Vampir Hükümdarı
Aç Bir Hayalet Asla Yeteri Kadar Yiyemez (6)
Aura, görünmez ve genellikle hissedilebilen bir olguydu. Kişinin yaşadığı duygulara, olaylara ve olduğu ırka bağlı olarak da değişebilmekteydi. Vahşi bir canavarı örnek alalım. Çok fazla can almış vahşi bir canavar bile eğer çok mutluysa o vahşi aurasının zerresinin hissedilebilmesi imkansız gibiydi.
Yani kısaca çeşitli faktörlerle birlikte değişim gösteren soyut bir şeydi aura. Böylesine soyut bir şeyin maddeleşmesi, hele hele gözle görülmesi, pek sık rastlanan bir şey değildi. Bu yüzden şu anki yaşananlar görülmeye değerdi.
Noah’ın etrafında vahşice yükselen beyaz ila gümüş arasında bir aura yükseliyor ve onu sarmalıyordu. Aura adeta kendi bilincine sahip bir yaratıkmışçasına etrafa kükrüyor, dehşetini saçıyordu. Üstelik bu aurayla birlikte hemen ardından gümüşi auranın içinden kan kızılı bir aura daha yükselmeye başlamıştı.
Bu aura beyaz aura kadar fazla değildi. Sadece kendini zar zor belli etmeye yetecek kadar vardı. Fakat varlığı onu gören ve hissedebilenlerin tedirgin olmasına sebebiyet veriyordu.
Tüm bunlara tezatlık oluşturacak şekilde ise Noah oldukça sakin bir tavra sahipti. Elindeki mızrağa bakarken mırıldandı.
“Demek kandan bir mızrak oluşturmak böyle hissettiriyor. İlginç… Ve biraz da nostaljik.”
Elindeki mızrağı sıkıca sıkarken üçlüye saldıran devasa tayf yutan düzenine baktı.
‘Hmm? Ruhlarımı alan bu formasyon demek ha? Şimdi daha mantıklı olmaya başladı.’
Elips ile gözünün çevresinin arasında duran baklava şekli yavaşça daralırken, aurası gittikçe fazlalaşmaya başladı. Bir yerden sonra o kadar fazlalaştı ki Noah gözlerinden başka hiçbir şey gözükmeyen, tüyler ürperten bir hayalet gibi gözüküyordu. Aynı şekilde bu aura fazlalaşmasının nedeniyle de etrafında olan herhangi bir canlıyı itecek bir kuvvet oluşmuştu ve bu kuvvetle Julia hızla havaya fırladı.
Noah ise o sırada iyice solgunlaşmış eline baktı. Ölüden bile daha solgun olan teni yavaş yavaş normal soluk haline dönüyor gibiydi. Sonrasında ise hızla olayların olduğu yere baktı ve düşündü.
‘Elimizde dört tane usta var. Birini o yaşlı adam oyalıyor. Diğerleri ise şu an o ruhlarımı çalan düzenle oyalıyorlar. Doğru hatırlıyorsam bu tür formasyonlar kabus ırkının favori oyuncaklarıydı. Eğer şimdi onla bağlantı kurabilirsem emdiği ruhları tüketme şansım olabilir. Mevcut uyanışımla tamamen kontrol edebileceğimi sanmıyorum. Ancak o ruhları alabilirsem soyumun tamamını uyandırabilirim ve böylece endişelenecek bir şeyim kalmaz.’
Derin bir iç çekmeden önce kararını verdi ve harekete koyuldu. Her şeyden önce o kadar uğraşıp yaptığı mızrağı yere sapladı. Şu an yapacağı şey için lazım değildi sonuçta. Bir kez daha lotus pozisyonu aldı. Yine de bu sefer gözleri açıktı. Elips gözleriyle dimdik o tayf yutan düzenine bakıyordu. O sırada havaya uçan ve bir şekilde kirlenen giysileri dışında yarasız bir şekilde yere inebilen Julia, ona bakarken derin bir korku hissediyordu. Bu tamamen içgüdüseldi.
Noah ise gözleri canlılığını yitirmeden önce ona yandan bir bakış attı ve umursamazca “Vücudumu koru kadın.” Dedi. Aynı anda bir şenlik ateşi kadar parlak, ölümün kendisi kadar korkunç olan aurası hiç olmamış gibi kayboldu gözlerden. Julia şapşal şapşal ona bakakaldı.
O sırada ise tayf yutan düzenini kullananlar pek iyi vakit geçirmiyordu. Hepsi yavaş yavaş tükenmeye başlamıştı. Tayf Yutan Düzenine normalde bu kadar fazla güç verirlerse sonları kaçınılmazdı. Tayf Yutan adı gibi bir düzendi. İyi, kötü dost düşman ayrımı yapmaksızın ruhları tüketir, onları yedek pil olarak kullanırdı. Eğer şimdi manaları tükenirse Tayf Yutan Düzeni kontrolden çıkar ve burada canlı kimseyi bırakmazdı.
Tabii aynı şekilde kalan üçlü de pek iyi vakit geçirdiği söylenemezdi. Onlardan daha büyük bir baskı altındaydılar. Sürekli kaçarak saldırmaya çalışıyorlardı. Fakat ne kullanırsa kullansınlar bu canavarı sadece daha da güçlendiriyordu. Çaresiz hissetmemek elde değildi.
Buna rağmen rüzgar kullanıcısının gözlerinde sakinlik akıyordu. Ölümsüz varlıklar bile yenilmez değilken böylesine bir düzenin yenilmez olduğuna inanmak pek mümkün değildi.
‘İllaki bir açığını bulacağım.’ Diye dikkatle izlerken içten içe düşündü.
Bu arada alev kullanıcısı Leonardo da pek iyi bir vakit geçirmiyordu. Mana rezervini kibirli davranışları nedeniyle büyük ölçüde tüketmişti. O yüzden savaş oldukça yorucu ve stresliydi. Üstelik tuhaf bir şekilde ikisi de bir tür çıkmazda kalmışlardı. Güçleri saçma derecede eşitti. Buna rağmen ikisi de herhangi bir durma belirtisi göstermedi. Buradan sadece biri canlı çıkacaktı.
Bu şekilde bunlar dövüşmeye devam ederken zaman çabucak geçti ve durmadan saldıran tayf yutan düzeni aniden durdu. Rüzgar kullanıcısı şaşkına dönerken sevindi.
‘Bir açığı olacağını biliyordum!’
Mutlulukla zıplarken diğerlerine bağırdı.
“Çabuk, fırsat bu fırsat. Saldırın, elinizde ne varsa!”
Diğer ikili rüzgar kullanıcısının dediğini duyunca bir an şaşırsa da aniden duran tayf yutanı görünce hem fikir olarak aynı anda saldırdılar. Beş rüzgar hortumu, altı ışık topu, üç tuhaf imgeler içeren enerji küreleri tayf yutana doğru uçtu.
Saldırılar oldukça hızlıydı. Köylülerin de tepki süresi hızlı olsa da Tayf Yutan Düzenine aniden ne oldu hiç biri bilmiyordu. Bu yüzden çaresizce düzenin bombalanmasına izin verebilirlerdi.
Tam ümitsizlik oluşmuşken birden tayf kolunu kaldırdı ve tüm saldırıları tek eliyle yakaladı.
GÜM!
Elinin içinde bir patlama oldu ve küçük bir şok dalgası etrafa yayıldı. Fakat o kadar azdı ki söylenmeye bile değmezdi. Düzenin içindekiler dahil herkes şoka uğradı. İki tarafın da şokunun nedeni farklıydı. Düzenin içindekiler, figürü kontrol etmemişti. Kendi başına hareket etmişti!
Herkes panik olmak üzereyken figürün turuncu dikey elips gözlerini gördüler ve çenelerini kapattılar.
Saldırganlar ise onların kombine saldırısını rahatlıkla engelledikleri için şaşkın ve açık ara korkmuşlardı. Çoğunun aklında sadece kaçma düşüncesi dolanmaya başlamıştı. Fakat bilmiyorlardı ki bunun aslında kıyametin başlangıcı olduğunu ve burada hayatta kalmayı başaranın bile ölmeyi dileyecek hale düşeceğini.
Sonunda tayf yutan düzeninin kontrolünü alan Noah etrafa bakarken kendini kocaman hissetti.
‘Büyük olmak demek böyle hissettiriyor ha? Tıpkı uçmak gibi. İlginç.’
O sırada etrafına dikkatlice göz gezdiriyordu. Tam olarak görme denemezdi. Daha çok onları hissediyordu. Yine de bunlar ufak detaylardı.
Üç şaşkın dangalak ona bakıyordu. Bu düzeni oluşturanların da ona şaşkın şaşkın baktığını göremeyecek bir konumda olduğundan onlar hakkında hiçbir yorumda bulunamadı. Diğer tarafa baktığında ise teke tek dövüşen yaşlı adamla alev kullanıcısını gördü. Onlara oldukça yakın bir yerde ise teke tek dövüşleri sürmekteydi yaşlı adamla. İkisi de dikkatini birbirlerine vermişlerdi.
‘Herneyse bunlar benim sorunum değil. Şimdi, sevimli ruhcuklar bakalım nerdesiniz?’
Kendisi ruh enerjisi kullanarak bu düzenin kontrolünü almıştı. Bu sebepten ötürü rahatlıkla ruh enerjisiyle ruhunun olduğu yere tüketeceği ruhları gönderebilirdi. Tabii önce ruhları bulması lazımdı. Neyse ki kısa bir arayışın ardından ruhların bu figürün kafasında olduğunu keşfedebilmişti.
O sırada tabii kendisi de boş durmadı. Normaldeki hızından birkaç kat daha hızlı şekilde aralarından birini ezmek için yumruk attı. Yumruğu, Usta aleminde olan uzmanlar olmalarına rağmen tepki verebileceklerinden çok, çok daha hızlıydı.
Yine de küçük bir tepki aralığı bulmayı başardılar. Bu aralıkta da kendilerini korumak için yatkın oldukları elementlerden küçük ama sağlam bir bariyer oluşturdular.
GÜM!
Sonunda yumruk çarptı ve üçü de mağaranın girişine kadar geriye fırlayıp duvara çakıldılar. Köylüler donakaldı. Üç Usta alemini tek yumrukla geriye fırlatmıştı!
Usta alemi neydi? Dehşetengiz bir alemdi. Herkes bilgeye kadar ulaşırdı. Fakat çok azı Usta olurdu. Bunun potansiyelleri de dahil olmak üzere bir sürü sebep olmasına rağmen en büyük sebeplerinden birisi Usta ile Bilge arasındaki sınırın çok kuvvetli olması ve aralarında da uçurum farkı olmasıydı.
Öyle ki burada toplananların çoğu eskiden usta olmasına rağmen bilgeye kadar gerileyen gelişimleri nedeniyle toplu güçleri bile en fazla ustaları bastırabilirdi.
Şimdi ise birden bire figür normalden çok çok daha dehşet verici bir güç sergilemişti. Nasıl şok olmazlardı?
Tabii şok olmalarının başka bir sebebi ise böylesine dehşet verici gücü ancak bir Kabus soyuna sahip birisi kontrol ettiğinde çıkarabileceklerini bildiklerindendi. Burada hemen hemen herkes zamanında bir kabusun altında çalışmıştı. Nasıl olur da bu güçteki artışın sebebini anlamazlardı?
“Kim? Kim bize yardım edecek kadar cömert?”
Diye mırıldandı sevimli bir orman elfi. Diğerlerinin de benzer düşünceleri vardı. Ve biraz da korkuları. Yine de şu an onları yenmek için bir fırsatları vardı. Bu sebeple oldukça heyecanlılardı.
Fırlatılan üçlü de benzer bir şok halindeydiler. Normalden katlarca güçlenmişti. Üçünün aklında ortak bir soru vardı.
“Bu nasıl mümkün olabilir!?”
Rüzgar kullanıcısı, öfkeyle haykırırken ortak düşüncelerinin sesi oldu. Daha az önce onu yenmenin eşiğindelerdi. Emindi rüzgar kullanıcısı. Fakat ne olduysa birden bire figür dehşetengiz bir güç kazandı ve tepki bile veremeden geriye savruldular. Üstelik hiç biri bunun sebebini saptayamıyorlardı!
Üçü açıkça beklenmedik bu değişimden korkmuştu. Öyle ki aralarından biri kaçmayı bile düşünüyordu.
Noah ise onları izlerken yüzündeki sadistik gülümsemenin bilinçsizce oluşmasına engel olamadı. Onlara doğru bakarken yeni bir saldırı dalgasının başlayacağını düşünen üçlü kendini korumak için tetikte bir hal almıştı.
Fakat figür onun yerine hepsini şaşırtacak bir şey söylemişti.
“Hey, gerçekten hiç birinizi öldürmek istemiyorum. Bu düzenin içinde biriken ruh miktarı soyumun tamamen uyanmasına yeter de artar. Bu yüzden size yaşama şansı veriyorum. Şu rüzgar kullanıcısı ile, bana enerji topları atan o kadın; teklifim size. Diğer ikisini öldürürseniz ve size mühür yerleştirmeme izin verirseniz, yaşamanıza izin verebilirim.”
Noah’ın teklifi tek kelimeyle aşırıydı. Hayatta kalmaları için adeta hayatlarından vazgeçmelerini istiyordu. Mühürün ne olduğunu burada hemen hemen herkes bilirdi. Düpedüz kölelikti. Hatta bazı mühürler vardı ki kölelikten beter bir hale sokuyor, düşüncelerini dahi etkiliyordu.
Rüzgar kullanıcısı bunu düşünmeden direkt aklından çıkartırken, enerji topları atan kadın tereddüde düştü. Daha önce korkudan kaçmak üzere olan da bu kadından başkası değildi zaten!
“Cidden böyle bir teklifi kabul edeceğimizi mi sanıyorsun, seni canavar!?”
Noah, rüzgar kullancısına bakarken istemsizce aptallığına güldü. Şu ana kadarki kararları oldukça akıllıca olmasına rağmen, dar görüşlülüğü yüzünden ölüm fermanını imzaladığından haberi yoktu.
Noah, kontrol ettiği figürün de tıpkı kendisi gibi sırıtmasına izin verdi ve tüyler ürperten o gülümseme günyüzüne serildi.
“Öyle mi? Heheh. Bende bunu söylemeni bekliyordum. Artık pişmanlık duymadan sizi öldürebilirim! Ah- bir saniye. Biriniz farklı düşünüyor gibi.”
Aniden öne çıkan kadını gören Noah onu izlemeye devam etti. Rüzgar kullanıcısı şok oldu. Diğerleriyle hiçbir ilişkisi olmayabilirdi. Fakat rüzgar kullanıcısı aslında kadına karşı oldukça yoğun hisleri vardı. Arkadaşlık ve belki de daha ötesi…
Onun aniden öne çıkması o düşüncenin olmasından korktu.
“Özür, özür dilerim çocuklar. Ama siz de farkındasınız değil mi? O, onu yenemeyiz…”
Konuşurken korkudan sesi titriyordu. Devam etmeden önce alt dudağını ısırdı. Dudağından hafifçe kan süzülürken devam etti.
“…Umarım, umarım bir sonraki hayatınızda iyi bir yaşamınız olur. Özür dilerim. Ölümün Gülümsemesi!”
Hızla yüzünde gülümseyen bir maske oluştu. Oldukça kaba tasarıma sahip bir maskeydi. Hatta maske demek tam doğru olmazdı. Yüzü net olarak görünmesine rağmen masmavi bir mana tabakası yüzünü sarmıştı. Sadece bir sırıtışlık alan açıktı.
Bu teknik onun kan ve terle geliştirdiği kendine özgü tekniklerdendi.
Noah ilgiyle onu izlerken aynı zamanda ruhların çoğunun ruh sarayına girdiğine emin olmak için son kez denetliyordu.
‘Bir usta ruhu ve geri kalanlar genellikle bilge ruhu. İyi hasat. Bu sayede soyumu tamamen uyandırabilirim. Hatta ruh sarayımı bile onarabilirim.’
Sevinçle kendi kendine düşündü. Soyu şu an bir tür orta çaplı uyanış gerçekleştiriyordu. Eğer yeterli ruha şu an ulaşamasaydı, tamamen uyandırması imkansız derecede zor olurdu. Neyse ki yeterli ruha ulaşmıştı ki artık endişe etmesine gerek yoktu.