Zanaatkâr Teknobaz
Eğer Benimle Evlenirsen (2. Kısım)
Zanaatkâr
Teknobaz – 12. Bölüm: Eğer Benimle Evlenirsen (2. Kısım)
Eleonora en başından beri Kars’ın Varis Dükü’nün sırf çekiciliğinden
ötürü Nargoz’a kadar geldiğine inanmamıştı. Ama yeni koca adayının
imparatorluğun bile almaya cesaret edemeyeceği şeye göz koymasını hiç
beklemiyordu.
“Bunun üzerine bayağıdır düşünüyordum ve biz tam birbirimiz için
yaratılmışız. Günümüz Arkadya’sında seninle evlenmeye cesaret edebilecek tek
kişi benim. Yalnızca ben seni mahkumiyetinden kurtararak Nargoz’un onurunu
zedelemeye razı gelirim ve almayı çok istediğin o intikamı almanı
sağlayabilirim. Aynı zamanda sen de bana Gözyaşı’nı ele geçirmemde yardım
edebilirsin. Ne dersin?” diye sordu Kilian, Eleonora da çapkın Varis Dük
hakkındaki dedikoduların doğru olmadığını fark etti.
Anke von Karsten-Rulweil’in nişanlısısın, Arkadya’daki hiçbir kadın
seninle evlenmeye cüret etmez, benim haricimde tabii ki. Neden imparatorluk
prenslerinin bile istediği biriyle olan ilişkini bozmak istiyorsun anlamıyorum.
Ama o konuda haklısın. Şimdi esas soruya dönelim, Gözyaşı’nı nasıl kullanmayı
düşünüyorsun? Kan soyundan gelenler bile onu kullanamıyorken, bir ergen insan
nasıl kullanacak?” diye karşılık verdi Eleonora.
Doymak bilmez açlığından ötürü medeniyetleri yok etmiş canavar bir ırk
olan yarasaların özel bir yeteneği vardı: ölümsüz hayatları boyunca hepsi bir
Kan Yaşı döküyorlardı.
Kan Yaşı, bir yarasanın hayatı boyunca elde edeceği en büyük büyü
gücünün üç katını içeriyordu. Tıpkı kutsal bir taş gibi, Kan Yaşı da sahibinin
ulaşacağı sınırı tam olarak hesaplıyor ve bunu üçe katlıyordu.
Yaş dökmek kolay bir iş değildi ve bir yarasanın en içten duygularını
ortaya dökmesini gerektiriyordu. Ne ilginçtir ki teorik olarak bu Yaşı, sahibi
dışında herhangi biri kullanabiliyordu. Ama muazzam miktarda yaşam gücü çektiği
için insanlar ve kan soyundan gelenler bunu başaramıyordu.
Kadim zamanlarda yarasalar birbirlerinden zorla yaş çıkarmaya çalışmış
ve başarısız olmuşlardı. Ancak gözyaşı döktüklerinde bütün insan duygularından
arınıyor, buz gibi soğuk ve barbar ölüm makinelerine dönüşüyorlardı.
Ebedi Gece esnasında hâlâ bilinmeyen sebeplerden ötürü Yarasa
Hanedanlığı’nın En Büyüğü Kalarac gözyaşını döktü ve bunu kan soyundan gelen
ilk vasallarına emanet etti. Ve gizemli bir şekilde geri çekilerek yaşı geride
bıraktı.
“Benim bedenim özel ve gözyaşının olumsuz etkilerine dayanabiliyor. Ama
bunu ele geçirmeden önce ilk olarak...”
“Oliver’ın desteğini almalıyız veya beni Nargoz Kraliçesi yapmalıyız,”
diyerek Kilian’ın sözünü tamamladı Eleonora. Ve ikilinin yatakta uzanıp
böylesine samimi bir şekilde etkileşime girdiğini gören Ailith, Kilian’ın
birkaç dakika önce pencereden gizlice içeri girdiğine inanamadı.
“İşte burada devreye ben giriyorum. Senin güçlerin muhtemelen
benimkileri aştığı hâlde, yalnızca ben hem seni kraliçe yapma yeteneğini
sunuyorum, abinin kafasını ezmeden alamayacağın bir koltuğu veriyorum.
Sana tacı ve tüm yetkisini sunuyorum. Ülkeyi ve iki yüz milyon
vatandaşını. Sonunun Oliver gibi olmasını önleyecek planları yapıyorum ve sana
istediğin gibi yaşama özgürlüğünü tanıyorum. Ancak sana sunamayacağım tek şey
bir erkeğin gerçek aşkı ve mutlak sadakati, çünkü kesmem gereken çok fazla
fatura ve tırmanmam gereken koca bir merdiven var.
Bütün bunları bildiğin hâlde benimle evlenir misin?” Bu sözler
Eleonora’nın zihinde şimşek gibi çaktı ve zincirlerini çekiştirerek yüzünü
Kilian’ınkine yaklaştırdı, neredeyse dudak dudağa geleceklerdi.
“Nasıl bu hâle geldiğimi sormayacak mısın?”
“Bilmeme gerek yok. Ama anlatırsan dinlerim.”
“Peki ya önceki evliliklerim ve ailemizin öfkesinin kökeni?”
“İşin özünü biliyorum. Ama anlatırsan dinlerim.”
“Peki ya güven? Bir yılana nasıl güveneceksin?”
Bu sefer Kilian durdu ve Eleonora’ya hayatında gördüğü en çekici
şekilde güldü.
“Tıpkı benim gibi olduğunu fark edecek kadar tanıyorum seni.
Kırılmışsın, doğru. Duygusuzsun, doğru. Ama hainlik yapsan bile, sana karşı
samimi olan birine asla dişlerini geçirmezsin. O zaman korkacak hiçbir şeyim
yok.” Bu sözler ağzından çıkar çıkmaz Kilian, Eleonora’nın gözlerinde bambaşka
birini gördüğüne yemin edebilirdi. Bu hissiyat bir saniyeden bile uzun sürmedi
ve prenses dört yıl sonra ilk defa gülümsedi.
“Pekâlâ, o zaman bu büyü karşıtı zincirlerin anahtarını ve benimle
evlenme iznini abimden alabilirsen elim senindir,” diye yanıtladı Eleonora ve
Kilian’dan uzaklaştı.
“Ailith, artık Varis Dük’ün bütün emirlerine uymalısın ve ona istediği
her şekilde yardım etmelisin,” diye ekledi Eleonora gözlerini kapatarak. İnsan
formuna geri bürünen Ailith, çatlak duvardan çıktı ve sanki hiçbir şey olmamış
gibi Kilian’ı selamladı. Ancak Kilian elini sallayarak onu kovdu.
“Uzun zamandır gözüm üzerindeydi ve dersime çalışıp geldim. Eğer her
şey plana uygun giderse, avcı efendine gerek kalmayacak. Ancak gücü ve bilgisi
işe yararsa, sana haber veririm,” dedi Kilian, ayağa kalktı ve moleküllerine
ayrılıp odasına geri döndü.
Kilian gider gitmez Ailith hanımına döndü, gözleri şaşkın şaşkın
bakıyordu.
“Hanımım bu hiç akıllıca değil. Avlanmaya devam ettiğimiz sürece en
kötü ihtimalle bir yıl içerisinde zincirlerinizden kurtulacak güce sahip
olacaksınız. Oliver konusuna gelince, ben buradayken size nasıl zarar verebilir
ki? Bu Kilian denen adam insanların hisleriyle oynuyor ve en az babası kadar
kurnaz. Ona güvenemezsiniz,” hoplayan göğüsleri ve sıktığı yumruklarıyla
Ailith, Eleonora’nın yanına geldi ve gerekçelerini sundu.
Ama genelde sadık hizmetkârının tavsiyelerine uysa da Eleonora bu sefer
başını salladı.
“Ailith, en büyük derdimiz ne?”
“Dünyamızın samimiyetten yoksun olması.”
“Doğru, ne kadar çabalarsak çabalayalım, bizlere samimi şekilde
davranacak birini asla bulamıyoruz. Onun hislerimle oynadığını söylüyorsun, ama
Kars’ın kaynakları, Nargoz’un şu an içinde bulunduğu sıkıntı ve birkaç plan
sayesinde Oliver’ı Gözyaşı’nı vermeye zorlayabilir. Ancak onun yerine bana
gözden çıkarılabilir olduğumu hissettirmeyi seçiyor. O zaman ben de bu iyiliğini ona bir fırsat
tanıyarak ödeyeceğim,” diye yanıt verdi Eleonora ve hanımının güldüğünü gören
Ailith, tartışmaya devam edemedi. Gülmeyeli ne kadar zaman geçmişti?