Zanaatkâr Teknobaz
Keşke Zaman Dursa
Zanaatkâr Teknobaz – 17. Bölüm:
Keşke Zaman Dursa
Kırmızı ışık Oliver’ı aydınlatırken gözleri yuvalarından fırlayacakmış
gibiydi. Kan kırmızısı bir mızrak çağırıp Kilian’ın üstüne atıldı, boğazını
hedefledi. Ancak ona yaklaşırken Kilian elini kaldırdı, Kathrin’in sikildiği
görüntüleri oynatan bir kayıt aynası çağırdı. Ancak bu sefer siken Kilian
değil, Oliver’ın çok iyi tanıdığı üç kan soylusuydu.
Bu video Oliver’ı tökezletti ve yüz üstü yere düştü.
“Yalancı!” diye gürledi ve Kilian yatağın üstünden gülüp yanıt verdi:
“Pek sayılmaz. Bu benim, güç zırhımı kullanarak kopyalarımı yaratıp o
üçünün görüntüsüne büründüm. Benim suçum yok. Karın dörtlü yapmak istedi,”
diyerek iç çekti Kilian ve ayağa kalktı. Kendine gelen Oliver, Kilian’ın hain
komplosunu fark etti.
“Biri kardeşi, diğeri anne tarafından kuzenin ve sonuncusu da Nargoz’un
en güçlü düklerinden birinin oğlu. Bu Üç Varis Dük’ün de babaları devletinde
muazzam bir güç sahibi. Oliver, karısını sikmiş olsalar bile nasıl olur da
hepsinin kellesini alıp babalarına yollarsın?? Resmen iç savaş başlattın.”
Kilian başını salladı, Oliver’ın mevzuyu anlamamasına üzüldü.
Oliver, Kilian’ı baştan aşağı süzdü ve sordu, “Ne yaptım? Ne ara?”
Durum zaten kontrolden çıkmıştı ve kırk yıllık hayatında Oliver daha önce hiç
bu kadar kafası karışmış hissetmemişti.
Prensin önüne çömelen Kilian, omzunu tuttu ve cevapladı:
“Muhafızlarımın nerede olduğunu hiç merak etmiyor musun? Yanımda olmasalar bile
beklemede kalmaları gerekiyordu. Ama hiçbir yerde yoklar. Çünkü onları o üçünü
yollamaya gönderdim. Videoyu ayarlar ayarlamaz kafalarını kesecekler ve
babalarının köşklerine yollayacaklar.
Aynı zamanda videoyu bütün Arkadya izlesin diye anonim bir fira hesabı
da açtım. Artık kimin, neden ve nasıl yaptığının hiçbir önemi yok. Kırk sekiz
saat içinde üç dük de ayaklanacak ve seni devirecek,” diye açıkladı Kilian. Ve
bunu kaldıramayan Oliver boynunu tırmıklayıp şüphe içinde başını salladı.
“Aptal. Yirmi iki yıl önce İmparatorluk Akademisi’nde Klaus üzerinde de
benzer bir numara denemiştin, o zamanki kız arkadaşını kullanmıştın. Ama onun
yerine Klaus hem seni hem de onu sikmişti. Bu yüzden sıkı dost oldunuz. Bu
hikâyeyi ve itibarımı bildikten sonra nasıl böyle bir şeye hazırlanmayayım?
Gerçekten yeni hamleler öğrenmen lazım,” dedi Kilian, Oliver’ın en gizli
sırrını ifşalayarak. Klaus’un seks oyuncağı olduğu üniversite günlerini
hatırlayan Oliver, dudaklarını ısırdı ve gözlerini kapattı.
“Şu an ağlayıp iç çekmenin sırası değil. Sen bir prenssin, porno
yıldızı değil. Kraliyet hanesinden olduğundan, Kan Meclisi’nin dans eden
üyeleri bunun farkında olmasa bile Veidt hanesi, Arkadya’nın aristokrasi
cemiyetinin gülünç kaynağı oldular.
Hadi bu büyük bir sorun değil. Ama hatırladığım kadarıyla yedi Büyük
Emir’deki bütün yasalar ahlak, onur ve şeref üzerineydi. Bu gece çiğnediğin
yasalardan ötürü, asiler seni öldürmezse, İmparator Niklas öldürür. Yani
Olivercığım, hanenin hayatta kalması için tek bir seçeneğin var: bana tamamen
teslim olmak. Her türlü ölü sayılırsın, ama en azından Veidt hanesinin mirasını
koruyabilirsin.” Kilian’ın sözleriyle uyanan Oliver, acı acı iç çekti ve yerde
secde etti.
“Dileğiniz benim için emirdir.”
...
O gün Nargoz’un kanlı tarihinin en kanlı günüydü, kraliyet ailesi bütün
Kan Meclisi’ni katletti ve Kilian’ın muhafızları da savaşan düklerin
kellelerini getirdi.
O gün Kilian’a Eleonora’nın büyü karşıtı zincirlerinin anahtarını veren
Prens Oliver, Nargoz halkından özür diledi ve hanesinin başarısızlığının
bedelini ödemek için 1000 at tarafından ölene dek ezildi. Kathrin halkın
gözünün önünden kayboldu, Eleonora’nın yanında sıradan bir hizmetçi oldu ve
meclis tarihi boyunca ilk defa bir Kraliçe’ye taç giydireceğini açıkladı.
Eleonora bir kan kuklası daha kullanarak bunların tamamını gizli gizli
izledi. Oliver’ın acı ölümü ruhunu rahatlatmış olsa da onu çabucak unutmuştu.
Yanında Ailith’le birlikte Yarasa Kulesi’nin tepesinde duran Eleonora
bütün Nargoz’u süzdü. Ailith, Kilian’ın Kalarac Gözyaşı’nı almak için hanımına
ihtiyaç duymadığını daha yeni anlamıştı. Ancak yine de anahtarı geri getirip
Eleonora'yı zincirlerinden kurtarmıştı.
“Efendim, geçmişteki kadar güçlü olmasanız da bu toprakları terk edecek
kadar güç kazandınız. Ne yapalım?” Ailith, Eleonora’ya bu soruyu sorarken onun
gözleri alttaki manzaraya kitlenmiş hâldeydi.
Gece çökmek üzereydi ve bu da Eleonora'ya Kilian’la olan buluşmasını
hatırlattı. Artık eskilerden kalma gibi görünen, yemyeşil bir elbise giyen
Eleonora, tacını takmamasına rağmen bir kraliçenin zarafetine sahipti. Yine de
gözlerinden endişesi okunabiliyordu.
“Acele etmeye gerek yok. Bu dünyada ezici bir fehl varlığı var. Hayatım
boyunca hissettiğim her şeyden daha kalın. Eğer Fehl Prensleri ve Derebeyleri
bu dünyaya büyük yatırım yaptılarsa, planlarının ne olduğunu öğrenmemiz gerek,”
ama kelimeleri mantıklı gelse de Ailith bunların bir bahane olduğunu düşünmeden
edemedi.
...
Nargoz’daki bütün detaylarla ilgilenen Kilian, Gözyaşı’nı almaya
hazırdı. Ama ilk önce Eleonora'yla buluşması gerekiyordu. Odaya girer girmez
Kilian, yeni Muhterem Yetim’i vannorin hâlinde görünce şaşırdı. ELeonora
dönerek Kilian’ı karşıladı, yalnızca göğsünün yarısını açıkta bırakan siyah bir
korse giyiyordu.
Odaya ağır bir sessizlik çöktü ve Eleonora mor yılan saçlarıyla
tıslayarak bunu bozdu.
“İstediğini aldın. Ben olsam da olmasam da Nargoz senin. GÖzyaşı’nı ele
geçirdiğin anda, eğer kullanabilirsen, burayı kalen yapabilirsin.
İnsanların canavarlardan hoşlanmaması gayet doğal; benimle evlenmene
gerek yok. Yardımcı olduğun için seninle yalandan evlenebilirim ve hatta sana
gücenmem, yoluna da çıkmam,” dedi Eleonora, kızıl gözleriyle Kilian’a bakarak.
Gülmemek için kendini tutan Kilian, üstüne doğru yürüdü ve onu hiç
uyarmadan dudaklarına yapıştı. İrkilen Eleonora, Kilian’ın göğsüne yaslandı,
ama Kilian ellerini pullu beline attı ve öne eğildi. Kilian tarafından
kucaklanan Eleonora direnmeyi bıraktı ve diliyle dudaklarını kullanarak ona
nazik öpücükler vermeye başladı.
Öpüşmeleri sanki sonsuza dek sürdü, ardından Kilian, Eleonora’nın
gözlerine baktı.
“Canavarlar sadece içimizde yaşarlar. Gerisi yalnızca farklılık
meselesi. Delirmiş bir insanla aynı yatağı paylaşmaktansa güvenilir bir
canavarı kraliçem yapmayı yeğlerim. Ve sırların olduğunu biliyorum, ama kimin
yok ki? Ben buraya hizmetçi almaya gelmedim. Yalnızca güvenebileceğim ve
hayatımı emanet edebileceğim birini arıyorum. Peki ya sen Eleonora? Sen ne
istiyorsun?” diye sordu Kilian yüzünde nazik ve akılları yatıştıran bir
tebessümle. Onunla göz göze gelen Eleonora, belki de ebedi lanetini bozabilecek
kişiyi bulduğunu hissetti. Bencilliği ağır bastı ve Kraliçe gülümsedi.
“Şu anda zamanın donmasını,” diye yanıtladı ve Kilian yeniden
dudaklarına yapıştı.