Vampir Hükümdarı
Katliam Tanrısı (1)
[001. Görev: Unutulmuş: Kan Meleği]
[Aşama 7 - Öfke tamamlandı!]
[En zor aşama tamamlandığından tüm aşamalar tamamlandı olarak
sayılacak.]
[001. Görev: Unutulmuş: Kan Meleği tamamlandı!]
[Unutulan varlık gün yüzüne çıkıyor...]
Noah'ın öfkeli kükremesi tüm villayı sarstı. Hala yaralıydı ve şu
an zamanla yarışıyorlardı. Ancak onun umurunda değildi.
[Ehehehe, işte böyle. Öfkenin seni yutmasına izin ver. Öfkeni
kabullen ve onu düşmanlarına karşı doğrult.] (???)
"Hepsini yok edeceğim, hepsini öldüreceğim... Bunun
sorumluları... hepsi, hepsi ölecek!"
[Aynen öyle. Hepsi ölecek... hisset. İçindeki öfkeyi hisset. Nasıl
kullanacağını anlıyor musun?] (???)
Noah ağır bir şekilde kafasını salladı.
"Hayır..."
[Öyleyse vücudunu bana ver. Düşmanlarını tamamen ezecek o silah
olayım.] (???)
[Kan Meleği size bir teklif sunuyor. Teklifini kabul ederseniz
belirli bir süre boyunca vücudunuzun kontrolünü tamamen ona devretmiş
olacaksınız.]
[Evet/Hayır]
Tek düşündüğü şu an intikamdı. Bu sebeple bir an bile tereddüt
etmeden "Evet, onaylıyorum." dedi.
Sonrasında kafası öne düştü. Ağır bir şekilde kafasını kaldırırken
yüzünde bir gülümseme belirmişti.
O sırada içeri cesetleri bulan üyeler geldi. Üyelerden biri öne
çıkıp bağırdı.
"Zayıf bir Mana Hissetme diyarı gelişimcisi ne cüretle burada
elini kollunu sallayarak dolaşır!? Öldürün şunu!"
Sonrasında Noah'ın üstüne atıldı. Elinde bir kısa kılıç vardı.
Kılıcın üstünde ise akan mana şeritleri vardı. Anlaşılan özel yapım silahlardan
birisiydi. Üye Noah'a vardığında hemen kavisli bir şekilde kılıcını savurdu.
Tek seferde kellesini almayı ve lider yardımcısının gözüne girmeyi düşünüyordu.
Kılıç, hızlıca boynuna ilerledi. Noah kıpırdamayıp uğursuz
gülümsemesiyle üyeye baktı sadece. Kılıç ilerlemeye devam etti. Üye tam geleceğin
hayallerini kurmaya başlamış, kılıç tam boynunu kesip geçecek iken...
Kılıç hareket etmeyi kesti. Üye ne olduğunu anlamadı. Bir santim
bile ilerletemiyordu. Kılıca ne olduğuna baktığında ise şaşırdı.
Noah, iki parmağı ile kılıcı tutmuştu. Sanki oldukça normalmiş
gibi de yavaşça geri ittiriyordu.
"Kılıcın tam bir çöp. Beni, Katliam Tanrısı, Kan Meleği
Heron'u bu basit kılıçla mı keseceğini sanıyorsun?"
Kılıcı ittirmeye devam etti. Üye karşı koymaya çalışıyordu. Ancak
karşı koymaya ne kadar çalışırsa o kadar güçsüzleştiğini hissediyordu. Neler
olduğunu anlayamasa da yine de tüm gücüyle engellemeye devam etti.
O sırada ise garip bir şekilde Noah iyileşiyordu. Vücudundaki iç
yaralanmalar yavaşta olsa iyileşiyordu. Kemikleri hala kırıktı. Her nefes alışı
canını yakıyordu. Ancak Heron daha büyük acılara katlandığından bu acı onun
için sinek ısırığından farksızdı.
"Hmm. Sistem yeteneklerimin kilidini aç."
[Talep reddedildi.]
"Eğer yeteneklerimin kilidini açmazsan bu veledi kurtarmam
son derece de zor."
[...]
Heron iç çekti.
"Pekala. O zaman bu işi eski usül halledeceğiz."
Heron'un kendi kendine konuşmasını duyanlar istemsizce onun bir
deli olduğunu düşünüp korktular. Deli gelişimciler ölmek üzere olsalar bile
savaşmayı kesmezlerdi. Ancak üyelerinden biri ellerindeydi şu an bu deli
gelişimcinin. Onu kurtarmak adına üyeler ortak bir karara varmış gibi üstüne
koşmaya başladı.
Bu sırada üye ise saplamaktan vazgeçmiş kılıcını kurtarmaya
çalışıyordu. Ne yazık ki onu da yapamadı.
"Bayadır kan tatmıyorum. İlk kurbanım olmaya hazırlanın sizi
küçük böcekler."
Kılıcı parmağıyla tutmakdan sıkılıp kuvvetiyle ittirdi. Üye
afallayıp bir kaç adım geri gitti. Heron ise bunu fırsat bilip sağ elini üyenin
göğüs kafesinin içine kadar elini soktu. Tek seferde bunu başarmıştı. Üyenin
yüz ifadesi korku dolu bir hal aldı. Kaçmaya çalıştı. Ancak kaçabilmesi mümkün
değildi.
Saldırmaya giden grup arkadaşları ise şaşkınlıktan donakaldılar.
Nasıl bir canavar tek seferde bir insanın göğüs kafesine elini sokabilirdi?
Ancak Heron'un yaptığı bununla sınırlı değildi. Gözleri kızıl bir
şekilde parlamaya başladı ve bir çeşit büyülü sözler mırıldandı. Her
kelimesinde Noah'ın vücudunun canlılığı yükseliyor, üye ise korkutucu bir hızla
yaşlanıyordu.
"...özümse ve bana getir, Kandan Doğan."
En sonunda üye sadece posası kalmış bir şey, hayır şey bile
denemezdi. Garip bir yumağa dönüştü. Heron bir an bile tereddüt etmeden elini
silkeleyip bu bok görüntülü şeyden elini arındırdı.
[İç yaralanmalar giderildi ancak kemik kırıkları yeni iç
yaralanmalar açmaya devam ediyor. En kısa sürede müdahale edin.]
[Uyarı! Kan Enerjiniz aşırı yüksek! En kısa sürede kullanmazsanız
patlayacaksınız!]
Heron'un dudakları son yazıyı görünce yukarı doğru kıvrıldı.
"Merak etme sistem. Daha yeni başlıyoruz."
Sonrasında kollarını iki yana açtı ve "Hadi gelin.
Buradayım!" diye bağırdı. Bağırırken sırtında iki küçük kandan
tomurcuk oluştu. Oluşan tomurcuklar yavaşça bir araya gelip büyümeye başladı. O
sırada da arkadaşlarının ölümünü gören grup öfkeye kapılıp Heron'a saldırdı.
İki kısa kılıç kullanıcısı, bir mızrak kullanıcısı ve bir de
büyücü. Her biri kendi tarzıyla Heron'a saldırdı.
İki kısa kılıçlı sağdan ve soldan dikey ve yatay kesik atarak
işini bitirmek istedi. Ancak Heron iki kılıcında hareketini hesaplayıp iki
parmağı ile ikisini de engelledi. Sabit kaldığını fırsat bilen mızraklı
mızrağını ona saplamaya çalıştı. Tabii ki Heron bir atlamaya onu alt etti.
"Hehe... Artık bu işi bitirmenin vakti değil mi?"
Yeniden büyülü sözler söylemeye başladı Heron. Vaktinin sınırlı
olduğunu fark etmişti. Eğer vücudu fazla zorlarsa Noah boş yere ölmüş olacaktı.
Bu yüzden hızlıca burayı temizlemesi şarttı. Büyülü sözleri söylemesini duyan
dörtlü hemen saldırıya geçtiler.
Ancak biraz geç kalmışlardı.
Tam kısa kılıçlılardan biri saldırmışken kan gibi parlayan bir
çubuk göğsünden girip sırtından çıktı. Diğerleri saldırmaya çalışmayı kesip
hemen geriye atladılar. Böyle bir karar vermeleri ise basitti. Çünkü şu an
karşılarında sırtından iki tane küçük kandan kanatları olan bir canavar vardı.
Kandan çubuk giren kısa kılıçlı neler olduğunu bile tam olarak
anlayamadan kanı çubuğun olduğu yere toplandı ve geri Heron'un eline geldi.
"Hmhm. Fena değil. Bayadır kullanmadığımdan çoğu şeyi unutmuş
olsam da, etkileyici. Güzel. Yeni hayatımın kesinlikle büyük bir potansiyeli
var."
Kanı kanatlarına geri yollarken konuşmaya devam etti.
"Ancak siz aptallar bu potansiyeli iyi olan gelecekteki velet
"ben"i kızdırdınız. Bunun sonucunda bu tarikat er yada geç yok
olacak."
Mızraklı hemen yanıtladı.
"Saçma, saçma konuşma lanet olası canavar! Biz sana kılımızı
bile sürmedik!"
Büyücü olan ise bunu duyunca yüzünde ekşi bir ifade belirdi. O
neler olduğunu küçükte olsa biliyordu. Grup liderinin yardımcısı olan ve mevcut
en büyük otorite, iç saha müridi ile bir iş için anlaşmıştı. Bu iş ise Noah ve
Yuen'i kapsıyordu. Noah'ın yüzünü dış saha da zaten hemen hemen herkes
tanıyordu. Bir bakıma ünlü sayılırdı.
Aynı şekilde kılıçlı da anlasa da salağa yattı.
"Hah, sadece şansa iki arkadaşımızı öldürebildin. Tüm
gücümüzü kullandığımızda sen bir hiçsin."
Bunu duyunca Heron gülümsedi.
"Evet, haklısın. Yeni "ben" bir hiç. Ancak bu benim
bir hiç olduğum anlamına gelmez."
Büyücü sordu.
"Ne demek istiyorsun?"
Heron gülümsemesini genişleterek yanıtladı.
"Hehehe. Demek istediğim şey şu. Kazanmanız için gerçekten
büyük bir şansınız vardı. Ancak tecrübesizliğiniz nedeniyle kaybediceksiniz.
Kan Dikenleri!"
Bir anda bulundukları yerde kandan dikenler çıktı. Hiçbiri
atlatmayı başaramadı.
[Kan İhtiyacı %250]
Heron onaylarken yüzünde bir gülümsemeyle yavaşça yürümeye devam
etti. O Katliam Tanrısıydı. Katliamdan zevk alan bir manyak.
Adım adım ilerlerken merdivenden aşağı inmeye başladı. İnerken beş
üyeyle karşılaştı.
"Sende kimsin!?"
Biri onu tanımış gibi ayrı bir şekilde haykırdı.
"Bu o Zorba! Kaçmış yakalayalım şunu!"
Heron gülümsedi ve içten bir şekilde övdü.
"Zorba ha? Başlangıç için güzel bir ünvan velet."
Ona doğru saldırıya geçenleri görünce elini öne doğru doğrulttu
sadece ve bir takım büyülü sözler söyledi.
"Düşmanlarımın kanıyla yıkanmış bir iblis olarak emrediyorum,
düşmanlarımın kanları elime toplansın. Kan sömüren!"
Ellerinde silahla tam saldırmak üzere olan beş üye donakaldı.
Duygusal olarak değil. Gerçek anlamda dondular. En ufak şekilde hareket
edemiyorlardı. Neler olduğunu anlayamadılar. Güçleri kesinlikle Noah'ın gücünü
aşıyordu. O zaman nasıl böylesine mühürlenmişlerdi. Ancak her şey yeni
başlıyordu.
Beşi acı içinde çığlık atmaya başladı.
"Ahhh!"
"N-neler oluyor!"
"Lanet, lanet olsun! Çok acıyor!"
"Sikeyim! Sanki kanım içimden zorla çıkmaya çalışıyormuş
gibi!"
"Lütfen... lütfen dur."
Heron'un gülümsemesi psikopatça bir hale alırken kahkaha atmaya
başladı.
"Hahahaha! Bu benim imza tekniklerimden birisi. Kan Sömüren.
Eğer güç farkı fazla yüksek değilse hemen hemen her düşmanımın kanını belirli
bir ölçüde kontrol altına alabilirim. Hoş sizin gibi zayıfların kanını almam
oldukça basit ama hemen kanınızı alsam ne zevki çıkardı ki? Değil mi ama?
Hahaha!"
Sonrasında olanlar ise oldukça trajikti. İlk on beş saniye tek
hissettikleri yoğun acıydı. Sonrasında ise her birinin göz yuvalarından, burun
deliklerinden, ağızlarından ve kulaklarından kan çıkmaya başladı. Kan yavaş
yavaş Heron'un elinde toplanıyordu. İlk başta küçük bir bezelye gibiyken yavaş
yavaş futbol topu büyüklüğüne ulaşmaya başladı. Tabii bu işlemin verdiği acı
hayal dahi edilemezdi.
"Yal... varı... yorum... Yalvarıyorum.... durdur
şunu...!"
Hepsinin ağzından benzer sesler çıksa da boğukluktan tek
duyulabilen "Mm!" diye duyulan inleme sesleriydi.
Ancak bu inleme sesleri ona oldukça zevk veriyordu. Buna baya bir süre devam
edebilirdi. Tabii sistemin uyarısı olmasaydı.
[Kalan süreniz üç dakika on beş saniye.]
Sistemin uyarısını duyan Heron'un yüzü düştü.
"Off sistem. Hiç eğlenceli değilsin."
Bunun üstüne inatmış gibi Noah'ın retinasında yazılar belirdi.
[102. Görev: Katliam Tanrısının Dönüşü]
[Tarikattan kaçarken katledebildiğin kadarını katlet.]
[Minimum Öldürme Sınırı - Beş Yüz]
[Zaman Sınırı - Üç dakika]
[Görev Ödülü - Yok]
[Uyarı! Görevin başarılmaması dahilinde kişilik imha edilecektir.]
Heron'un yüzünde yazılanları okuyunca psikopatça gülümseme geri
geldi.
"Sistem insanı nasıl motive edeceğini çok iyi biliyorsun hehe.
Öyleyse hadi başlayalım."
Gücünün etkisini bir anda arttırdı ve orada sürünen beş kişi
iğrenç gözüken birer çamur parçasına dönüşüp tüm kanlar elindeki topa toplandı.
Elinde kandan bir top sırtında kandan kanatlarla Kan Meleği
lakabının gerçekten hakkını veriyordu. Heron bir şey söylemeden adım adım
ilerledi. Gittikçe daha fazla kişi ne olduğunu merak edip oraya doğru akın
etmeye başlasa da hemen hemen hepsi çamura dönüşüyordu.
Kan topu gittikçe büyüyordu. En sonunda yürümeye devam ederken
birinin bağırınmasını işitti.
"Ne demek adamlarımız ölüyor!? O sadece Temel Oluşturma
aşamasındaki ölümlü bir velet. Gidin öldürün şunu!"
Onun emrini duyan yaklaşık otuz kadar üye saygıyla bağırdı.
"Emredersiniz grup lideri yardımcısı!"
Hepsi birden tam arkalarına döndükleri sırada o bağıran adamın
önünde belirdi Heron.
"Adamlarını gazlamanı takdir ettim. Adın neydi? Ha Utku.
Doğru doğru. Yabancı birisisin anlaşılan. Veledin anılarından aldığım kadarıyla
burada bu isim oldukça nadir."
Aniden beliren Noah'ı görünce Utku bir an korktu. Sonrasında ise
şaşırıp kahkaha attı.
"Hahahaha! Elime kendi rızanla gelmeni beklemiyordum.
Yukarıdan geldiğini varsayarak söyleyebilirim ki ona olanı görmüşsündür değil
mi? Haha. Eğer gitsen umursamazdım biliyor musun? O acı sana ömür boyu yeterdi
hah! Ama sen kendi rızanla yanıma geldiysen seni zevkle öldürebilirim."
Sonrasında yüzüğünden iki elli uzun büyük bir balta çıkarttı.
Heron baltaya sadece baktı ve gülümsedi.
"O baltayla bana zarar verebileceğini sanıyorsan
yanılıyorsun. Hm?"
O anda bir ses zihninde işitti.
[Öldürme... Öldürme onu... Onu ölmekten beter hale sok...!]
Bu ses Noah'ın iradesiydi. Zar zor anlaşılıyordu. Fakat Horen net
bir şekilde anlamıştı. Bir an şaşırsa da sonradan anlayışla onayladı.
"Hmhm anlıyorum. Benim... olmana şaşmamak lazım. Huh? Sistem
onu bile söylememez miyim? Aman neyse. Madem velet öyle istiyor..."
Kan topunu kandan oluşan mızraklara çevirdi.
"...o zaman bize de uymak düşer."
Kandan mızrakların aniden oluşması Utku'nun afallamasına sebep
oldu. Bu afallama nedeniyle zamanında savuşturamadı ve kolları ve bacaklarına
kandan yapılmış mızraklar saplandı.
Aniden yere sabitlenen Utku, orada boş boş bakan üyeleri görünce
kükredi.
"Ne duruyorsunuz!? Öldürün şunu!"
Ancak kimse en ufak adım dahi atmadı. Aptal değildiler. Başları
yere çivilenmişse kendileri anca kurbanlık koyun olabilirlerdi onlara göre.
"Adamlarının umurunda değilsin anlaşılan. Güzel, işime
karışan insanları sevmem zaten."
Adım adım yaklaşırken konuşmaya başladı.
"Seninle bu veledin hiç bir sorunu yoktu. Bu yüzden böylesine
acımasız bir şeyi yapmazsın. En kötü veledi öldürmeye çalışırdın. Kızla
herhangi bir kinin yok. O zaman soru şu. Sana kim veletle o kızı kaçırmanı
emretti?"
"Tabii sanki sana söylerim de."
İçten içe korksa da hala kendine güvenen ifadesini korumaya
çalışıyordu. Bunu fark eden Heron alaycı bir şekilde ona bakarak konuştu.
"Hm? Merak etme. Sadece formalite icabı sormuştum. Nasıl olsa
sana yapacağım küçük işkence sonucunda istemesende anlatacaksın."
Kandan oluşan yeni bir mızrak oluşturdu.
"Hmm... Erkeklerin en çok nereden canı yandığını biliyor
muydun? Kol veya bacak değil. Hayır, hayır."
Kandan mızrağı Utku'nun üç santim sopasına doğrulttu. Heron'un ne
yapmayı düşündüğünü anlayan Utku ise anında bülbül gibi şakımaya başladı.
"Tamam, tamam! Konuşacağım! Sakin onu oraya batırma! Adrius,
Adrius yaptı! Benden sizi getirmemi istedi. O kızla hiç bir derdim yoktu! O
adam sadece onunla oynamak ve bir köşeye atmak istedi. Seni de sorun
çıkartmamak için şantaj yapmak için kullandı."
Heron'un yüzü ekşidi. Bu insanlar gördüğü en aşağılık insan
tipleriydi.
"Peki... nerede o şu an?"
"Bilmiyorum, bilmiyorum! Lütfen bana o mızrağı saplama!"
Utku'nun panikli davranışını görünce Horen güldü.
"Haha! Merak etme sözümü tutup saplamayacağım..."
Bunu duyunca anlık olarak Utku rahat bir nefes aldı. Fakat sonraki
cümleyi duyunca yüzü solgunlaştı.
"...Ama sana uygun bir ceza vereceğim. Sizin gibi
aşağılıkları, aşağılık bir şekilde öldürmek lazım."
Elini salladı ve Kan mızrakları deldikleri yerden ve Utku'nun gözeneklerinden
vücuduna karıştı. Utku neler olduğunu bilmese de korkmaya başladı.
"Bana, bana ne yaptın!?"
Masummuş gibi Heron ellerini aceleyle çırptı.
"Hiçbir şey, hiçbir şey. Sadece biraz takviye yaptım..."
Utku tek kaşını kaldırdı.
"Takviye?"
Heron onayladı.
"Aynen! Kan pompalama hızını arttırdım. Tabii vücudunun
normalde alışık olmadığı bu pompalama hızı nedeniyle acı içinde ölmene sebep
olacak. İlk olarak gözeneklerinden kendi kanın fışkırmaya başlayacak. Hemen
ardından yavaşça damarların aşırı basınçtan dolayı patlayacak ve en kötüsü sen
tüm bunlar olurken her birini hissedeceksin. Hahaha!"
Heron'un dediğini duyan üyeler tir tir titremeye başladı. Bu
normal bir insan olamazdı. Bu canavar, cehennemden gelen bir şeytan kraldı!
Herkesin gözlerinde korkulu bakışı görünce ekleme gereği duydu
Heron.
"Merak etmeyin. Siz bu aşağılık lideriniz gibi acı
çekmeyeceksiniz."
Bunu duyunca anlık olarak herkes rahatladı. Yardımcı liderlerine
yapılan şeye şahit olunca zaten yaşama ümitlerini yitirmişlerdi. Acı verici bir
ölümdense acısız bir ölümü kabul edebilirlerdi.