Vampir Hükümdarı
Baskın (1)
Geç gelen bölüm için kusura bakmayın. Yazma isteği gelmiyordu da… NOT: BÖLÜMDE CİNSELLİK İÇERİR ONA GÖRE OKUYUN. Ben uyarımı yapayım da öhöm.
Noah devam
etmeden önce duraksadı.
“Burası uygun değil. Yukarı çıkalım.”
Julia da
hemfikir olarak onaylarken, Noah’ın kalkmasını bekledi. İçinde tuhaf bir
beklenti ve heyecan vardı.
Noah ise
bunlardan haberdar değildi. Kalkmaya çalışmakla meşguldü. Neyse ki bir şekilde
hafif yalpalayarakta olsa ayağa kalkabildi. O kalktıktan hemen sonra da Julia
kalktı. Ve birlikte yemek yedikleri odadan çıkıp, Lunette’in Noah’ın kalması
için verdiği odaya çıktılar.
Oda oldukça
sadeydi. Girişte hemen sizi bir yatak karşılıyordu. Sola doğru baktığınızda ise
bir dolapla karşılaşıyordunuz. Bu dolap ve yatak dışında doğru düzgün hiç bir
şey yoktu. Neyse ki Noah için bir şeyin olup olmaması o kadar da önemli değildi.
Hatta sade olması onun için daha iyiydi.
İkili içeri
girdikten sonra Noah ne yapacağını bilemeyip yatağa oturdu. İçinden bir ses
Julia’yı yatırması ve hayvanca davranmasını söylüyordu. Fakat o öyle birisi
değildi.
Julia ise
onun ne yapacağını bilemez bu halini oldukça sevimli buldu ve kendisi liderlik
etmeye karar verdi. Noah’a yaklaştı ve önünde diz çöktü. Onun giydiği yıpranmış
pantolondan, Noah’ın küçük kardeşini biraz sıkı bir şekilde tutarken yüzünde
çekici bir gülümseme belirdi.
Noah, yarı
uyanık olan küçük kardeşinin kavrandığını hissedince ağzından boğuk bir inilti
çıktı.
Yıpranmış
pantolonundan küçük kardeşini çıkartırken Julia beklentili bir ifadeye sahipti.
Çıkınca ise…
"Vov. Beklediğimden büyük."
…şaşkınlıkla
mırıldandı. Noah'ın küçük kardeşi tahmininden oldukça büyük bir ejderhaydı. Tam
olarak uyanmamış olmasına rağmen etkileyici bir izlenim bırakıyor, uyandığında
nasıl olacağına dair bir beklenti oluşturuyordu.
Daha önce
oral deneyimi olmadığından hareketleri oldukça acemiceydi. Pembe kafalı bu
ejderhaya bakarken ilk önce dondurma yalar gibi pembe kafasını yalamaya
başladı. Sonrasında doğru yapıp yapmadığına emin olmak için Noah'a baktı.
Noah’ın
yüzünde tuhaf bir ifade vardı. İlginç bir deneyimdi yaşadığı. Biraz gıdıklıyor
ve huzursuz ediyordu. Diğer yandan tuhaf bir his de hissediyordu.
Fakat bu
hissin pek tatmin edici olduğu söylenemezdi.
Julia
suratına bakarken merakla "Nasıl?"
diye sordu.
Noah,
çekimser bir şekilde hafifçe,
"Biraz… ağzına alsan nasıl olur?" diye sordu. Aslında ne yapılması
gerektiği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Sadece küçük kardeşinin
hissettiği hisleri dinleyerek en uygun fikri öne sürdü.
Julia,
kızarık olan yüzü daha da kızarırken onayladı ve fazla bir şey söylemeyip,
pembe başı ağzına aldı. Ama sadece başı almıştı. Ağzının içine yabancı bir
cisim almanın verdiği tuhaf hisse adapte olmaya çalışırken farkında olmadan
diliyle o küçük kardeşi yaladı. Bu da Noah’ın istemsizce irkilmesine neden
oldu.
Julia ise
tamamen görevine odaklandığından onu dikkate almayıp yavaşça ağzına almaya
devam etti. Sonrasında yine yaladı ve tekrar bir kısmını ağzına aldı. Bu
tamamını ağzına alana kadar sürdü. Sonrasında ise yavaşça geri çekerken bir
yandan da emdi. Emerek bir ileri bir geri ilk başta yavaş, sonrasında ise yavaş
bir şekilde temposu hızlanıyordu.
Bunlar
olurken de pasif kalan Noah tuhaf hissetti. Tüm işi Julia yapıyor ve bu da ona
sadece tuhaf hisleriyle baş başa kalmasına sebebiyet veriyordu. Bu hissi tarif
etmenin en iyi tabiri inek gibi sağılmak olabilirdi. Evet, Noah adeta bir inek
gibi sağılıyor gibi hissediyordu.
Bu işlem
Noah sınırına ulaşana kadar devam etti. En sonunda Noah kasılmaya başladı.
“Ben boşalıyorum…” derken, beklenmeyen bir şekilde Julia’nın kafasını
kavrayıp, küçük kardeşini iyice derine ittirdi. Julia ani baskı karşısında
şaşkına dönmüşken birden boğazının içine bir tür sıvı aktığını hissetti.
“Özür dilerim…” dedi Noah usulca. İçgüdüsel bir şekilde çekmişti.
Julia
kafasını sorun değil anlamında iki yana sallarken Noah’ınkinin hala dimdik ve
hür bir şekilde durduğunu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi. Fazla bir şey
söylemeden onu yatağa itti ve üstüne tırmanırken, üzerindeki eski tek parça
kısa kollu elbiseyi çıkartıp attı. Kıvrımlı vücudu gözler önüne serilirken
göğüs uçlarının gözükmesini engelleyen sargı bez dışında her şeyi ortadaydı.
Vücut
kıvrımları bile sıradan birisini tahrik edecek gibiyken açığa çıkan tüm
çıplaklığıyla Noah’ınki zonklamaya başladı. Benzer şekilde Julia’nında mağarası
oldukça ıslaktı ve daha fazla dayanamıyordu. Hemen içeri alma isteği güçlü bir
şekilde onu sarmıştı. Daha fazla tereddüde yer bırakmadan, küçük sopayı
doğrultup, mağarasına alabilmek için en ufak bir tereddüt dahi göstermeden
üstüne oturdu.
“AHHHHHM- Mhmmhm~!”
Ağzından
istemsizce yüksek bir inilti çıkacak iken Noah hemen ağzını kapattı. Dışarı
fazla ses sızdırırlarsa açıklaması güç olurdu.
Ağzını
kapatırken Julia’nın mağarasını da deneyimlemekteydi. Önceki girdiği zamankinden
daha ateşli bir hissiyata kapıldı. O zamankinden çok, çok daha dar ve ıslakken,
çok daha sıcaktı.
“Ughn~”
Noah
istemsizce ağzından küçük bir inilti çıkarırken Julia’nın yüzünde aldığı zevki
yansıtan bir tebessüm vardı. Hareket etmeden önce beş saniye kadar bekledi.
Sonrasında önce yavaş sonra hızlı bir şekilde tepinmeye başladı.
ŞLAP ŞLAP ŞLAP ŞLAP ŞLAP ŞLAP ŞLAP
“Hnmmm~ Nhmmm! Bu çok zevkli!”
Zıplamaya
devam ederken bazı sesleri istemsizce kaçırıyordu. Noah, onun dediğini duyarken
tebessüm edip, kendisi de belini hareket ettirmeye başladı.
Ani hareket
karşısında kısa süreli şaşıran Julia onun temposuna ayak uydurmaya çalıştı.
Kısa sürede tempolarını buldular. O sırada Noah, Julia’yı üstünde zıplatırken
boşta kalan eliyle aniden göğsünü sıkınca Julia boşluktan istifade çığlık attı.
“Hyaa~”
Noah onun
çığlığını duyunca pis sırıtışına şehvetin duyguları da karıştı. O sırada ikisi
de oldukça enerjikti. Sanki sonsuza kadar devam edebilirlermiş gibi…
“Bu zevk… Çok fazla! Seksin böylesine zevkli olduğunu
unutmuşum! Harika hissediyorum Hah!”
Julia zevk
içinde inlemeye devam ederken Noah da boş durmayıp hızlı ve tempolu
hareketlerle ona verebileceği en iyi zevki vermeye çalışıyordu.
“Bu… Bu harika! Noah! Noah! Ah! Geliyorum! Boşalalım!
Beraber boşalalımmm!”
En sonunda
Julia’dan pes eden bir ses geldi.
Noah
onaylarken, daha hızlı hareket etmeye başladı. Hızlandı ve en sonunda son bir
kuvvetle ittirdi.
“Ben boşalıyorum hya~!”
Beyaz sıvı
Julia’nın mağarasını doldururken aynı şekilde Julia’nın mağarasından saydam bir
sıvı, Noah’ın giysilerinin üstüne aktı.
İkisi de
inlerken, Julia, Noah’ın üstüne bir süreliğine yattı. Yatarken ise
mırıldanıyordu soluk alıp verirken.
“Hah! Ben boşaldım! Hah, hah!”
Noah,
oldukça bitkinleşmesine rağmen Julia hiç de yorulmuş gibi konuşuyordu.
“Hyaa! Sıcak meninin içimde dolaştığını
hissedebiliyorum. Tanrım delireceğim. Bu zevk...”
Julia bunu
derken Noah’ın üstünde tepinmeye devam etti. Noah hiç bir çıkış yolunun
olmadığını anlayınca farklı bir pozisyona geçti.
Tüm gece
böyle çeşitli pozisyonlarda sevişerek geçti.
Sonraki
günün sabahında Noah, sistemden gelen bir sesle uyandı.
[?????? Kabının analizleri tamamlandı! Detaylı bilgi
için “Durum”unuzu istemeniz yeterlidir.]
Noah delici
soğuk sesi duyduğu an afallamış bir ifadeyle kalkmaya çalıştı.
“Ne kabı? Ahm...~!” diye sessizce inlerken kafası ortadan ikiye
yarılıyormuş gibi hissetti. İstemsizce sağ kolunu başını tutabilmek için
götürmeye çalıştı. Fakat kolunda garip bir ağırlık olduğunu fark etti.
Ne olduğunu
anlayamamış bir ifadeyle kafasını çevirirken çırılçıplak bir şekilde yanında
yatan Julia’yı fark etti.
Yüzü
kıpkırmızı olurken başının ağrısını bir anlığına unutuverdi.
‘Gece ben…'
Neler
olduğunu düşünürken zihninde birden yaptıkları belirdi. Anıları net değildi.
Parçalı ve biraz… bulanıktı. Fakat buna rağmen ne yaptıkları oldukça
belirgindi. Önce pancar gibi kızardı. Hemen ardından gözlerinde tatminkar bir
ışıltı geçti. Fakat herhangi bir sorunla baş başa kaldığını hiçbir şekilde
hissetmedi. Ne de olsa kendisi ölümlü bir vampirken o gelişimci olduğu halde
ona en ufak bir şekilde karşı koymamıştı. Yani bir sorun olmamalıydı. Olsa bile
şu an daha önemli bir sorun vardı.
‘Peki ama o kapta neyin nesi? Sistemin bir şey söylediğini
neden hatırlayamıyorum? Sistemin bir şeyler dediğine eminim. Fakat neden en
ufak bir kelimesini bile hatırlamıyorum?’
[Kullanıcı’nın alkol bağışıklığı olmadığından alkol
aldıktan sonraki hafızası tam olarak net değil. Kullanıcı olay geçmişinin özetini
almak ister mi?]
Noah ağır
ağır onaylarken kafasında hala bazı şeyleri birleştirmeye çalışıyordu. Özet
olarak yine sistemin sesini duymayı beklerken ilginç bir şekilde yazı olarak
gözüktü.
[Kullanıcı’nın vücudunda yeni tanımlanmış bir tür kap
keşfedildi. Keşfedilen Kap ?????? Kabı adına sahip. Bu kabın ne olduğu ve ne
işe yaradığı tam olarak çözülemese de sistem emdiğiniz kanların dantianınız
olmadığı halde dolaylı olarak sizin güçlendirdiğini tespit etti. Özetle
kullanıcı bu kabı doldurarak kendi gelişim yolunu bulabilir. Fakat kabın
sınırları neyse kullanıcının gelişimi de o raddeye kadar olacaktır.]
[Mevcut Dolum Oranı: %0,10]
Doluluk
oranı acınası derece de düşüktü. Öyle ki Noah bir an bunun gerçekten çözüm olup
olamayacağı konusunda tereddüde kapıldı
.
Fakat bu
tereddüde rağmen önüne gelen şansı reddedecek değildi. Elinde fırsatı varken
sonuna kadar gidecekti!
“Sistem durumumu göster.”
[Durumunuz mevcut durumunuza göre güncellendi!]
Durumu ismi,
ırkı, soyu, karizma ve özel yeteneğine kadar aynıydı. Sadece gelişim yeri
değişmişti. Sakat ibaresi kalkmış, onun yerine yeni bir çift satır gelmişti.
[?????? Kabının Dolum Oranı: %0,10]
[Tanım: Tespit edilmesi güç olan, tam işlevi
bilinmemekle birlikte kullanıcıya bir tür gelişim imkanı sunan bir tür kap.]
Oldukça kısa
ve özdü. Sistemin bile ne olduğunu tam olarak anlayamadığı bir tür eşyaya
sahipti.
Sıkıntılı
bir ifadeyle, iç geçirirken kafasını yanındaki kadına çevirdi.
“Güçlenmek için her yol mübah. İleride kimsenin
dokunamayacağı kadar güçlü olmak istiyorsam… Onu kullanmak zorundayım hah?”
Mırıldanmasına
devam ederken son satırları zihninde devam ettirdi.
‘Kader
gerçekten çok garip. Hiç tanımadığım birisiyle birlikte oldum, köle yaptığım
halde onu umursamayıp işime döndüm. Fakat buna rağmen… Onca olaya rağmen
benimle.’
Noah bir kez
daha iç geçirdikten sonra yattı ve gelecekte neler olacağını düşünmeye başladı.
…
Bu olayın
üstünden sessizce yarım ay geçip gitti. Bu yarım ayda gözle görülür bir olay
olmadı. Cennet köyü her zamanki gibi sakindi.
Noah ise
eskisinden daha güleryüzlüydü. Sonunda kendini kapattığı kutudan çıkmış
gibiydi. Yine çoğu şeye ilgisizdi. Fakat insanlarla daha fazla etkileşime
giriyordu. Bu değişimi ilk olarak en yakınları olan Lunette ve Julia fark
etmişti tabii ki de.
Julia
demişken bu on beş gün sürecinde üç günde bir en ufak bir çekinme olmadan
kanından emdi. Noah’ın emdiği kan yavaş yavaş kabın dolum oranını yükseltse de
bu yükseltme bir süre sonra durdu. Fakat yine de kanını emmeye devam etti.
Nedeni ise oldukça basitti.
Alışkanlık
olmuştu.
Bu
alışkanlık aslında her vampirde olan bir şeydi. Noah gerekmedikçe emmemeye özen
gösterdiğinden dolayı bu tür bir alışkanlık oluşturmamıştı. Kanı emerken
verdiği o doyurucu hisse alışmasıyla artık tam anlamıyla vampir sayılabilirdi.
Julia ise Noah’ın dişlerinden akan bağımlılık yapıcı o zevke bağımlı olmuştu.
Diğer bir deyişle ikisi de birbirinin bağımlılıklarını tatmin ediyordu ve
ikisinin de bundan bir şikayeti yoktu.
Elbette bu
meraklı köylülerin dikkatini çekti. Bazı köylüler merakına yenik düşüp Noah’a
ve Julia’ya sorular sorsalar da hep geçiştirilince aralarında bir tür ilişki
olduğunu düşünüp saygı gösterdiler.
Köyde kısaca
bu on beş günde olaylar böyleydi.
Bugün ise
köyde dikkatli bir gözün kolaylıkla fark edebileceği şekilde bir şenlik havası
hakimdi. Küçük bir çocuktan tutun, yaşlı bir adama kadar. Herkesin duyguları
birbirleriyle uyumluydu.
Heyecanlı ve
mutlu.
Bu ahenkli
ortamın oluşmasının nedeni ise oldukça basitti. Köy lideri bugün geliyordu.
Halk köy
liderini canı gönülden severdi. Köy lideri belki de köydeki en yardımsever en
candan kişiydi. O olmasa burası belki de asla böyle neşeli bir yer
olamayabilirdi. Kimisi için bir arkadaş, kimisi için bir kardeş, kimisi için de
bir sırdaştı. Bu sebeple her köye geri geleceği vakit köy halkında bir heyecan
oluşurdu.
Tabii bu
heyecan ve mutluluğun sebebini bilmeyenler -Noah ve Julia- Lunette açıklayana
kadar şaşkınca bakınıyorlardı. Lunette’in açıklamasını dinledikten sonra aynı
zamanda onun annesinin köyün lideri olduğunu hatırladı. Bu yüzden Noah biraz
konuşmalarından sonra annesini ziyaret etmeye karar verdi.
Noah,
Lunette’in evinde kalıyordu. Ve tabii ki köy liderinin kızı olarak evi köy
liderinin evine oldukça yakındı. Julia’ya gelip gelmeyeceğini sorduğunda ise
ilgilenmediğini söyledi ve sessizce gelişim yapmaya devam etti. Onu böyle
görünce sadece omzunu silkmekle yetindi.
Noah,
Lunette ve Alicia birlikte evden çıkıp, kısa bir yürüyüşle köy liderinin evine
geldiler. Yol boyunca aradan vakit geçmesine rağmen Alicia, ona bakarken oldukça
tuhaf davranışlar sergiliyordu. Nedenini tahmin edebilse de şimdilik görmezden
geldi. Eğer konuşmak isterse konuşmayı tercih ediyordu. Ayrıca şu an kafasında
eve bakarken düşünceler uçuşuyordu.
Bu evden
biraz bahsetmek gerekirse evler gibi sade olmasına rağmen, açıkça bir liderin
sahip olması gereken ağırlığı temsil edercesine diğer evlerden büyük bir
binaydı. Evden çok küçük bir kale gibiydi. En azından dış görünüşünün verdiği
hissiyat öyleydi. Köyün temelinin sağlam olduğu izlenimini bırakıyordu.
Noah,
büyükçe gözüken bu binaya bakarken aklında başka düşünceler vardı.
'Lunette’in annesi nasıl biri merak ediyorum. Köydeki herkes onu en yakını gibi
görüyor. Kime sorsam saatlerce övecek gibi duruyorlar.'
Onu
ürkütücek derece bir minnettarlık, hoşgörü ve hayranlık söz konusuydu köy
liderine karşı. Bu nedenle merakına hakim olamadı.
Neyse ki
Lunette ile kapıda oturan yaşlının konuşması kısa sürdü ve içeri girdiler.
İçeri girdikleri gibi şımarık bir çocuk edasıyla Lunette avazı çıktığınca
bağırdı.
“Anne! Anne! Ben geldim! Yanımda da bahsettiğim
yabancıyı getirdim!”
Elbette ki
annesiyle daha önce görüşen Lunette onu buldukları gün de dahil olmak üzere her
şeyi anlatmıştı.
Bağırışı
öyle güçlüydü ki Noah ister istemez kulaklarını tutmak zorunda kaldı. Bu bağrışa
hitafen ise usulca şikayetçi bir ses binadan yankılandı.
“Çok gürültülüsün Lunette…”
Gürültünün
onu rahatsız ettiği oldukça belliydi. Şikayetçi sesi duyan duyan Lunette ise
şımarık bir çocuk gibi dil çıkartarak azarlar gibi yaramazca,
“Gizemli havalarını bırakta aşağı gel anne.” dedi.
Sesin sahibi
ise bu azarlar tınıyı işitip işitmediği bilinmez şekilde sessizdi. En azından
bu sessizlik kısa bir süreliğine öyleydi. Hemen sonra Lunette’in sesi işitildi.
“Ah! Tamam, tamam… Özür dilerim anne…! K-kulağımı bırakır
mısın…!?”
Kulağını
sertçe tutan kişi ise kızgın bir ifadeye sahip güzel bir kadındı. Sade kollu
yeşil bir elbise giymişti. Bu sade elbiseye rağmen doğaüstü bir güzelliği
vardı. Lunette’in ondan aldığı belli olan kısa turkuaz rengi saçları vardı. Gözleri
ise kömür siyahıydı. Fakat bu siyah gözlerin içinde zümrüt gibi parlayan yeşil
noktalar vardı. Bu yeşil noktalar formasyon oluşturur gibi enteresan bir düzene
sahipti ve bu gözlere bakan bir insan ister istemez çekiliyordu.
Noah, aniden
başına giren ağrı sayesinde gözlerin etkisinden kurtulabildi. Kafasını iki yana
sallarken gözlerinin sulandığını fark ederej şaşırdı. Fakat aynı zamanda
istemsizce korktu. Bu da kadına daha dikkatli bakmasına engel oluyordu. Baksa
daha da dikkat çekici olan yüzünün sol yanından hilal şeklinde çıkan uzun ten
rengi boynuzu görebilirdi.
Kadın
azarlamakla meşgul olduğundan Noah, fark etmedi.
“Kaç defa annene karşı saygılı ol dedim sana. Biraz
daha saygılı olmayı öğrenmen lazım velet!”
Kulağını
daha güçlü çekerken Lunette’in gözleri doldu. Yavru köpek bakışlarıyla annesine
bakarken bırakması için uysalca dediklerini onayladı.
“Haklısın, haklısın anne. Özüy dileyim. Lütfen…
Bırakır mısın..? Acıyor.”
Acınacak
derecede kendini sevimli göstermeye çalışan -ve Noah’a göre gerçekten de
başarılı olan- ona bir süre bakan anne en sonunda iç geçirip, “Seninle ne
yapacağım ben…” diyerek kulağını bıraktı.
Kızaran sağ
kulağını tutarken Lunette’in acıya rağmen gözlerinin içinin güldüğünü fark etti
Noah. Anlaşılan azarlanmasına ve kulağının çekilmesine rağmen içten içe oldukça
mutluydu.
‘Annesini
özlemiştir. Ondan normal sanırım. Acaba annem ne yapıyor..?’
Birden
annesinin ne yaptığını, nasıl olduğunu düşünmeye başlarken ister istemez
düşüncelere daldı. Aslında hep düşünüyordu. Fakat elinde hiç bir şey yokken
nasıl ona yardımcı olabilirdi? Düşünmesinin bile bir anlamı yoktu. Fakat şimdi,
küçücükte olsa bir umudu varken geleceği ister istemez düşünmeye ve annesine nasıl
ulaşabileceğini düşünmeye başlarken düşüncelerde kayboldu.
En azından
Lunette’in annesi tarafından düşünceleri bölünene kadar.
“Eee, kimsin genç adam? Beni köy halkından zaten
biliyorsundur. Özellikle tanıtmama gerek yok. Zaten gelmeseydin ben sana gelmeyi
düşünüyordum. İyi oldu gelmen.”
Devam
etmeden önce bir şey kokluyormuş gibi havayı derince içine çekip bıraktı.
“Sen...kokundan anladığım kadarıyla Kabus ve Vampirin
tuhaf bir melezisin. Bir kabusun bir vampirle birlikte olması nadirdir. İlginç.
Her neyse benim seni buraya çağırma nedenim bu değil. Buraya geldiğinde kızımın
söylediği kıyafetler, insan dışı her ırkı kötü olarak gören yobaz bir tarikatın
müridinde olabilecek kıyafetler. Kimin nesisin? Açıklamak ister misin?”
Ani soru
karşısında düşüncelerinden çıkıp şaşkına dönen Noah ne diyeceğini bilemedi. O
boşluk anında ise Lunette’in annesinden gelen tehditkar havadan dolayı titredi
istemsizce. Sonrasında kısa bir duraksamanın ardından yaşadıklarını özet olarak
açıkladı. Tabii katliam kısmını atladı direkt. O orada olan olaylara hiç bir
şekilde karışmamış hatta orada olanları bile tam olarak hatırlamıyordu. Sadece
bilgi olarak biliyordu.
Anlatılanların
kısa bir özetini dinledikten sonra köy lideri sessizce bir şey düşünüyormuş
gibi durdu.
‘Ne
düşünüyorsun hayatım? Sence güvenilir mi?’
Köy
liderinin düşüncesine, içinden bir erkek sesi yanıt geldi.
‘Emin
değilim Lillia. Çocukta kötü bir niyet hissetmiyorum. Sanki kimseyi öldürmemiş
gibi bir masumluk var. Ayrıca dantianı da sakat. Bir zararı dokunması pek mümkün
değil gibi. Zaten bir zararı dokunacak olsa biz gelmeden önce köye zarar
verirdi. Yine de ne olur ne olmaz şimdilik bir sorun yokmuş gibi davran ama
tetikte ol.’
Başını
sallamadan önce bir süre daha düşünüyormuş gibi durdu Lillia.
“Pekala o zaman. Sorun yok. Kusura bakmayın biraz
sorguya çekiyormuşum gibi oldu. Fakat köyün güvenliği benim için her şeyden
daha önemli.”
Noah
anlıyormuş gibi başını salladı. Fakat içten içe söyleniyordu. ‘Biraz
mı? Bi sistemi söylemediğim kaldı korkudan…’
Noah’ın
söylenmelerini neyse ki kimse duymuyordu. Daha doğrusu duyan olsa bile
duyanların pekte umurunda değilmiş gibi sessizdi.
Noah buraya
merakını dindirmek için gelmişken gülünç derece sorgulanan kişinin o olması
karşısında hala biraz mutsuz olmasına rağmen yüzünde belli etmedi. Bunun yerine
nazikçe konuştu.
“Size bir şey sormak için gelmiştim ben.”
Lillia
şaşkınca kaşlarını kaldırdı.
“Ne soracaksın?”
Tam
soracakken Noah’ın lafı Lunette tarafından kesildi.
“Hey! Neden ayakta konuşuyoruz. Otursak ya?”
“Haklısın. Buyurun geçin.”
Lillia
zarifçe yol gösterdi ve merdivenle yukarı kata çıktılar. Katta dümdüz ilerleyip
bir odaya girdiler. Sade bir üçlü, iki tekli koltuğun olduğu bir odaydı.
Noah üçlü
koltuğun bir tarafına otururken Lunette de diğer tarafına oturdu. Alicia ve Lillia
ise tekli koltuklara oturdular.
Bir süre oda
sessizleştikten sonra Noah sorusunu sormak için boğazını temizledi.
“Köy lideri, sizinde kocanızın bir kabus ırkına sahip
olduğunu duydum. Bunu sormam biraz yanlış ama-”
Tam
cümlesine devam edecekken ani kapı sesi ve çığlıklardan sesi kesildi.
“Ne oluyor!?” Lillia anında ayaklandı. endişeli bir ifade takınıp
son hızda aşağı indi. Lunette, Alicia ve Noah ise daha da şaşkındı. Hemen
kalkıp Lillia’nın peşinden gittiler.
O sırada
Lillia kapıyı açtı. Dışarıdaki kişi, oldukça keskin dişlere sahip kaslı yeşil
bir orktu. Gözlerinde endişeli bakışlar vardı.
“Köy liderim. Saldırıya uğruyoruz!!”