Zanaatkâr Teknobaz
"Kaçış"
Zanaatkâr Teknobaz – 40. Bölüm: “Kaçış”
Kabul salonunda yaşananlar bir gizemdi. Ama bu yüzleşmenin sonunda
Kilian, Bjorn’ü camdan fırlattı ve on yedi metreden yere düşmesine sebep oldu. Ancak
başka insanlar ya ölüp ya felç kalacak olmasına rağmen Bjorn yaralı vücudunu
sürükleyip Ostria’dan kaçtı. Jezebel’in insanların şehirden kaçmasını
engelleyen görünmez bariyeri onu durdurmadı.
Bjorn üç saat boyunca umutsuzca kaçtı, arkasında uzun kan izleri
bırakıp peşine düşülmesini kolaylaştırdı. Yine de kimse onu takip etmedi ve
Ostria’nın doğusundaki karanlık bir ormanda bayıldı. Yarım saat boyunca buz
gibi yerde kanlar içinde yattı, yavaş yavaş ölüme gidiyordu. Hades’in kapıları
onu karşılamaya hazırdı, ama o esnada pelerinli bir adam aniden ortaya çıkıp
Bjorn’ün sağında belirdi.
Bu adam Ostria'yı felâkete sürükleyen, gizemli sahte köleciden başkası
değildi. Ölen Bjorn’e baktığında kaşlarını çattı.
“Herhangi bir bilimsel yardım olmadan evriminin sonraki aşamasına
ulaşmış ve virüsü de bambaşka bir seviyeye çıkmak için kullanmış. Tıpkı onun
gibi bir Mahana. Ve seviyesi daha da yüksek olmalı. Minicik Ostria’da iki
tanesini bulacağım kimin aklına gelirdi? Ne umursamaz...” Adam fısıldarken
Bjorn kanında boğuluyordu.
Bütün kemikleri kırılmış, organları ezilmiş ve travmaları vardı, hâlâ
nefes alıp vermesi bile mucizeydi. Bunun sebeplerinden biri eşsiz bünyesi öbür
sebebi de hayatta kalma arzusuydu. Mahanalar şu anda adamın örgütünün en
değerli mücevherleriydi. Onları bulmak için yüzlerce Büyük Elçi salmıştı. Ancak
ince hesaplarına göre Ostria’da bir tane olabilirdi.
Bu yüzden Tamara’yı bulduktan ve virüsü sınamak için Olaf’ın yardımını
aldıktan sonra doğrudan gitmişti, ama virüsün ilerlemesini görmek için
dönmüştü. Orada bunu bir felâketin beklediğini bilmiyordu. En başta birkaç
denek bulmak için içeri girmeyi düşünmüştü, ama bu düşünceden hemen vazgeçti.
Canavarlar tek başlarına yüksek seviye Öz Elçi gücünde olabilirlerdi, ama
yüzlercesi veya binlercesi toplanıp saldırırlarsa onlara yem olurdu.
Hayal kırıklığına uğrayan gizemli adam duruma dair notlar aldı ve
değişiklik yaşanmasını bekledi. Neyse ki karşısına Bjorn çıktı ve bu iyi
haberden ötürü sevinmeden edemedi.
“Şansa veya kadere inanmam, ama karşıma çıkman çok şanslı. Evlat,
Teknokrasi'ye hoş geldin.” Gizemli adam bunu deyip sağ elini uzattı, koyu mavi
bir küp belirdi ve Bjorn’ü minyatür dünyaya çekti. Etrafını gök mavisi bir sis
sardı ve acısını yatıştırıp yaralarını sardı. En azından fiziksel olanları.
...
“Bu mantıklı bir hareket mi?” diye sordu Jezebel, kollarını Kilian’ın
beline doladı ve çenesini omzuna koydu. Onu şaşırtıcı sonuçlar bekliyordu.
“Neden olmasın ki?” diye karşılık verdi Kilian. Olaf’ın deneyimlerinden
Ostria’nın virüs felâketine ve Lukas’ın kız kardeşi Tamara’nın bir köleci
tarafından alınmadığını öğrenmişti. O zaman onu kurtarma işi daha karmaşık bir
hâl almıştı.
Bir köleci olsaydı doğrudan işini bitirebilirdi. Ama sıradan
insanlardan süper insanlar veya canavarlar yaratabilen bir virüs salabilen bir
örgüt mü? İşte bu bambaşka bir hikâyeydi. Tamara’nın eşsiz bünyesi veya
özelliklerinin adamın dikkatini çektiğine şüphe yoktu. Örgütüne yararlı olacak
özellikler.
Tamara olmasa bile, Kilian için bu kişinin kim olduğunu ve ne amaç
taşıdığını öğrenmek hayati önem taşıyordu.
“Biraz araştırma yapmaya karşı değilim. Ama ona nano örümcek vermedin,
Kaba Çekim’le etkilemedin veya beynini sana itaat edecek biçimde değiştirmedin.
Öylece salıverdin. Gelecekte gelip senin sonunu getirmeyeceğinden nasıl bu
kadar emin olabiliyorsun?” diye doğrudan sordu Jezebel. Kilian’ın yarım yamalak
iş yapacak biri olmadığı kesindi. O zaman neden onu camdan aşağı atmadan evvel
Bjorn’ün sadakatini garanti altına almamıştı?
“Bu seviyede virüs yaratabilen bir düşmana karşı şu anki örümceklerimi
kullanmam kendini beğenmişlikten başka bir şey değil. Eğer onlar da bu yeteneğe
sahipse beyni yeniden yapılandırmak anlamsız. Elbette yeni adamlarına körü körü
sadakât aşılayacaklar. Hiziplerinde ne kadar önemli biri olacağını bilmesek de
onlara Bjorn’den şüphe etmeleri için sebep verirsek onlar da zarar
görmeyeceklerinden emin olmaya çalışırlar.
Ancak bunun yerine onlara şüphe yerine ona güvenmeleri için sebepler
verirsek ve intikama ne kadar aç olduğunu gösterirsek... Onu bir kukla olarak
değil de hiziplerinin gerçek bir üyesi olarak karşılamaları küçük bir ihtimalle
de olsa muhtemel. Sonuçta çoğu yeniden yapılandırma işlemi beyinde ufak da olsa
bir hasar bırakıyor. Dalkavuklar için bu sıkıntı değil. Ama gelecekteki elit
üyeler için? Bunu yapmadan evvel iki defa düşünürler.
Bu yüzden vücuduyla oynayamazdım. Onun yerine bunu zihnine
kazıyacağım,” diye açıklama yaptı Kilian.
“Aklına mı kazıyacaksın?”
“Kesinlikle. Viktor’un Klaus’a zarar vermek için Alina'ya zarar
vermeyeceğine inanıyorum.”
"Viktor? Alina? Klaus? Sen neler saçmalıyorsun?” Kilian’ın sözleri
Jezebel’in kafasını yine karıştırdı. Bjorn pek zeki olmayabilirdi, ama salak da
değildi. Dahası uyandıktan sonra hisleri daha da sivrilmişti. En başta
çıldırmış Lena’nın “Lukas”ı kaçırdığını veya daha kötü bir şey yaptığını
düşünüp varoşlarda dolaşıyordu.
Ama yolda birçok şeyin kafasına yatmadığını fark etti. Eğer Lena
kazandıysa, neden hâlâ nefes alıyordu? Gözlerindeki kana susamışlık kimseyi sağ
bırakmayacağını gösteriyordu. Yıkıma bakılırsa ateşli bir savaş gerçekleşmişti,
ama ölen yoktu. Hasta şahitler bile kurtulmuştu. Sadece “Lukas” ve Lena
kaybolmuştu. Bjorn bu yüzden “Lukas”ın yalnızca kazanmakla kalmayıp aynı
zamanda Lena'yı bir şekilde evcilleştirdiğini de düşündü.
O zaman nerede olabilirdi? Cevapları ararken Ostria’da yükselen canavar
dalgası onu vikontun kalesine sığınmaya zorladı. Ancak on bir bin kişinin
cesediyle karşılaşmayı beklemiyordu. Daha önce hiç böylesine kanlı bir manzara
görmemişti. Daha da kötüsü bu bir hayvandan ziyade kurnaz bir adamın işi gibi
duruyordu. Ostria’da “Lukas” dışında bunu yapabilecek güce sahip kim vardı?
Bjorn, Lena’nın savaş gücünü ölçemedi. Ama tek başına eğitimli bir
orduyu yok edebilen bir adam mı? Bu kişi artık insan olamazdı. Ve o esnada
dostunun kimliğinden şüphelenmeye başladı. Eğer “Lukas”ın böyle bir gücü varsa
neden son üç gündür saklanıyordu? Şüphelenen Bjorn kaleye daldı ve içeride
bulacaklarından korkarak ilerledi.
Koyu gri tilki kadının ve vikontun “Lukas”ın önünde diz çöktüğünü gören
Bjorn ikiyle ikiyi topladı ve karşısında duran kişinin arkadaşı olmadığını ve
muhtemelen öldüğünü fark etti.
Artık karşısında soğuk kanlı bir katil duruyordu. Dünyayı keşmekeşe
sürüklemeye meraklı, güce aç bir despot daha çıkmıştı.
Bjorn yumruklarıyla üstüne atılıp alamayacağı cevaplar ararken,
Jezebel, Kilian’ın onu yeniden yapılandırmasını veya doğrudan öldürmesini
bekliyordu. Ama onun yerine onu camdan atmıştı.
Jezebel bu dayağın özel bir anlamı olduğunu biliyordu, bu
anlayamayacağı bir iletişim şekliydi.
“İşin arkasındaki kişinin onu fark edip kurtaracağını nereden
biliyorsun? Şu anda başka bir şehirde olabilir,” diye devam etti Jezebel.
Mantıklı bir soruydu ve Kilian başını onunkine yaslayarak yanıtladı:
“O bulmasa bile örgütünden birisi illa gizli gizli gelişmeleri
izliyordur. Eğer içeridelerse ve yeterince güçlülerse şimdiye bariyeri fark
edip kaçmaya çalışırlardı.
Kaçmadıklarına göre ya dışarıdalar ya da fehllerin yarattığı kargaşayı
üstlerine bildiriyorlar. Bjorn’ün hayatı üzerine kumar oynuyorum. Eğer
buradalarsa ve dışarıdan izliyorlarsa, potansiyelini gözden kaçırmayacaklardır
ve onu alıp geri döneceklerdir.
Eğer değillerse Bjorn’ün ölmesine üç saat, beş dakika yirmi dört saniye
var. Onu son saniyede kurtarabilirsin.”
Kafasında hesaplama yapan Jezebel, geriye yalnızca on saniye kaldığını
fark etti.
“Gitmemi istemediğine emin misin?”
“Son saniyeden önce olmaz.”
“Peki ya sağ çıkamazsa?”
“Yazık olur.”