius'un
sırıtışı genişledi.
"Kim
olduğumu mu soruyorsun? Şöyle söyleyeyim. Şu an sana ve Noah'a bir şey olsa,
hiç bir şekilde zarar almayacak birisiyim."
Noah
lafı geçince Yuen sinirlendi.
"Noah'a
dokunmaya cüret edersen...!"
Adrius
cüretkar şekilde yanıtladı.
"Cüret
edersem? Ne? Ne yapacaksın? Beni asla affetmeyecek misin?"
Oturduğu
yerden kalktı Adrius ve Yuen'e doğru yaklaştı.
"Unutma
kaltak, buranın hükümdarı benim. Tek emrimde o küçük piçi öldürtebilirim. Hatta
öldürtmeyi bırak, gözünün önüne getirip kendim öldürürüm."
Her
cümlesinde adım adım yaklaştı ve yüz yüze gelirken aurasını Yuen'i ezmek için
kullandı.
"Bu
yüzden, beni memnun etmeye çalışacaksın bugünden böyle. Anlaşıldı mı?"
Yuen
dişlerini sıktı. Bunu kabul etmek istemiyordu ama yapacak başka seçeneği yoktu.
Annesi görev için yola çıkmıştı, Noah ise ellerinde idi. Tamamen köşeye
sıkışmıştı. Onun bu halini gören Adrius sorunu tekrarladı.
"Anlaşıldı
mı dedim?"
Yuen
dişlerini sıkarken onayladı.
"...Anlaşıldı..."
Yuen'in
dediğini duyduktan sonra aurasını çekti.
"Güzel,
anlaşılmasına sevindim. Öyleyse ne dersem yapacaksın. Aksi takdirde... Ne
olacağını biliyorsun."
Yuen
yavaşça onaylarken içinden sövüyordu. Sövdüğü kişi hem karşısındaki adamdı hem
de kendi zayıflığı...
"Güzel,
güzel. Öyleyse ilk isteğim... Soyun."
Yuen
hemen öfkelendi.
"Ne!?
Saçmalama. Böyle bir şey yapmam-"
Anında
lafı kesildi.
"Yapabilirsin.
Aksi takdirde olacakları biliyorsun. Sen her türlü elime düştün. Seni istersem
şu an yakalayıp saatlerce tecavüz edip sonra da Noah'ı öldürebilirim. Fakat
Noah'ı kurtarmak için bir şans tanıyorum şu an. Ha tabii Noah'ı önemsemiyorsan
başka..."
Adrius'un
dediklerini duyan Yuen terredüde düştü. 'Noah için bunu yapmalı
mıyım? Değer mi?' Şu an onun değerini kafasında tarttı. Sonra tam
tekrar reddetmek üzere iken Noah'ın gözünün önünde öldürüldüğü bir sahne
canlandı ve sessizce soyunmaya başladı. O sırada biraz geçte olsa Noah'ı biraz
fazla önemsediğini anlamaya başladı.
Sadece
iç çamaşırları ile duran Yuen'i Adrius şöyle bir süzdü.
Beyaz
dantelli bir sütyen ile külot giymişti. Göğüsleri çok büyük değildi. Fakat
düzde değildi. Gayet ortalama sayılabilecek göğüsleri vardı. Onun dışında
vücudunda herhangi bir kusur yoktu. Süt gibi beyaz teni ile Adrius için
mükemmel sayılabilecek birisiydi ve öyle birine boyun eğdirdiği için içten içe
kibirlendi.
"Güzel,
güzel ama ben tamamen soyun dedim sana."
Dişlerini
sıksa da Noah'ı düşünerek uysalca davranıp onları da çıkarttı. Fakat tabii ki
içgüdüsel şekilde elleriyle o bölgelerin gözükmesini engellemeye çalıştı.
"Aferim
sürtük, şimdi yatağa geç. Hemen."
Bir
şey söylemeden uysalca yatağa doğru ilerledi Yuen. Fakat belli etmemeye çalışsa
da bacakları titriyordu. Yüzünden ise iki damla gözyaşı düştü.
Adrius,
Yuen'in yatağa doğru giderken ki kasıklarıyla götüne bakarken içinde sikme
arzusu arşa çıktı. İşi bittikten sonra onu öldürmek zorunda kalacak olması ne
yazıktı...
Yuen,
yatağa oturdu. Yüzünde ise her zamankinden daha soğuk ve... tiksinme ifadesi
vardı. 'Daha hiç bir şey yapmadığımız halde kendinden mi
tiksiniyor?' diye düşünürken güldü. 'İşimiz daha kolay
olacak o zaman.'
O
sırada Yuen'e biraz fazla odaklanmış olacak ki sikinin arşa çıktığını fark
etmedi. Fark ettiğinde ise yüzünde piç gülümsemesine benzer bir gülümseme
belirdi.
"Yanıma
yaklaş." diye
emir verirken yatağa o da oturdu. Yuen istemeye istemeye yanına yaklaştı. Sonra
ise beklemediği şekilde Adrius onu kucağına çekti ve dik sikini kasıklarına
bastırırken omurgası ile kıçının arasındaki noktaya baskı uyguladı.
Bunu
yapmanın ne kadar iyi hissettirdiğini düşünen Adrius, Yuen'in gözlerinde onu
daha da harekete geçiren yarı üzgün yarı kendinden tiksinen bakışları gördü.
"Daha
hiç bir şey yapmadığım halde ağlamaya mı başladın?" derken alaycı
bir şekilde güldü.
Sonrasında
ise ellerini Yuen'in vücudunda dolaştırmaya başladı. Hareketleri karşısında
irkilen Yuen durdurmaya çalıştı ama o sırada aklına Noah'ı öldürmekle ilgili
tehdit edişi geldi ve pustu.
Parmaklarını
Yuen'in vücudunun her yerinde dolaştıran Adrius, Yuen'in göt deliğine parmağını
soktu. Garip bir his anlık olarak Yuen'i titretti.
Sonrasında
Adrius sıkılıp göğüslerini sıkmaya başladı. Çok sıktı, o kadar ki pembe olan
göğüs uçlarından daha koyu bir kızarıklığa ulaştı.
"Biraz...
yavaş ol lanet olası..." diye inledi Yuen.
Adrius
ise tam tersi şekilde yanıtladı.
"Kapa
çeneni küçük orospu." dedi ve her iki göğüs ucunu da sıkıp aynı anda
büktü.
"Ahhh!" diye ağzından
keskin acı dolu bir çığlık yankılandı. Çığlık o kadar keskindi ki bodrum
katında olan Noah bile duydu ve öfkeyle bağırdı.
"Yuen!"
Bu
sırada ise Yuen'in ağzından acı bir çığlık çıkmasını fırsat bilen Adrius,
Yuen'in dudaklarına yapışırken de altındaki saklı sopasını açığa çıkarttı ve
Yuen'in duvarlarının içine girdi.
Yuen
içinde bir şey hissettiği anda çırpında fakat Adrius'un dili onu bastırdı.
Tamamen hükmü altına girmişti adeta. En sonunda Adrius'un dilini ısırdı Yuen.
Bunun
üzerine acı bir inlemeyle hemen dudaklarını ayırdı.
"Lanet
olası kaltak. Demek öyle oynamak istiyorsun ha? Öyle olsun!"
Adrius
hiddetle sopasını içeri soktu ve sopasından aşağı kanlar süzülürken Yuen
çığlıklar atmaya başladı.
"Çıkart
şunu! Çıkart! Acıyor!"
Gözlerinden
daha fazla tutamadığı inci taneleri dökülmeye başladı. Kutsallığı bozulmuştu.
Hem de olabilecek en kötü insan tarafından. Bunları düşündükçe daha da kötü
hissetti ve daha da keskin bir şekilde bağırmaya başladı.
"Hayır!
Hayır! İttirme, çıkart seni pis domuz!"
Ancak
bu bağırınmalar Adrius'un kulağına müzik gibi geliyordu, acımadan sopası ile
hızlıca gel git yapmaya başladı. Çok sert yaptığından çok fazla acı veriyordu.
O kadar acı vericiydi ki gözleri kızarmaya başlamıştı. Ancak... tuhaf bir his
de yanında vardı.
'Bu
his...' hisse
biraz odaklanmaya çalıştı ancak o sırada Adrius daha da sert bastırdı ve göğüs
uçlarını da büküp, sanki koparacakmış gibi sıktı. Öyle ki normalde orantılı bir
şekli olan göğüs ucu düzleşti.
"Ahhh~!
Kahrolası pislik!"
Yine
de bu keskin çığlıklara rağmen Agruis oldukça zevk alıyordu şu an.
Hareketlerini gittikçe hızlandırdı. Hızlandıkça da Yuen'in acısı yavaş yavaş
dindi. Hala acıyordu göğüsleri. Ancak yanında bir tür garip bir hissiyat vardı
ve bu hissiyat çok tatlı bir histi.
Yuen
yine de bu hisse kapılmamak için elinden geleni yaptı. O, asla onun gibi
birisiyle birlikte olduktan sonra bu histen zevk alamazdı. Almamak zorundaydı.
Ne
yazık ki iradesi böyle dese de irade, vücuda boyun eğmedi. Tir tir titreyerek
girilmemesi gereken yerden bir ıslaklık oluştu.
"Orospumuz
biraz hızlı gelmiş anlaşılan ha? Merak etme bende birazdan geliyorum."
Yuen
bir an boş boş baksada sonradan hemen bağırmaya başladı.
"Sakın!
Sakın içime boşalma! Çıkart şu lanet olası şeyi!"
Ne
yazık ki Adrius onu dinlemedi ve tamamen kökledi, ta rahmine kadar ulaştı ve
hemen ardından bir gayzer misali içine tohumlarını bıraktı.
Yuen,
içinde sıcak bir şeyler hissedince daha fazla dayanamadı ve bir kez daha tir
tir titredi ve orasından çeşme boşaldı.
Adrius,
sopasını çıkarttı. Sopası hala oldukça haşmetliydi. Adrius'un suratında oluşan
zevk ifadesinin yerini eski pis sırıtışı aldı.
"Seni
küçük orospu. Demin benim dilimi ısırmaya cüret ettin. Bunun bedeli olarak ne
yapacağımı biliyor musun? Hehe."
Sonra
onun götünü zorla kaldırdı ve haşmetli sopasını göt deliğine soktu. Daha yeni
ilişkiye girip yorulan Yuen arkasında o şeyi hissedince acıyla çığlık attı.
"Ahhh!"
Ancak
Adrius için onun acı çığlıkları eğlenceli bir müzik gibiydi. Yuen artık acıdan
yalvarmaya başladı çıkartması için. Yine de Adrius umursamadı. Neden
umursamalıydı? O sadece kullanıp atacağı bir orospu olacaktı. Daha önceden
kendi isteğiyle onun olmadığı için anca kendisini suçlayabilirdi. En azından
Adrius'un narsist düşünceleri bu yöndeydi.
Aradan
saatler geçti. Mana Hissetme aleminde olsa bile henüz insanüstü bir libidosu
yoktu. Bu sebeple ondan fazla kez hem göt hem de o deliği tohumlarıyla
doldurarak bitirebildi.
Yanda
çıkarttığı giysileri giyerken, ister istemez zevkten yüzünde tuhaf bir ifade
oluşan Yuen'e bakarken konuştu.
"Unutma
fahişe. Küçük piçi serbest bırakmamı istiyorsan. Bunun gibi bir süre daha bana
hizmet etmen gerekicek."
Yuen
bunu duysa da cevap verecek durumda değildi. Aklındaki tek düşünce Noah'ın
yüzüne nasıl bakacağıydı... Adrius giyindikten sonra odadan çıktı ve orada
bekleyen askerlere emretti.
"Ben
yemeğe çıkıyorum. Burası size emanet. Ha ayrıca, söyleyin de şu Noah'ı
beslemeyi unutmasınlar. Henüz ölsün istemiyorum. En azından yarına kadar.
Ayrıca eğer odadaki ile eğlenmek istiyorsanız, kafanıza göre takılın."
İkili
onayladı ve Adrius oradan ayrıldı. O ayrıldıktan sonra ise ikilinin yüzünde
şehvetli ifadeler belirdi.
O
sırada bodrumun kapısı açıldı ve içeri bir Kızıl Kuzgun üyesi girdi. Elinde bir
kase çorba vardı.
"Al.
Şanslısın ki geçici liderimiz şu an yaşamanı istiyor."
Noah'tan
hiç bir ses duyamadı. Biraz dikkatli baktığında Noah'ın ölü gibi solgun
olduğunu gördü. Kafası öne eğikti. Ölü gibi duruyordu. Bunu gören üye korkup
küfretti.
"Siktir!
Ölmedin dimi lan!? Sikeyim, sikeyim!"
Korkudan
hemen Noah'ın yanına gitti. Eğer bu iş üstüne kalırsa hayatı tam anlamıyla
biterdi. Tam yanına yaklaştığı sırada Noah yavaş bir şekilde parlayan yakut
gözleriyle kafasını kaldırdı. Yüzünde ise soğuk bir ifade vardı. Üyenin gördüğü
son şeyde o soğuk ifade oldu.
Noah
birdenbire zincirleri koparıp, üyenin boğazına yapıştı. Çorba yere döküldü.
Boğazından yakalanan üye korkudan bir şey söyleyemedi. Zaten söylemesine de pek
fırsat olmadı.
Boğazından
yakaladığı gibi sıkıp boğazını parçaladı üyenin. Üzerinden fışkıran kanı ise
ağzını açıp içti.
[Kan
İhtiyacı %5]
[%6]
Çok
yavaş bir artış gösterse de önemli değildi. Hemen buradan çıkmalıydı. Her
şeyiyle yukarı koştu. Karşısına yine bir üye çıktı ancak Noah onu yakalayıp
kenarda kanını emerek kuruttu.
[Kan
İhtiyacı %500! Aşırı kan yüklemesi! En kısa sürede tüketilmezse kullanıcı
patlayacak!]
Noah
uyarıyı umursamadan kan özünü yakıyor ve emdiği kan emerjisini aynı anda
kullanıyordu. Ayrıca manasını da tamamen vücuduna yaymıştı. Kısa süreliğine de
olsa Manayı Hissetme orta kademeye eşit bir güç elde etti.
Şanslı
olacak ki karşısına çıkanların çoğu Mana Hissetmenin başlangıç kademesindeydi.
Hepsi tek hamlesiyle ölüyordu. Ya da belki de Noah çok güçlüydü?
Bilmiyordu.
Bu konu da düşünecek vakti ise hiç yoktu. Hızla merdivenleri çıkarken inleme
sesleri işitti. Oldukça boğuktu. Sanki bir şey tıkamış gibi. Noah daha hızlı
aradı ve sonunda lüks görünen bir kapıyı kırarak içeri girdi.
İçeri
girdiği ile donup kalması bir oldu...
Yuen
çırılçıplaktı ve onu zorla sikiyorlardı...
Ani
kapının kırılmasını üçlü fark edip hemen ona döndü. Yuen gördüğü kişi ile
gözlerindeki gözyaşı akışı hızlandı. İkili ise kaçağın kim olduğunu anlayınca
hemen siklerini çekip saldırmak istediler.
Ancak
çok yavaştılar. Noah ışınlanır gibi bir anda önlerinde belirdi. Gözleri kan
çanağıydı. Gözlerinin kızıllığına kan çanağı göz akı da eşlik edince bir
vampirden çok kan arayan bir iblise benziyordu!
Tek
bir yatay kesiş ve tüm kafalar yerde. Noah, hemen onu o iki cesedin arasından
çıkartıp kucağına aldı. Yuen'in kasık bölgelerinde ve göğüslerinde morluklar
vardı. Bunları görünce Noah'ın içi sızladı. Yetişememişti...
Ancak
Yuen onu görünce minnet, sevgi ve tanımlayamadığı bir duygu karışımıyla bakmaya
başladı.
"Noah...
teşekkür ederim, teşekkür ederim..."
Gözlerindeki
gözyaşları tekrar boşaldı. Bu sefer Noah bir şey diyemedi. Ne diyebilirdi?
Bilmiyordu. Yine de bir şey demesine gerek yoktu. En azından düşünceleri
öyleydi Noah'ın.
"Tamam,
geçti... hadi gidelim buradan."
O
sırada Yuen durumu kavrayabilmek için onu şöyle bir süzdü ve yüzünde acı bir
tebessüm belirdi.
"Noah,
senden küçük bir isteğim var. Buradan ayrılmadan önce yapabilir misin?"
Noah,
onun bu kötü durumunu anladığından üzgün bir şekilde onayladı. O ne isterse
yapmaya hazır durumdaydı.
"Beni...
öldürebilir misin?"
Yüzünde
hala o acı ve ümit dolu tebessüm ve bakışlar vardı. Böyle bir şey söylediğine
inanmak güçtü.
"N-Ne?"
Noah
afalladı. 'Ne? Neden böyle bir şey istiyorsun?' Yuen,
ellerine baktı. Elleri tir tir titriyordu.
"B-Ben
bu şekilde daha fazla yaşayamam... Kirlendim. Vücudum değil, hayır. Ancak... bu
his tarafından kirlendim. Ben, ben kimsenin oyuncağı olmak istemiyorum N-Noah.
Lütfen Noah. Öldür beni..."
Noah
bir şey söylemek istedi ama diyemedi. Onun kendi kararıydı. Noah'ın kalbini
bıçakla deşse de bu karar gözlerinin buğulanmasına sebep de olsa.
"Bunu,
bunu yapamam... Sen... benim, benim sevdiğim tek kişisin..."
Yuen'in
gülümsemesi daha da hüzünlü bir hal aldı.
"Sende
benim ama... sana layık değilim. Eski ben olmam mümkün değil ve bu halimle
yaşamak istemiyorum. Lütfen Noah, sana yalvarıyorum. Öldür beni."
Noah,
onu yere indirirken elleri en az Yuen'in elleri kadar titredi. Tereddüt
içindeydi. Kalbi bas bas yapma derken beyni en azından son isteğine saygı
göster diye bağırıyordu.
"Emin...
misin...?"
Kelimeler
zar zor döküldü ağzından. Noah'ın da gözleri dolmuştu. Kızıl iblisvari gözleri
şu an en acımasız insanın bile biraz olsun acıma hissedebileceği bir şekilde
bakıyordu. Yuen onayladı. Onun onayladığını görünce derin bir nefes aldı ve
aklına gelen en az acısız yöntemle onu huzura kavuşturmaya karar verdi.
'Sistem
tek seferlik zevk vampir etkisi vermemi sağlar mısın?'
[Rahatlatma
Vampir Etkisini kısa süreliğine kullanabilirsiniz.]
Noah,
derin bir nefes aldı. Kendince üzüntüsünü bastırmaya çalıştı ve nazikçe ona
sarıldı. Kolları tir tir titriyordu ve ruhen hala çelişkideydi. Kalbi bas bas
yapma diye bağırsa da tam dişlerini geçirmek üzereyken durdu.
"Hayır...
bunu yapmayacağım."
Yuen
bir an dondu. Sonrasında ise Noah'ın hiç beklemediği bir şey yaptı. Ondan
ayrıldı ve yerde yatan adamların birinin belinde asılı duran kılıcı eline aldı.
"Haklısın...
Senden bunu istemem lazımdı... seni seviyorum... ve bunu görmek zorunda
kaldığın için özür dilerim..."
Kılıcı
bir kez bile tereddüt etmeden boğazını kesmek için kullandı.
Noah'ın
gözleri boş boş bakarken kendi kendine mırıldandı. Ne yazık ki Yuen sözlerini
duyamadı, yere yığılmadan önce hemen önüne geçti ve kucağına düştü.
Bir
süre boş boş cesede baktı. Sonrasında cesedi yere nazikçe koyup boyutsal
yüzüğünün içine cesedi attı. Gözlerinden hala yaşlar akıyordu. Arkadan ise adım
sesleri geliyordu. Anlaşılan cesetler ortaya çıkmıştı. Ancak Noah boş boş
cesede bakmakla meşguldü. Gözleri bomboş, sanki ruhu sökülüp atılmış gibiydi.
Evet
bir şey sökülmüştü ama bu sökülen şey ruhu değil kalbiydi.
Sonra
ise...
"AHH~!"
...tarikatın
görüp görebileceği en şeytani varlık uyandı.