Zanaatkâr Teknobaz
Tek Kişilik Ordu (2. Kısım)
Zanaatkâr Teknobaz – 36. Bölüm: Tek
Kişilik Ordu (2. Kısım)
Büyülenmiş ahmaklar birbirlerini parçaladılar, yüz metreden daha uzağa
uzanan bir kan golü yarattılar. En nihayetinde geriye tek bir kişi kalmıştı,
yaraları çektiği acıları gösteriyordu. Kilian adamın boynunu kırarak onu tek
vuruşta gebertti. Ölürken bile yüzünde ahmak bir tebessüm vardı.
Vikont beş bin adamını öylece kaybetti. Gizli keskin nişancılar, efendilerinin
sevgisini kazanacaklarını düşünerek kendilerini yere attılar, ama onun yerine
yere çarparak ceset sayısını artırdılar.
Tek büyüyle beş bin kişiyi öldürdü. Bu büyünün etkisi, karşılaştığı
bütün o yüzbaşıları aşıyordu. En az üçüncü çember olmalı diye düşündüler. Ancak
gerçeğe o kadar da uzak değillerdi. Üçüncü Çember Büyüleri genelde 300 ila 1000
dra arasında tutuyordu. Fakat Kaba Çekim, Kilian’a 2500 draya mal oluyordu ve
bu da en zayıf Dördüncü Çember Büyüleri’ne yakın bir miktardı. Potansiyel bakımından
düşük seviye Dördüncü Çember Büyüsü’ne denkti. Gerçekten fehl ırkına ve
olağanüstü dra rezervlerine yaraşır bir büyüydü.
Daha önce güçlerinin hiç bu kadar hızlı düştüğünü görmeyen yüzbaşları
durumu işlemek için biraz duraksadılar. Durumun farkına vardıklarında kapılara
geri kotular, mikro ileticileri kullanarak uzaktan saldırı emri vermeyi
planlıyorlardı.
Resmen şaka gibiydi, bu düşmana karşı yakın savaşa girmek resmen
delilik göstergesiydi! Savaşmaya gelirken bunu beklemiyorlardı! Öz tapınakçı olarak
ikisi doğal olarak asillerdi, Olaf hanesinin ana üyelerindendi ve hayatlarını
seviyorlardı.
Halktan olanların canının değeri yoktu. Ancak aristokratlarınkine paha
biçilmezdi. Güvenli bir yere doğru kaçarlarken, iki duvar onları umutsuzluğa
düşürdü. İlki mikro ileticilerin çalışmayı bırakıp sinyal göndermelerine engel
olmasıydı. Diğeri de sarayın etrafında kurulan devasa enerji kalkanının
başkalarının girmesini engellemesiydi!
Kalkana toslayan iki yüzbaşı tökezledi ve yere yığıldı. Onlara emir
verecek kimse olmayınca askerler kafa karışıklığına kapıldı ve çoğu da kaçmayı
düşündü.
"OLAF! BEN SENİN KARDEŞİNİM LAN
ŞEREFSİZ! BIRAK İÇERİ GİREYİM!!”
Yüzbaşı öfkeden kıpkırmızı olmuş gözleriyle bağırdı. Bu esnada
yardımcısının gözleri de yaklaşan Kilian ile korku içindeki üstü arasında gidip
geliyordu.
O esnada büyülü aletle güçlendirilmiş bir ses kalede yankılandı.
“Utanmaz it! Ne cüretle evimizde böyle kötü sözler kullanırsın!
Ailemizin verdiği terbiyeyi böyle mi gösteriyorsun? Daha kötüsü düşman kapımıza
gelmiş, sen hanemiz adına canını verip kahraman gibi öleceğine kaçmanın
yollarını mı arıyorsun?!
Seni reddediyorum!” Olaf korkudan titrerken kalesinden bağırdı!
Kilian’ın yaptıklarını gördükten sonra korkuya kapılmıştı! En başta başkente
ulaşmaya çalışmıştı, ama dra hatları çalışmıyordu! Burası onun son savunma
hattıydı, burayı nasıl bir saniyede yarıp geçebilirdi? Resmen şaka gibiydi!
“İşin ucunda canım varken seni düşüneceğimi mi sanıyorsun lan? Piç
kurusu, lanet olsun sana!” diye içten içe söylendi Olaf, ama bacakları hâlâ
titriyordu.
“Sakın korkmayın askerler, düşmanımız dra rezervlerini tüketti, artık
hiçbir gücü yok! Şimdi gücünüzü toplayıp saldırma vaktidir! Kellesini alana
3000 qrafta ve istediği toprağı vereceğim! Ostria’nın, karınızın, kızınızın
hayatta kalması sizlere bağlı!” diye bağırdı Olaf ve kendisinin yanıltıcı bir
versiyonunu yaratmak için ikinci çember büyüsü kullandı.
Sahte Olaf surların tepesine inip birlikleri harekete geçirdi!
Yaptığı hileyi fark eden kardeşi yaşlara boğuldu!
“Olaf! Lanet olası piç! Nasıl bu kadar utanmaz olabilirsin?! Şu
saçmalığı bırak da beni içeri al!” Zavallı piç ağladı. Ama bunu gören Olaf alay
edercesine güldü.
“Ne salak ama. Solucanlara yem olduğunda bu utancın sana yardımcı
olacak mı? Orospu çocuğu, anneni si- hasiktir.” Olaf ikisinin de aynı anadan
doğduğunu ancak o zaman hatırladı ve kendi ağzına şaplak attı. Bu esnada kalan
askerlerin üçte ikisi cesaretini toplayıp kılıcını çekti ve aceleyle Kilian’ın
üstüne atıldı.
Diğerleri Olaf’ın sözlerini benimsedi!
Karılarını ve kızlarını nasıl unutabilirlerdi? Korunmaya ihtiyacı
olanlar tabii ki onlardı!
Ne yazık ki çok geç kalmışlardı.
“Beyinsiz yaratıklar,” diye alay etti Kilian ve ellerini uzatıp
parmaklarını çıtlattı. Et zanaati yetenekleriyle kontrol edilen elleri dönüşüp
etini keskin dikenlere çevirdi.
Dört bin asker üstüne doğru gelirken, düzinelerce dikenimsi kemik
Kilian’ın bedeninden çıkıyor, kollarını kemikten kılıçlara çeviriyordu.
Hayatları boyunca hiç görmedikleri bu manzaraya tanıklık eden askerler,
vikontun onları aldatıp aldatmadığını merak etmeye başladılar.
Ama onları geç, Olaf bile bu değişimi kavrayamadı.
“Bu nasıl bir saçmalık? Kemik hücrelerini kontrol edebiliyor mu?..”
diye kekeledi Olaf, bu gerçeği kabul edemedi. Ama kesinlikle haklıydı. Kemiğin
germ hücresi, kemik kanalları oluşturma amacıyla içine doku alan hücresi,
yoğunluğu ve esnekliği, 3. Seviye Et Zanaatı sayesinde Kilian’ın iskelet yapısı
üzerinde mutlak kontrolü vardı.
Ayaklarını yere vuran Kilian askerlerin arasından fırtına gibi geçti,
canlarını alırken bıçaktan oluşan bir hortum yarattı. Kelleler, beller,
göğüsler, Kilian’ın geçtiği yerde kıyım yaşanıyordu. Salaklar ne olduğunu fark
edene dek 4 bin kişi birbiri üstüne yığıldı. Ancak Kilian durmadı, ortadan
kaybolup kaçan iki bin kişinin karşısında ortaya çıktı.
Hiçbir şey demeden elleriyle onları hedef aldı, sayısız kemik şeklinde
mermi sıkarak hepsinin işini bitirdi.
“Av köpeği gibi yaşayıp kaçak olarak öldünüz. İşte ben insan müsveddesi
diye size derim,” diyerek dalga geçti Kilian ve gözlerini kalkanın önünde diz
çöken iki yüzbaşıya çevirdi. Katliamın vücut bulmuş hâlinin onlara doğru
yaklaştığını gördüklerinde, zihinleri neredeyse çökecek gibi oldu ve Kilian’ın
önünde secde ettiler.
“Efendim, eğer beni bağışlarsanız, size son nefesimi verene dek hizmet
ederim! Oklara karşı kalkanınız olurum, düşmanlarınıza doğrulttuğunuz kılıç
olurum, karşınıza çıkan bütün engelleri yık...” Bağıra çağıra konuştular, ama
daha cümlelerini bitiremeden Kilian yardımcı yüzbaşının kafasını kıymaya
çevirip yüzbaşının boynuna tekme attı.
Gözü o anda kırmızı bir ışıkla parlayıp sonraki seviyeye ulaştığını
duyurdu.
Kilian sonrasında dikkatini enerji totemine çevirdi.
*DAN* *DAN* *DAN*
Drayla güçlendirilmiş toplar ve çeşitli silâhlar Kilian’a doğru ateş
ederken patlayıcı salvolar yankılandı. Elini kaldırıp kendi enerji totemiyle
hepsini engelledi. Son salvo da bitince toz kalktı ve hiç zarar görmemiş Kilian
ortaya çıktı.
“Boyutsal Yarık,” dedi Kilian ve on metre uzunluğunda, koyu mor renkli
bir alanın totemi ikiye bölüp oracıkta yok etmesine sebep oldu. Bunu gören Olaf
umutsuzluğa kapıldı. Ancak ne kadar stres yaparsa yapsın sonu aynıydı. Kilian
boşluğa girdi ve kayboldu.
Olaf’ın salonunda bir anda tekrar yeni ve ufak bir yarık açıldı.
Salonda Olaf, büyüleyici karısı ve işe yaramaz oğlu bekliyordu.
“Selamlar baylar ve bayanlar, hadi ‘Ben bu sikik durumdan nasıl kurtulacağım?’
adlı oyunumuza başlayalım.” dedi Kilian neşeyle ve ortadan kaybolup Olaf'ın
vikontluk tahtında yeniden belirdi.