Zanaatkâr Teknobaz
Kocası Oğlunu, Karısı da Kocasını Satıyor (1. Kısım, +18 Bölüm)
Zanaatkâr
Teknobaz – 37. Bölüm: Kocası Oğlunu, Karısı da Kocasını Satıyor (1. Kısım, +18
Bölüm)
“BABA!” diye bağırdı Olaf ve kendisini
Kilian’ın ayaklarına attı! “Babam, dedem, atalarım, beni bağışlayın lütfen!” Bu
sözler vikontun ağzından çıkarken kızarmış gözlerinden yaşlar aktı ve Kilian’ın
bacağını tutarak ağlamaya başladı!
BAM!
Kilian onu tekmeleyerek yerde yuvarladı. Ortama sessizlik çöktü.
Kilian’ı geç, Olaf’ın karısı ve çocuğu bile Olaf’ın böylesine utanmaz bir şey
yapmasını beklemiyordu. Buraya gelmesinin üzerinden bir dakika bile geçmemişti!
“Kabalık etme,” diye emretti Kilian, yüzünde bir tebessümle ve bu da
Olaf’ın karısıyla oğlunu daha da tedirgin etti. Bundan hiç rahatsız olmayan
Olaf, Kilian’a doğru yuvarlandı, başını yerlere vurarak önünde secde etmeye
başladı.
“Efendim, dileyin benden ne dilerseniz; neyim varsa sizindir! Servetimi
mi istiyorsunuz? Alın sizin olsun! Evimi mi istiyorsunuz? Alın sizin olsun!
Topraklarıma mı göz diktiniz? Umurumda değil, alın sizin olsun! İtiniz,
kanişiniz, kediniz, neyiniz olmamı isterseniz o olurum! Oğlumu satarım,
emrederseniz kendimi bile satarım! Bırakın yaşayayım!” diyerek ağladı Olaf,
kanlı alnını yerlere vurmaya devam ederek.
Aristokraside “çirkinlik” diye bir şey yoktu. Görünüş açısından
erkekler ve kadınlar ya ortalama üstüydü ya da nefes kesici. Tabii ki fehllerle
aşık atamazlardı.
Kare çenesi, sivri burnu, güzelce kırpılmış sakalı ve yemyeşil
gözleriyle, Olaf’ın yakışıklı bir adam olduğu şüphesizdi. Ancak paçalarının
altına kadar inen sarı kılları ona garip bir görünüm katıyordu. Kimse bu kaslı,
1.86 boyundaki adamın bu kadar şerefsiz olacağını beklemezdi. Ancak Kilian hiç
etkilenmedi.
İnsanın hayatı ne kadar iyiyse ondan ayrılması o kadar zordu. Olaf 25
yaşında Ostria’nın vikontu olmuştu ve 31 yıldır burayı yönetiyordu. Ancak 40
yaşından büyük göstermiyordu. Stres ve endişesiz bir hayat sürmesi, gül renkli
yanaklarında hiçbir iz bırakmamıştı. Adamın muhteşem bir hayat sürdüğüne ve
gelecek yılları dört gözle beklediğine şüphe yoktu.
“Hayat olduğu sürece umut da vardır” diye boşuna dememişler. Kilian,
Olaf’ın düşüncelerini mükemmel bir şekilde okudu. Ona göre şerefli ölüm kavramı
yalnızca insanları kendilerini yok etmeye yollamak için vardı. Yani bu felâketten
kurtulabildiği sürece her şeyi tersine çevirebilirdi.
Ne yazık ki bir çıkış yolu bulmak için çabalayan tek kişi Olaf değildi.
Oğlu şaşırıp kalmış hâldeyken, gök mavisi saçları ve gözleriyle nefes kesici
bir güzellik olan karısı Ophelia, Kilian’ın karşısında diz çöktü. DNA
değişiklikleri ve melanin artırıcılar, asil ailelerinin yalnızca çocuklarının
görüntüsünü belirlemesini değil, aynı zamanda sıradan insanlarda bulunmayan saç
ve göz renkleri verebilmesini de sağlıyordu.
Ancak görüntülerini güzelleştirmek konusunda hiç çekinmeseler de yüksek
seviye asiller göz veya saç renklerini değiştirmezlerdi. Neden mi? Soydan
ötürü. Atalarına benzemeleri, Arkadya aristokratları için hayati önem
taşıyordu. Yalnızca düşük seviye asiller “soy sahtekârlığına” başvururdu çünkü
kızlarının veya oğullarının daha iyi talipler bulabilmelerini isterlerdi.
Ophelia resmen zengin koca avcısı kadın tabirinin vücut bulmuş hâliydi.
On dokuz yaşında o zamanlar evli olan vikontu ayartıp ilk karısını öldürmesine
yardım etti ardından vikontes olarak onun yerini aldı, bunların hepsini şeref,
ihtişam, servet ve mevki için yapmıştı. On bir yıl sonra hâlâ çocuksuzdu, ama
Olaf’ın zaten bir varisi ve sağda solda birkaç piçi olduğundan, pek
umursamıyordu.
“Lord hazretleri, Ostria vatandaşları adına size teşekür ederim!” diye
bağırdı Ophelia ve secde etti. Astarlı korsesi vücut kıvrımlarını sarıyor,
Kilian’ı cezbetmek için bilerek ortaya çıkardığı sıkı kalçasını belli ediyordu.
Kilian gülümsedi ve elâ gözleriyle asilzade kadının arkasına baktı.
“Oh? Neden böyle dedin ki şimdi?” Kilian salağa yatarak Ophelia’yı
baştan aşağı süzdü. Vücudunun üzerinde etkili olduğuna inanan Ophelia devam
etti.
“Lord hazretleri, onun boyun eğmesine kanmayın. Bu adam on yıllar
boyunca Ostria halkına terör estirdi, asil, halk ayırmadı her türlü kötülüğü
yaptı! Beni kendisiyle evlenmeye zorlamak için karısını bile öldürdü!”
Ophelia’nın gözlerinden sıcacık yaşlar aktı. Kilian aristokratların oyunculuk
eğitimi almasının gizli bir gereksinim olup olmadığını merak etti.
Bu esnada Olaf’ın oğlunun gözleri fal taşı gibi açıldı. Ancak Olaf
öfkeden kuduruyordu!
“Küçük orospu, bunu ne cüretle yaparsın?!” diyerek hırladı ve sağ
işaret parmağını karısına doğru tuttu. “Efendim, siz bu orospuya inanmayın,
ağzından doğru laf çıkmaz bunun! Sırf mücevheratlarını düşürdüğü için masum bir
hizmetçinin derisini soydurdu! Buna insan demeye bin şahit ister!
Ballandırılmış kelimeler kullanıyor, ben hiç karımı öldürür müyüm?! Efendim, koca
götü ve memesiyle sizi kandırmasına izin vermeyin! Kendinize gelin!” Olaf
kavuşturduğu ellerini ileri geri oynatarak yalvardı.
“Ne komik bir çift,” diye düşündü Kilian, gözleri hâlâ Ophelia’nın
kıvrımlarındaydı. Olaf’ın içi umutsuzlukla doldu. Eğer bu ayaklı vebanın böyle
kolay kandırılacağını bilseydi, birkaç asilzade karısını kaçırıp ona sunardı!
Ne yazık ki çok geçti!
Kilian’ı cezbettiğini düşünen Ophelia başını kaldırdı ve ona
dekoltesini gösterdi.
“Lord hazretleri bu itibarsız suçlamalara karşı kendimi savunmaya
çalışmayacağım. Bu canavarın yalanlarını anlayacağınızı ve Ostria halkına hak
ettikleri adaleti sağlayacağınızı umuyorum. Eğer onlar içinse, canımı bile
veririm!” Bu sözler Ophelia’nın kırmızı, tatlı dudaklarından şiir gibi döküldü.
“Duygulandım,” dedi Kilian ve Ophelia ona doğru yürüdü. Ellerini
kavuşturup omzunu eğmiş hâlde ona doğru yürüyerek, yalandan bir nezaket
sergiliyordu.
Kilian, Ophelia'ya dönmesini işaret etti. En başta direnmeye çalıştı,
ama başka çaresi olmadığından arkasını dönüp kalçasını gösterdi. Kilian hiçbir
şey demeden elini Ophelia’nın fermuarına attı ve yavaşça kıyafetini çıkardı.
“Lord hazretleri...” Ophelia tıpkı bir kedi gibi söylendi, ama
Kilian’ın önünde salınmaktan da geri kalmadı. Olaf gözlerine inanamadı ve karşı
gelmeye hazırlandı, ama bu hareketin canına mâl olacağını düşünüp kendisini
tutarak diz çöktü.
“Zehirli bal küpü hepimizi içine çekiyor,” diye yakındı Olaf. Bu esnada
Kilian da ellerini Ophelia’nın elbisesine attı, dolgun göt yanaklarına elledi.
“Anh... Lordum... Yapmayın...” diye söylendi Ophelia, ama Kilian onu
görmezden gelerek devam etti, elini götünün altına atıp ıslanmış am yanaklarına
götürdü. Başka bir adamın, kocasının karşısına onu soyup vücuduyla oynaması,
azgın kadını çok tahrik etmişti. Ama bacakları titremesine rağmen Ophelia
kendisini Kilian’ın parmaklarına sürtmemek için zor tuttu.
Ophelia’nın am dudakları ve klitorisi arasında gidip gelen Kilian,
amının dışıyla oynadı ve kadın inlememek için kendisini tuttuğu hâlde en
sonunda tüm odada yankılandı ve kadının suyu ellerini ıslattı. Ardından orta
parmağını kadının amına soktu, onu önce yavaş yavaş parmakları, ardından
gitgide hızlandı.
"Ahh... Ahhh... Ahhh!" Nezih dış görüntüsünü daha fazla
koruyamayan Ophelia zevk içinde inledi, Olaf’ın kulaklarını onu utandıracak bir
sesle doldurdu.