Zanaatkâr Teknobaz
Fehl Olarak Yeniden Doğmak
Zanaatkâr Teknobaz- 21. Bölüm: Fehl
Olarak Yeniden Doğmak
Lukas çok sıkıcı bir hayat sürüyordu. Ostria’nın aynı isimli
başkentinde doğmuş, yedi yaşında annesine ve kız kardeşine bakmak zorunda
kalmıştı. Orloth Krallığı, halkı dört sınıfa ayırıyordu. En düşük sınıftan en
yükseğe doğru: köylüler, zanaatkârlar, tüccarlar ve yöneticiler.
Köylüler kendilerinin olmayan tarlaları işliyordu veya üzerlerinde
hiçbir haklarının olmadığı alanlarda avlanıyorlardı. Yıl sonunda
kazandıklarının %35’ini derebeylerine ve diğer %35’ini de devlete ödemeleri
gerekiyordu, geriye harcayabilecekleri yalnızca %30 kalıyordu. Zor hayatlar
sürdüklerini belirtmeye gerek dahi yoktu. Eğer Dra yemek ihtiyaçlarını
azaltmamış olsaydı, çoğu açlıktan ölürdü.
Zanaatkâr ve tüccarlar daha az vergi ödüyordu, vergi zanaatkârlar için
%32 ve tüccarlar için %30’du. Ama yalnızca asiller toprak sahibi
olabildiğinden, vergi ödemeleri gereken bir “derebeyleri” vardı.
Üstlerinde tıpkı adlarından da anlaşılabileceği gibi aristoklara ait
büyük işletmeleri ve fabrikaları işleten yöneticiler vardı. Eşsiz mevkilerinden
ötürü yalnızca devlete %25’lik bir vergi ödüyorlardı ve servetleri nesiller
boyunca biriktiğinden halkın geri kalanından ayrılıyorlardı. Ancak halk olduğu
yerde saymaya devam ediyordu.
Bunlar kayıtlardaki dört sınıftı. Hepsinin altında beşinci bir sınıf
daha vardı: kanunsuzlar.
Kanunsuzlar yemek zincirinin en dibindeydiler, hiçbir kayıtlı gelir
kaynakları yoktu. Dilenciler, hırsızlar, sakatlar, köleler ve fahişeler, hepsi
bu sınıfa aitti. Lukas’ın ailesi nesillerdir yöneticilik yapıyordu. Servetleri
asil efendilerininkiyle aşık atamazdı, ama yine de iyi yaşıyorlardı.
Ne yazık ki babası kumar bağımlısı bir ayyaş olduğundan onları
batırmıştı. Başka hiçbir seçeneği kalmayan Lukas da gasp etmeyi öğrenip böyle
hayatta kalmıştı. Hırsızlığın cezası ilk yakalanmada tırnak koparılması,
ikincisinde parmağın kesilmesi ve üçüncüde de elin kesilmesiydi... Tabii eğer
üçüncü kez hırsızlık yapabilirse.
Bu yüzden yasalar, hırsızların çok becerikli olmasını gerektiriyordu.
Lukas yalnızca bir tırnağının kopmasıyla hayatta kalmıştı. Ama çoğu durumda
hırsızlık evi geçindirememeye başlardı ve başka suçlara yönelinirdi. Suçtan
suça atlayan Lukas, on iki yaşında bir suikastçı mezhebine katıldı: Issız Bıçak
Mezhebi.
Dört yıl boyunca öldürme sanatları eğitimi aldı, sevdiklerinden
sakladığı etkileyici büyülü beceriler gösterdi. On altı yaşında Küçük Casus
olarak suikast görevleri üstlenmeye başladı ve iki yıl sonra en iyilerinden
biri oldu.
Küçük Casusluk basit bir iş değildi ve anında asillik unvanı
alabilirdi. Ama halktan olanların büyücü olarak büyümesine izin verilmiyordu.
Eğer büyülü yetenekleri olduğu ortaya çıkarsa, hükümet onlara iki seçenek
sunuyordu:
1) Akrabalarını terk edip büyü eğitimi almak.
2) Ölmek!
Doğal olarak çoğu kişi ilk seçeneği seçiyordu.
Ancak Lukas daha da şanssız olabileceğini düşünmemişti. Vikontun tek
çocuğunu öldürme görevi ona verilmişti!
Bu bir tuzaktı. Görevin sonu çok kötü bitti, altı Küçük Tapınakçı
pusuya yatmıştı. Ortalama bir Küçük Tapınakçı, bir Küçük Casusa denk olamazdı,
ama aradı boşluk çok açıktı. Sonuçta
Küçük Casuslar, büyü yapmak ve büyü yapma hızı konusunda oldukça sınırlıydı.
Lukas yine de pusudan kaçmayı başardı ve sağ çıktı, berbat bir
hareketti. Mezhep başarısızlığı için onu suçladı ve oracıkta bağırsaklarını
çıkarıp onu bir Fehl İblisi çağırmak için kurban etti!
Üzülmüştü!
Hem de çok üzülmüştü!
Kurban ateşinde kül olurken, sırf üzüntüsünün kaderini
değiştiremeyeceğini biliyordu. Son anlarında o olmadan açlıktan ölecek kız
kardeşi ve annesini düşünüyordu.
Ne berbat bir hayat.
Lukas’ın eti yanıp kül oldu, geriye etrafında Kara Büyü dolanan bir
iskelet kaldı.
Çoğu kişinin inancının aksine Kara Büyü’nün Fehl Büyüsü'yle hiçbir
alakası yoktu. Bu delilik ve olumsuzluktan güç alan, kullanıcıyı yok eden bir
sanattı. Öfke, keder, nefret, fedakarlık, delilik, bunların hepsi Kara Büyü'yü
güçlendiren kuvvetlerdi. Ve her ne kadar güçlü olsa da yüksek seviye asiller
için hiçbir çekiciliği yoktu.
Doğal olarak hükümet de bunu ağır şekilde yasaklamıştı. Ancak bu
doğaüstücülerin ve büyücülerin gizli gizli bu sanatı çalışmasına engel
olmamıştı. Fehl olmayan büyücüler için
Kara Büyü Ritüelleri, Fehl İblisleri çağırmanın tek yoluydu.
Lukas dışında ateşe verilmiş 65 ergen daha vardı, odaya iğrenç bir koku
hakimdi. Bütün fehllerin tek bir ortak noktası vardı, en sevdikleri rakam
altıydı.
6, 66, 666, fehllerle alakalı bütün ayinlerde altılı kurbanlar verilmeliydi.
Kural buydu. Ama bu insanlar anlamıyorlardı. Etkinliğin baş kurbanı Lukas’ın
iskeletinin önünde diz çökseler de doğaüstü ilahiler okusalar da kollarını
yalvarırcasına havaya kaldırsalar da anlamıyorlardı.
Fehller katliamı, yıkımı umursamıyordu. İlk ve öncelikli amaçları her
zaman zevk olmuştu. Zevkin kaynağı ve şekli iblisten iblise değişirdi, ama en
nihayetinde en büyük dürtüleri zevkti.
Bu manzarada zevk falan yoktu. Kendisini katliamlarda ortaya çıkan bir
Fehl İblisi’yle bağlantılı olmadığı sürece ayinin başarısız olması gerekiyordu.
Düşük seviyeli büyücülerin böyle bir yaratığın adını bulmasına imkân yoktu.
Ayinin başarısız olması gerekiyordu... Ama olmadı.
İlahiler ve büyüler söylenirken, Lukas’ın iskeletini saran alevler daha
da parladı, rengi değişti ve turuncudan kırmızıya döndü.
Bu değişimin farkına varan ve ayinlerinin eşi benzeri görülmemiş bir
başarıya ulaştığını düşünen güce aç büyücüler ilahilerini daha da yüksek sesle
okumaya başladılar! Gönülleri mutlulukla doldu, kızıl ateş yeraltındaki ayin
çemberine yayıldı ve fehl enerjisi rüzgârları Lukas’ın iskeletinin etrafında
toplandı!
Alevler, duman, rüzgâr, tüm kuvvetler tek bir darbeyle ilahi okuyan yedi
büyücüyü havaya uçurdu! Hepsi duvarlara tosladı.
Bu esnada bir mucize gerçekleşti. kırmızı ışık Lukas’ın yok olmuş etini
sarıp iskeletinin etrafında yeniden oluşmasını sağladı ve kusursuz bir insan
şeklini aldı. Hatta zaten yakışıklı olan yüzü daha da güzel bir hâl aldı ve
omuzlarına kadar gelen, simsiyah rastalarıyla heykel gibi yontulmuş bir yüz
yarattı.
Yeniden yapılan adam gözlerini açtı, buz gibi bakan, elâ gözleri ortaya
çıktı ve kıvrımlı dudaklarıyla insanın kanını donduran bir görüntüsü vardı.
Kilian oturur hâle geldi, kendisine doğru sürüklenen yedi kara büyücüye baktı.
“Ey fehl efendimiz, hizmetkârlarınız sizi selamlıyor!” Kapkara cüppeler
giymiş yedi büyücü Kilian’a seslendi. Yüzlerinde tebessüm belirdi, ama yeni
vücudu sanki elektrik çarpmış gibi titredi ve gözlerini kapattı.
Etrafı değişti, artık ölü Lukas’ın çökmüş ruhunun önünde duruyordu.
“Bİr isteğin var mı? Mantıklı bir şey istediğin sürece yerine
getireceğim,” diye doğrudan sordu Kilian. Lukas’ın anılarını sindirdiğinden,
deneyimlerinde birçok benzerlik görmüştü. Ayrıca yaşlarının yakın olması da
muhtemelen Ashera’nın yeniden doğumu için onu seçmesinin sebebiydi.
“Üç şey istiyorum. Babamı öldür, kız kardeşimi kurtar ve annemi göm,”
dedi Lukas nazikçe eğilerek, sanki üç gün ortada olmasa evinin nasıl
mahvolacağını biliyordu. Ama bunu duyan Kilian kaşını kaldırdı. “Onları
öldürmemi istemiyor musun?” Bu soru biraz merak içeriyordu.
Lukas belini doğrulttu, doğrudan Kilian’ın gözlerine baktı ve
yanıtladı:
“Gerek yokmuş gibi hissediyorum.”
Kilian bu cümle karşısında onaylarcasına başını salladı ve daha da
parlak biçimde güldü.
“Pekâlâ. Bu gayet mantıklı bir istek.” Tatmin olan Lukas’ın ruhu
kayboldu ve Kilian’ın bilinci ayin alanına döndü. Şu anki çıplaklığından hiç
rahatsız olmadan ayağa kalktı ve diz çöken büyücüye doğru yürüdü.
Altısı Küçük Casus’tu ve liderleri de düşük seviye bir Öz Casus'tu.
Büyü veya yeterli güçte korumaları yoksa bir Öz Tapınakçı’nın saldırısı bir
şehri yok edebilirdi. Ancak Kilian
gözlerini liderlerine çevirdiğinde, biraz bile ilgisini çekmedi.
“Mmm... Yoksa biri ninni mi söylüyor?” diye merak etti Kilian, yedi
büyücü de şaşkınlık içinde gözlerini açtı. Ama onlar bu cümleyi anlayana kadar
tırnakları keskin pençelere dönüştü, sağ eli havayı kesti ve bir yırtma sesi
yankılanıp altı büyücüyü de kıymaya çevirdi.
Öz Casus bu saldırıdan sağ çıkmadı.
Kilian’ın gözleri geriye kalan tek büyücüye, şaşkın, orta yaşlı adama
döndü. Bir adımda karşısına çıktı.
“Kıyafetlerine ihtiyacım var,” dedi Kilian ve büyücüden soyunmasını
istedi. Durumun farkına varan büyücü secdeye yattı!
“Lord hazretleri, lütfen beni bağışlayın! Bizler yalnızca sizin sadık
kullarınız! Eğer sizi gücendirdiysek, lütfen bizi aff-”
*Keser*
Bir yırtma sesi daha yankılandı ve adam daha cümlesini bitiremeden
Kilian’ın pençeleri boğazını paramparça edip tek hamlede işini bitirdi.
“Ortalığı bok ettin, seni pis domuz,” dedi Kilian, adamın bütün işe
yarar eşyalarını çaldı, adam kanında boğulurken Kilian da cüppesini giyip
dışarı çıktı.