Vampir Hükümdarı
Aç Bir Hayalet Asla Yeterince Yiyemez (3)
Lunette’in cesaretini takdir etmek lazımdı. Hayatı boyunca bir kez bile bir ceset görmemiş birisi olarak, bu derece sakin kalıp, üstüne bu isteği kabul etmesi takdire şayandı.
Noah da biraz şaşırdı. Sonra onun yüzüne bakınca, oldukça gergin ifadesini gördü. Ve o an hiç de sakin olmadığını fark etti.
"İstemiyorsan yapmak zorunda değilsin." Demek isterdi. Fakat herkesin hayatı ona bağlı olduğundan söylemeye dili varmadı.
Lunette, derin bir nefes aldı sakinleşmek için. Sonra yaşlı adamdan hançeri aldı ve "Huh, tamam yapacağım." dedi.
Adım adım ilerlerken, sade bir kadının ağlama sesi olan bu sessiz yerde ayak sesleri duyulabiliyordu. Kararlı kalmak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Fakat cesede yaklaşmaya başladığında korkmaya ve hafifçe titremeye başladı.
O anda Noah bağırdı.
"Ağır yaralı birisiyle karşılaşmış gibi düşün! Tanımadığın birine yaklaşırken bu kadar gergin değilsin. Şimdi niye basit bir leş için bu kadar geriliyorsun!? Benim tanıdığım Lunette oldukça şakacı birisi olmasına rağmen gerektiğinde oldukça soğukkanlı."
Cesaret verici konuşmasını duyan Lunette etkilendi. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
"Hehe, elimden geleni yapacağım falan. Huh, o zaman yapalım bu işi."
Yaklaştı ve cesede bakmamaya çalışarak kanını mücevhere akıttı.
Gözlerini alan bir ışıltı meydana geldi. Işıltı o kadar parlaktı ki tüm mağarayı tek başına tamamen aydınlatmaya yeter de dışarı taşmasına sebep olurdu.
Parlaklık nedeniyle biraz geri çekilen Lunette gördüğü manzara ile şaşkına döndü.
Ceset ve kan akıttığı kase… gitmişti!
Ne olduğunu anlamaya çalışırken önündeki portalı anca parlaklık söndüğünde fark edebildi.
Gri renkli, elips şeklinde bir portal belirmişti. Nereye açıldığı pek anlaşılır gibi olmayan portal sürekli dalgalanıyordu. Etrafındaki kafataslarından bir ışın geliyordu portala. Portala gelen ışınlar, gittikçe şiddetini arttırdı. Bunlar olurken herkes büyülenmiş bir şekilde önlerindeki sahneye bakıyordu.
Oldukça büyülü ve bir o kadar da ürkütücü bir sahneydi. O sırada bir kişi dışında kimse Lunette'in başının sağ tarafında oluşan küçük çıkıntıyı fark etmedi. Buna Lunette de dahildi.
'O boynuz da… Neyin nesi? Sistem. Lunette’yi tanımlaman mümkün mü?'
[Kullanıcı'ya bağlı olmadığı sürece herhangi birini tanımlamak mevcut gelişim durumunuzda mümkün değildir.]
Bunu duyunca sessizce iç geçirdi. Ve izlemeye devam ederken olabildiğince canlı bir şekilde Lunette’ye seslendi.
"İyi iş!"
Lunette, sesiyle kendine geldi. Yine de ona bakmak yerine önünde ki portala bakmaya devam etti. Portal oldukça büyüleyiciydi. Fakat bir o kadar da ürperticiydi. Lunette onda feda edilen ruhu ve onun hissettiği yoğun duyguları nasıl olduğunu bilmese de hissedebiliyordu.
Ve hissettiği yoğun duyguya dayanmak oldukça güçtü. Bu güçlü duygu yoğun bir acıyla karışık çaresizlikti.
Çaresizlik hissi ile acı o kadar yoğundu ki, Lunette sanki kendisi yaşıyormuş gibi hissetti. Ve dayanamayıp bayıldı.
Noah, onun düşmek üzere olan figürünü gördü ve hemen yakalamak için koşmaya başladı. Ucu ucuna yakalayabildi.
Julia’nın yüzünde tuhaf bir ifade belirirken Lunette için endişelenen Alicia da peşinden koştu. Oldukça hızlı olmasına rağmen dalıp gitmesinin de etkisiyle düşüşünü görememiş, yetişememişti.
Neyse ki Noah tutabilmişti de yere düşmemişti. Alicia yine de endişeliydi. Neden bayıldığını anlamadı.
Noah ise onun olduğu yere gelip onu yakaladıktan sonra kafasında bir uğuldama hissetti. Bu uğultu çok tanıdıktı.
'Az önceki… Alexander'ın ruhu mu bu? Neden bu kadar acı çekiyor?'
[Ruhu zorla bir formasyona mühürlendi, acı bir kadere mahkum edildi ve portala dönüştürüldü. En sağlam iradeye sahip birisinin bile acı çekmesi kaçınılmaz.] (Heron)
Noah, aldığı cevap karşısında sessizleşti. Bunun yerine önüne baktı. Sonrasında yaşlı adamın heyecanlı bağırışını işitti.
"Sonunda açıldı! Hadi herkes içeri!"
Heyecanlı, bağırışının etkisiyle herkes kendine geldi ve hızla portala girmeye başladılar. Noah, kucağında birisiyle zar zor ayağı kalktı. Başı çoktan lanet olası uğultudan dolayı şişmişti.
Yine de sabretmek zorundaydı. Portaldan içeri geçtiğinde çözüleceğini umdu. Bilmese de bir ruhun acı çığlıklarını duyup, buna dayanabilmek sağlam bir irade gerektiriyordu. Yine de o bilmeden iradesini kullanarak ruhun sesini görmezden gelmeyi başardı.
Sonrasında ilerlemeye başlamak üzereydi. Fakat aniden bir tehlike hissetti. Tamamen içgüdüseldi. Direkt, Lunette’yi Alicia’ya doğru fırlatırken, Julia’yı, kendisiyle birlikte yere düşürdü.
Julia anlamsızca ona bakarken, Alicia’da Lunette’yi ucu ucuna yakaladığı için, bunu neden yaptığını soracakken, bulundukları noktadan hançerler geçti.
“Hehehe! Sonunda bulduk! Hadi biraz eğlenelim.”
“Görevimizi unutma Leonardo. Salak, saçma iş yapma.”
“Bu arada cidden… O hançerleri atman gerekli miydi?”
Soruya yanıt veren adam dil çıkarttı.
“Ne yani? İçeri girmelerine izin mi verseydim?”
Diğer dörtlü iç geçirirken, bu konuşan adam anlamsızca kafasını kaşıdı. Bunların diyaloğuna bakarken bir kaç kişi, onların seviyesini ölçmek için aurasını kullanmayı denediler. Fakat güçlerindeki fark oldukça büyük gibiydi.
Birilerinin güçlerini analiz etmeye çalıştığını fark eden kibirli genç kasten gözükmesine izin verdi ve herkes dehşet içinde titredi.
“U-usta… Usta Alemi! Hem de yüksek kademe!”
“Çabuk olmazsak biteceğiz… Koşmalıyız!”
“Hey… Eskiden bu kadar zayıf değildik. Hala dayanabiliriz. Niye kaçalım?”
Bunu soran annelerden birisiydi. Gözleri kanasusamışlıkla parıldarken aurası birden patladı. O da Usta Alemindeydi! Sonrasında benzer şekilde birkaç aura daha patladı. Yaşlı adam da o sırada, “Hiç değişmiyorsunuz… Bu yaşlı adama biraz acıyın.” ,iç geçirirken kendi aurası patladı. Hiç biri Usta aleminden aşağıda değildi aurası patlayanlarınki hala daha patlamaya devam ediyordu.
Çocuklar ve gençler şok oldu. Anneleri ve diğer büyükler tarafından onlara Usta aleminin dehşet vericiliği öğretilmişti.
Usta alemi dehşet verici bir alemdi. Temel Oluşturma, temelinin oluşmasını sağlar, Manayı Hissetme manayı dantianda depolayıp sıvı bir şekle sokmanı sağlar, Bilge aleminde ise sıvılaştırılmış manayı katılaştırman gerekirken, Usta aleminde katılaşmış bu mananın içine oyuklar açmak gerekirdi.
Bu aşamalardan her geçildiğinde ise kişinin ortalama gücü iki kat artardı. Yani Temel Oluşturma Aleminde birisiyle, Usta alemine yeni girmiş birisinin güç farkı basit bir matematikle dokuz kat gibi az bir rakamla ifade edilse de bu dokuz katlık farktaki güç farkları absürt düzeydeydi.
Mana Hissetmedeki birisi bir alev topu oluşturabilirken, Bilge Alemindeki bir anka, Usta alemindeki alevden bir dev bir ejderha oluşturabilirdi! Aradaki fark böylesine büyüktü.
Şu an Usta alemi olduğu düşünülen beş insan onlara saldırmıştı. Aynı şekilde onlara auralarıyla cevap verenlerde onlarla yarışır bir auraya sahipti.
Gençlerin istisnasız hepsi şok olmuştu. Şu an bu mağaranın içinde yaklaşık, dört yüz çeşitli ırklardan kişiler mevcuttu. Ve buradaki dört yüzlük kesimin iki yüzünden çıkan bu dehşet verici aura, kibirli insanın da dahil olmak üzere beşlinin yüzlerinin solmasına neden oldu.
Noah da bu şok olanların arasındaydı.
“Bu… Bu çok canavarca! Bu kadar fazla Usta Alemi olması… Nasıl mümkün olabilir!?”
Noah daha fazla diyecek bir şey bulamadı. Benzer şekilde Julia ve Alicia da öyleydi. Adeta gözlerinin önlerinde ejderha uyuyormuş da şimdi fark etmişlerdi. Fakat aynı zamanda bir merak zihnini doldurdu.
‘Madem herkes bu kadar güçlüydü. Neden savaşmak yerine kaçmayı seçtiler?’
Bilmiyordu ki buradaki herkesin yıllar önce gelişim yapmayı bıraktığını. Hayatları huzurlu olunca gerek görmemişlerdi. Bu güç gösterisini yapmaktaki tek amaç da karşıyı korkutmaktı. Yoksa gelişimleri seviye olarak çoktan Bilge alemine kadar gerilemişti. Yapabilecekleri tek şey bu gösterişti. Yine de bir grup bilge alemi gelişimcisini küçümsememek gerekirdi. Teke tekte onları almaları mümkün olmayabilirdi. Fakat dört yüze beşte her türlü -zayiatlara rağmen- onları yenebilirlerdi. Yine de böyle saldırmaktansa bunu yapmayı tercih ederlerdi.
Ve bunun oldukça etkili olduğu kabul edilmeliydi. Bu beş insan gerildi ve tereddüde düştü.
“Ne yapmalı?”
“Düşünecek ne var? Tabii ki kaçacağız. Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır.”
“Seni korkak piç. Bu zayıf köylülerin bu kadar güçlü olduğuna inanmıyorum. Muhtemelen bir teknik kullanıyorlar.”
Kibirli adam inanmamış bir şekilde konuşsa da yine de ses tonu açıkça tereddütlü olduğu beliydi.
Tereddüt etmesine rağmen bir adım attı ve etrafından bir mana dalgası yayıldı. Ve yüzünde tereddüt ifadesi kaybolup, yerini kana susamışlık aldı.
Gençler, bu adamın aptallığı karşısında şaşkına döndü. Noah da aynı şekilde yüzünde farkında olmadığı bir sırıtış oluşmuştu. Fakat diğerleri hafifçe gerginleşmişti.
“Hazırda olun. Kaçabilecek kadar yakın olan gençleri portalın içine atın.”
Yaşlı adam soğuk bir şekilde emrederken elleriyle garip hareketler yapmaya başlamıştı.
“Kaplan, suda usulca yürüyor, kanatlı dev kertenkele onu dürtüyor ve uzaklara kaçıyor. Fakat bilmiyor ki kaplanın da kanatlarının olduğunu. Ben ki Kertenkele Katili soyundan gelen. Soyumun emirlerini yerine getirirken, atalarımdan güç talep ediyorum. Kutsa beni.”
Bu şekilde ve benzer şekillerde farklı şeyler mırıldanarak farklı teknikler kullanmaya başlamışlardı. Kimilerinin ten renklerinde ani bir parlama olup geçerken, kimisinin aurası belirgin hale gelene kadar katılaştı. Bazıları dönüşüm geçirdi, bazıları gelişiminden vazgeçip korkutucu bir güce ulaştı. Her birinin bakışları bir kılıç kadar keskindi. Sayı üstünlüğüne rağmen hiç biri küçümsemiyordu.
Gençler şok üstüne şoka giriyordu. Bazıları, emirleri kavrasa da itaat etmek istememiş, bazıları ne olduğunu bile daha tam olarak kavrayamamıştı. Annelerinin, teyzelerinin, halalarının, dedelerinin böylesine korkutucu bir güç çıkartacaklarını hiçbir genç, çocuk beklemiyordu.
Şok olmuşlardı. Korkuyorlardı. Kendileri için değil. Yetişkinler için endişeliydiler. Ya ölürlerse? Bu düşünce onları esir etti.
Ani savaşın ortasında kalan Noah da benzer şekildeydi. Fakat onlardan nispeten farklı olarak akıl sağlığını koruyabiliyordu. Savaşlara, yoğun baskılara istemsiz bir alışkanlık geliştirmişti. Sadece şaşkındı biraz. Fakat aynı zamanda bu fırsatı kaçmak için kullanabilecekleri için mutluydu.
Alicia’ya seslendi.
“Alicia, portaldan geç. Geliyorum ben de. Kaçabiliyorken kaçmalıyız buradan.”
Alicia, onaylamadan önce bir an tereddüt gösterdi.
“Hmhm… Pekala hadi gidelim.”
Alicia, durumun aciliyetini fark etmişti ve önceliği her zamanki gibi Lunette'ydi. Bunu takiben herhangi bir olay olmadan önce bacaklarına güç verdi ve büyük bir hızla portala sıçradı ve gri dalgalanmalar eşliğinde ortadan kayboldu.
O sırada herkes savaşa hazır konumdaydı. Noah istese gidebilirdi. Fakat nedenini bilmese de içinde bir his ona kalmasını söylüyordu. Büyük bir şey olacaktı. İzlemeye değer bir şey.
O anda küstah insan bir adım daha attı. Pür dikkat sahaya odaklandı. Ne aradığını bilmiyordu. Fakat eğer kalırsa kendisi için önemli bir şey olacağına emindi.
[Hehehehe! Kabus güdülerin, soyun uyanmasa bile aktif anlaşılan.] (Heron)
[Ne demek istiyorsun Heron?] (Akshay)
[Ne mi demek istiyorum? Aaa doğru senin olduğun gezegende kabus ırkı yoktu. Benim gezegenimde de çok sık bulunmadığından hakkındaki bilgiler çok azdı zamanında. Neyse, demek istediğim şey şu. Kabus’lar ruhasusamış varlıklardır. Ruhlar için yanıp tutuşurlar ve bir Kabus’un kan hattını uyandırmanın ana yollarından birisi ruh emmektir. Bunu pek bilen olmaz. Bende bilmiyordum. Ta ki Kabus soyunu elde etmek için bir fırsat bulana kadar.] (Heron)
[O zaman… Uyanacak mı?] (Akshay)
[Bilmem… Soy uyandırmak çok karmaşık bir işlemdir. Ruh ana gereksinim olsa da kimi zaman gerekli ruh miktarı karşılansa bile iradesi yoksa soy uyanmaz. Anlık bir uyanım belki olur. Ama tamamen uyanma olması pek mümkün olmaz. Yine de ne olacaksa oldukça eğlenceli olacağı kesin. Huhuhuhu! İşin sonunda beni tatmin ederse onunla olmamak için yaptığım çabayı bırakabilirim.] (Heron)
Onu duyan Akshay sadece iç geçirmekle yetindi. Bu kötülüğün suretiyle, bu masum çocuğun lekeleneceğini bilmek oldukça üzücüydü.