Zanaatkâr Teknobaz
Bir Efendiye İhtiyacı Var!
Zanaatkâr Teknobaz – 48. Bölüm: Bir
Efendiye İhtiyacı Var!
Şaraplarını yudumlarken on yedi asil sanki beyinlerine iğneler
batırılıyormuş gibi hissetti. Yüzleri kızardı, gözleri kan çanağına döndü.
“U-Uhh! Aaaaahhhh!” Acı içinde başlarını tuttular ve ruhlarında
Kilian’ın minyatür bir versiyonu belirirken çığlık attılar. Bu minyatür
versiyonlara Esaret Lordu deniyordu.
Lila rengi sis, esaret lordlarının etrafında süzüldü, gözlerini açtılar
ve bu hissi tam olarak açıklayamasalar da on yedi asil de bir şey sanki
kendilerinden çalınmış gibi hissetti.
“Ayağa kalkın,” diye emretti Kilian ve on yedi asil de anında
yerlerinden kalktı, ok gibi dimdik duruyorlardı.
“Diz çökün,” yeniden basit bir emirle hepsi dizlerinin üstüne çöktüler,
Kilian’ın isteklerine karşı çıkamadılar. Gözleri bir anda korku içinde fal taşı
gibi açıldı! Şarapta boyun eğmelerini sağlayacak bir şey olduğunu biliyorlardı,
ama Kilian’ın üzerlerindeki kontrolünün böylesine mutlak olmasını
beklemiyorlardı!
“Şimdi beni gördüğünüzü, bu yaşananları unutun, aptalca planınızdan
vazgeçin ve zamparalık yapmaya devam edin. Size ihtiyacım olduğunda haber
vereceğim.” Kilian bunları söyledikten sonra ayaklandı ve odadan çıktı. Esaret
Lordları emri yerine getirdi ve on yedi asilin tamamı odada yaşananları unuttu,
hayatlarının ve ölümlerinin başkasına ait olduğunun bile farkında değillerdi.
Şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar, neden burada toplandıklarını
düşündüler.
“Aslında biraz fazla ihtiyatsız değil miydik?”
“Dük doğru söylüyor. Buranın tadını çıkarmak varken neden minik Olaf’a
zorbalık ediyoruz ki?”
“Güzel konuştun dostum. Nerede kalmıştık?”
...
Bu esnada Kilian, Ostria caddelerinden geçip kaleye döndü, dışarıdan
bakanların onu göremeyeceği bir hızda yürüyordu. Bir dakikadan kısa sürede
kaleye döndü ve odasına geçti. Kilian en başta Ralph’e unvanını Olaf’a
devrettirmeyi düşünmüştü. Bu yalnızca ona Verden dükalığında doğrudan kontrol
sağlamaz, aynı zamanda İmparatorluk Akademisi’ne girerken başa çıkması
gerektiğini bildiği anlamsız sorunları da aza indirirdi.
Sonuçta bir dükün evlatlığıyla vikontun evlatlığı olmak arasında
dünyalar kadar fark vardı. Ancak sonrasında bundan vazgeçti. Bu hareket çok
fazla soru işareti yaratır ve Ostria’ya daha fazla dikkat çekerdi. Tabii ki bu
düklerin ve markilerin Olaf’a gizli gizli kaynak yollamasına engel olmayacaktı.
Ve hayatlarını, hislerini ve hazlarını nasıl kontrol ettiğini
düşününce, Kilian ipleri kontrol etmenin reddedilemez zevkini tattı. Kuklacının
kendisini bu güce kaptırması uzun sürmezdi.
Acaba Kilian da aynı hissi yaşamış mıydı?
Kilian düşman babasını düşünürken odasından bir çatırtı geldi,
dikkatini o yöne verdi. Kapıyı açan Kilian içeri girdi ve Jezebel ile Lena’nın
yatağına oturmuş, ateşli bir tartışmaya girdiğini gördü.
“Memelerin bu kadar büyükken hisler kimin umurunda? Kendini ona yasla,
gerisini o halleder!” diye bağırdı Jezebel, kollarını oynatarak. Bunu duyan
Kilian gözlerini kısarak ona baktı.
“Siz neler saçmalıyorsunuz?” diye sordu Kilian, ikiliyi varlığından
haberdar etti. Onu gören Lena bakışlarını kaçırarak kızarmış yanaklarını
gizlemeye çalıştı. Ancak Jezebel yataktan atladı ve kollarını Kilian’a doladı.
“Zamanlaman mükemmel, ne zaman geleceğini çok iyi biliyorsun. Hadi gel,
buna bayılacaksın.” Vırvır etti. Bu esnada Lena’nın yanakları kıpkırmızıydı.
Kilian ikisine birden baktı ve ortamı okuyunca olayı çözdü.
“Lena eskiden biraz tsundu, ama zebani olunca dere de olmuş. İnsan
formuna döndüğünden beri zebani gibi ilgiye açlık duyuyor ve her gece senin onu
siktiğini düşünerek uyanıyor. Yani bir efendiye ihtiyacı var!” diye açıklama
yaptı Jezebel, Kilian’ı yatağa doğru sürükleyerek.
Bu kadar açık sözlülüğe dayanamayan Lena, Jezebel’e döndü, bakışları
hançer gibi keskindi.
“Böyle demenize gerek yoktu! Beni nasıl biri gibi göstermeye
çalışıyorsunuz?!” Yorganı utanç ve öfke içinde sıkarak hırladı! Bu saatten
sonra Jezebel ona azmış köpek bile diyebilirdi!
Ne yazık ki Lena’nın sözlerinin, neşeli Jezebel üzerinde hiçbir etkisi
yoktu.
“Bana teşekkür etmene gerek yok minik tsundere. Senin türünü herkesten
iyi biliyorum. Ve sorununun tek çözümü de karşında,” diye dosdoğru yanıtladı
Jezebel ve Kilian’ın kasığını tutarak sözlerini vurguladı. Daha önce bir
kadının bu kadar ileri gittiğini görmemiş Lena’nın çenesi düştü, nasıl tepki
vereceğini bilemedi.
En başta böyle hassas bir konuyu konuşacak başkası olmadığından
Jezebel’i seçmiş, onun uzmanlığından faydalanmak istemişti. Ama kadının bu
kadar utanmaz çıkmasını beklemiyordu! Hayır, “utanmaz” kelimesi bile bu kadının
arsızlığını tanımlamaya yetmezdi!
Lena’nın zihnindeki ufak ses, Jezebel’i Kilian’dan ayırmak, bu sapık
kadının yüksek hakimi yozlaştırmasını engellemek istiyordu. Ancak Kilian iç
çekti.
Fehl mutasyonları kişiden kişiye değişmiyordu ve genelde bir kategorisi
vardı. Türler İncelemesi sayesinde bütün mutasyonları ve ürettikleri çeşitli
canavarları öğrenmişti.
Tıpkı fehl iblisleri gibi, fehl canavarlarının da özel benlikleri
vardı. Doğaları gaddar olsa da zebaniler kendilerini yenen kişiye bağlanırlardı
ve içten içe onlarla çiftleşmek isterlerdi. Lena’nın insan şeklini geri
kazandıktan sonra böyle hislere bürünmesi mantıklıydı.
“Y-Yüksek hakimim, yanlış anlamayın. S-Sizden hoşlandığım falan yok.
Sadece...” Lena mırıldandı, bu esnada göz teması kurmaktan kaçınıp
parmaklarıyla oynuyordu. Bu sözler Kilian’ın gözlerini devirmesine neden oldu.
Bundan daha klişe olabilir miydi acaba?
“Gördün mü? Söylemiştim. Sana az evvel işaret verdi. Şu anda iç
çamaşırı ıpıslaktır kesin. Kızın beklentilerini boşa çıkarma,” diye alay etti
Jezebel, Kilian’ın omzuna dokundu ve kırmızı sise bürünüp ikiliyi geride
bıraktı.
Ardından kısa süreli bir sessizlik yaşandı, Lena parmaklarıyla oynarken
Kilian ona doğru yaklaştı.
“Ne yapmak istediğini bilmeyen ve benimle oynamayan kadınlardan
hoşlanmam. Eğer bir şey istiyorsan, sonucu ne olursa olsun açık açık söyle.”
dedi ve Lena’nın çenesini kaldırıp elâ gözlerine baktı.
En başta Kilian’ın elini çenesine koyması, Lena’nın aklını karman
çorman etti. Ama bu sözler yankılanınca, zihni açıldı ve gerginliği yerini azme
bıraktı.
“Öncelikle size bir şey sormam gerek. Ona ne oldu?” dedi Lena, elbette
önceki aşkı Lukas’tan bahsediyordu.
“Daha önce söylediklerim gerçek sayılırdı. Çalıştığı örgütün ihanetine
uğradı ve bir ayin için kurban edildi. Ben de bu fırsatı kullanıp ölmek üzere
olan vücudunu yeni bedenim yaptım, ayin yapanları gebertip Ostria'ya katıldım.
Bjorn’e gelince, güvende ve iyi durumda, sanırım,” diye yanıtladı
Kilian ve Lena’nın çenesine hafifçe bastırıp onu yataktan kaldırıp yanına
oturttu.
Lukas’ın sonunun ne olduğunu az çok bilen Lena, iç çekti. Ama onunla
son bir kez daha görüşmek istemesine rağmen, Kilian’ın yanında otururken aklını
başka yere veremiyordu.
Görünüşleri %80 oranında birbirine benzese de, artık Kilian gerçek
doğasını gizlemediği için, Lena ikisinin arasındaki yakışıklılık farkını
görebiliyordu. Eğer gerçek Lukas ortalama üstüyse, o zaman Kilian ilahi
mükemmelliği temsil ediyordu.
Mantıken böylesine büyüleyici birinin asla tehditkâr görünmemesi
gerekiyordu. Ama Kilian’ın zehirli bakışları büyük bir baskı yayıyor, diğer her
şeyi gölgede bırakıyordu. Bu baskıya yenik düşen Lena sessizce titredi ve bir
saniyeliğine onun elinin boğazını sıkmasının nasıl hissettireceğini düşündü.