Zanaatkâr Teknobaz
Sizden Çocuğum Olsun İstiyorum Efendim! (+18 Bölüm)
Zanaatkâr Teknobaz – 49. Bölüm: Sizden
Çocuğum Olsun İstiyorum Efendim! (+18 Bölüm)
Bu düşünce ortaya çıkar çıkmaz kayboldu, ama kendine geldiğinde Lena,
bilinçsizce Kilian’a doğru ilerlemişti.
Bu hareket onu rahatsız etti. Geçmişte Lena her zaman sistemin tepesine
çıkmaya çalışmış, hiçbir erkekten alçak olduğunu kabul etmemişti. Ama geçirdiği
mutasyon ve savaştan sonra sanki Kilian’ın varlığı ona boyun eğdirmişti. Sanki
gölgesi onu yere mıhlıyor, muhteşem varlığına karşı koymasını engelliyordu.
Daha da kötüsü son birkaç ayda Lena kendisini Kilian’a bakarken bulmuş,
kurnazlığına hayran olmuş ve Kilian kendisine bakmadığı hâlde onu arar olmuştu.
Anlaşılması güç olduğu kadar acınasıydı ve yine de kendisine şeriflik pozisyonu
verildiğinde ne kadar sevindiğini hâlâ hatırlıyordu!
Karşısına çıktığında neden ağzı kulaklarına varıyordu? Neden midesinde
kelebekler uçuşuyordu? Neden otoriter bir çete liderinden beyni uyuşmuş bir
köpeğe dönüşmüştü? Daha da önemlisi, neden gözlerini ondan ayıramıyordu.
Bu sorular Lena’nın aklında dönüp dururken, Kilian yüzünü eğip
fısıldadı, “Ne istiyorsun?”
Lena dakikalardır sessizce ona baktığını ancak o zaman fark etti.
Uyarılmış hâlde neredeyse geri adım atıyordu. Ama Kilian’ın elâ gözlerinde
mahkum kalmış gibiydi, vücudu ona itaat etmiyordu.
“Yalnızca... Size hizmet etmek istiyorum,” dedi Lena. Kilian’ın onunla
pek ilgilenmediğini herkesten daha iyi biliyordu. Yanında kalmak için vücudunu
veya hislerini kullanmaya çalışmasının herhangi bir pozitif sonucu olmadığını
söyledi kendine.
“Sahtekâr.” Gözleri Kilian’ınkilere kilitlenmiş hâldeyken Lena’nın sol
kulağından bir fısıltı girdi, Kilian arkasında duruyordu ve karşısındaki Kilian
da ardıl görüntüye dönüştü. Ürperen Lena döndü. Ama Kilian bir santimetre bile
kımıldamamış gibi görünürken, vücudu onunkine yapıştı ve sırtını duvara verdiği
hâlde aralarındaki mesafe biraz bile azalmamıştı.
“Her ne kadar biraz patavatsız konuşsa da Jezebel haklıydı. İstediğin
şey tek kelimeyle özetlenebilir, beni istiyorsun. Geri kalan her şey bahane,”
dedi Kilian, ellerini duvara bastırdı ve Lena'yı iki kolunun arasına aldı.
Dudakları onunkilerden birkaç santimetre uzaktaydı, yakınlaştıkça gerginliği ve
azgınlığı artıyordu.
Lena’nın kalp atışları hızlandı ve nefesi kesildi, D beden göğüsleri
aşağı yukarı oynadı ve dekoltesi belirdi. Haklıydı; bunların hepsi kendisine
zaman kazandırmak için bahaneydi.
Yeterince zamanı olursa, onu anlamayı öğrenebilirdi.
Yeterince zamanı olursa, gözlerine dalabilir ve basit bir bakıştan fazlasını
hak ettiğini kanıtlayabilirdi.
Yeterince zamanı olursa elde edemeyeceği bir şey var mıydı?
İmparatorluk Akademisi’nin yıllık alım törenine iki haftadan kısa bir
süre kalmıştı ve Ostria’nın bütün yüksek mertebe yetkilileri Kilian’ın buna
katılacağını biliyordu. Koltuğunu çoktan ayırtmıştı. Gittiğinde dönmesi en az
bir yıl sürecekti. Bu düşünce Lena'yı huzursuz etti ve derin düşüncelerinin
açığa çıktığını görünce duvara yaslandı, ne yapacağını bilemedi.
Ama o harekete geçemeden Kilian geri çekildi ve başını salladı.
“Ancak bu en iyisi olmaz.
Ben senin potansiyeline inanıyorum. Gelecekte önemli bir güç olacaksın.
Yani eğer ısrar edersen, seni reddetmeyeceğim. Ama bir şeyi açıklığa
kavuşturalım. Sen beni değil, yansıtmak istediğim mükemmellik yansımasını
gördün.
Fehl canavarlığının seni hataya düşürmesine izin verme. Seni bir kez
döllediğimde, hayatın tamamen değişecek. Benim için yaşayacak, benim için
düşünecek, benim için savaşacak ve benim için öleceksin. Benim iyiliğim senin
bir numaralı önceliğin olacak. Peki ama ne uğruna? Bir deliyi belirsiz bir
yolda takip etmek için mi? Sen Jezebel gibi ölümsüz değilsin. Bu senin ilk ve
son hayatın. Bunu neden boşa harcayasın ki? Eğer beklemeye razıysan dışarıda
bir Lukas var. Umutlarını Kilian’a bağlama,” dedi Kilian ve Lena’yı şaşkına
döndürdü.
Ama hemen sonrasında Lena cesaretini topladı ve karşısında diz çöktü.
“Ekselansları, hayır, efendim. Size bedenimi, canımı ve ruhumu vermeye
razıyım, bunun sebebi size hasret olmam değil, iki nedenim var. İlki sizi gözü
yükseklerde olan mahkum bir kartal gibi görmem.
Bir hafta içerisinde Ostria’yı felâketten kurtardınız. Beş ayda önemsiz
bir şehri dükleri korkudan titretecek bir güce çevirdiniz. On yılda başaramayacağınız
bir şey var mı? Yöntemleriniz acımasız olabilir, ama doğru hedefe sahip
olduğunuz sürece bu dünyayı değiştirebilirsiniz.
İkinci nedenim ise bizlerin adını Fehl Canavarı’ndan Fehl Dönüşen’e
çevirmeniz. Çoğu kişi için bu önemsiz bir değişiklik olabilir. Ama benim
gözümde bu sizin, bizi canavar değil, yardıma muhtaç insanlar olarak
gördüğünüzü gösteriyor. Bu iki sebepten ötürü sizi ömrüm boyunca takip etmek ve
size efendim demek istiyorum!
Lütfen beni kabul edin!”
Şimdi boş boş bakma sırası Kilian’daydı. Lena’nın başarılarını böyle
gördüğünü bilmiyordu. Bunu komik buldu ve başını sallayarak onayladı. Mantıklı
bulduğu tek şeyi yapmıştı. Eğilen Lena, dudaklarını Kilian’ınkilere yapıştırdı.
O anda göğsündeki engeller kalktı ve bunca zamandır bastırdığı hasret ortaya
çıktı.
Kollarını Kilian’ın boynuna, bacaklarını da beline dolayan Lena,
dudaklarını Kilian’ınkilere beceriden çok tutkuyla bastırdı. Bunu komik bulan
Kilian, onu kalçasıyla destekledi, ellerini kalçasına daldırdı ve onu duvardan
çekip yatağa doğru götürdü.
Kilian, Lena'yı yavaş yavaş yatağa bıraktı ve diliyle dudaklarını aştı.
Böyle hisleri daha önce hiç tatmamış olan Lena, Kilian’ın kollarında eridi,
kendisini ona bırakmaya hazırdı.
İçgüdüsel bir şekilde ellerini yakasına attı, ceketini çıkarmaya ve
kusursuz vücudunu şehvet dolu gözlerine açmaya hazırdı. Ama Lena daha elini
atamadan Kilian, bileklerini sağ eliyle tuttu ve kollarını karnına dayadı.
“Fazla ileri gidiyorsun.” dedi ve öpüşmeyi kesip yeniden Lena’nın
gözlerine baktı. Bir anlığına gözleri korkuyla doldu. Kendisini kaybedip
haddini aştığından ve çekip gitmesinden korktu.
Ama Kilian eğildi, başını Lena’nın bacaklarının arasına soktu ve sağ
eliyle bileklerini tutmaya devam etti.
“Tempoyu ben belirleyeceğim, sen de uyacaksın.” Bu sözler Lena’yı
rahatlattı ve iç çekti.
“P-Peki.” diye fısıldadı, Kilian’dan çok kendisiyle konuşuyormuş
gibiydi.
“Pekiden sonra bir şey demen gerekmiyor muydu?”
“...Ekselansları?” Lena bu cevabın ödülünü Kilian’ın parmaklarını
kasığına bastırmasıyla aldı, siyah taytının üzerinden klitorisiyle oynuyordu.
“Ahh...” aniden tüm vücudu ürperen Lena belini doğrulttu ve şaşkınlık
içerisinde inledi. “Yeniden dene,” diye emretti Kilian, parmakları hâlâ
titreyen kadınla oynarken.
“P-Peki... Efendim!” Titrek Lena inledi ve bundan tatmin olan Kilian
elini beline attı, taytını öyle bir hızda indirdi ki zebani bunu kışkırtıcı
buldu. Yine de Kilian’ın önceki emirlerini hatırlayıp gereksiz bir hareket
yapmadı, istediğini yapmasına izin verdi.
Taytı yere düştüğünde Lena’nın bacakları ve muhteşem baldırları ortaya
çıktı, kasığını örten ıslanmış koyu mavi iç çamaşırını gözler önüne serdi.
Bakışlarını Lena’nın ıslanmış kasığından damlayan sıvıya çeviren Kilian,
çaresizce iç çekmeden edemedi.
“Hava almak istiyorsan söyleseydin ya.” Sanki karşısındaki kızarmış
hanımefendi yerine çamaşırıyla konuşuyormuş gibi alay etti.
Bu sözleri kaldıramayan Lena bacaklarını kapatmaya çalıştı, ama
Kilian’ın elleri dizlerini durdurdu, bacaklarını ve ıslak iç çamaşırını gözler
önünde tuttu.
“Kuralı unuttun mu?”
“H-Hayır... Efendim.” Bunu duyan Kilian gülümsedi, Lena’nın ıslak iç
çamaşırını çıkardı ve tamamen açığa çıkmış bacaklarını övdü. Ardından yüzünü
temizce tıraşlanmış amına dayadı ve alt dudağını açarak dilini duvarlarında ve
klitorisinde gezdirdi.
BU hareket Lena’nın damarlarından akan daha da ölümcül bir elektrik
akımı gönderdi, yeniden inledi ve Kilian’ın yüzünü amına dayamamak için kendini
tüm gücüyle tuttu.
Bunu yapmasına gerek de yoktu. Lena’nın labyasını öpen Kilian, dilini
çıkardı ve duvarlarında gezdirerek pembe çiçeği yavaş yavaş keşfetti. Kadının
utangaçlığı Kilian’ın nazik hizmeti sayesinde paramparça oldu ve iniltileri
bütün odada özgürce yankılandı.
"Ahhh... Ahhh... Ahhh!" Tavana doğru inlerken Lena’nın tüm
vücudu kıvrındı ve Kilian’ın kafasını tutmaktan kendini alıkoymak için
yorganları titrek elleriyle sıktı. Dili gitgide hızlanarak daha derine giriyor,
uzman gibi hareket ediyor ve hiç bilmediği tatlı noktaları buluyordu.
Lena bir yerden sonra kontrolünü kaybedip ellerini Kilian’ın parlak
saçlarına attı, ama onu tutamadan Kilian dilini amından çıkardı ve ona ezici
bir boşluk yaşattı.
Ellerini yorgana tekrar koyana kadar dil atmadı ve onu yeniden zevke
getirdi. Lena’nın gitgide daha fazla zevk aldığını gören Kilian temposunu
artırdı, en çok zevk aldığı yerlere hızla saldırarak onu yeniden çıldırttı.
“Ohhh... Evet... Efendim... Tam... Orası... Ohhhhh!” Lena yüksek sesle
bağırdı ve bacaklarını vücudu el verdiğince açıp ayak parmaklarını büken bir
orgazm geçirdi.
Buna hiç aldırmayan Kilian vücuduna tırmandı, pantolonunu çıkarıp
kalkmış penisini alıp Lena’nın ıslak amını hedefledi. Ufak çaplı bir ölüm
yaşamış olan Lena, Kilian’ın penisi am dudaklarına yayılana ve yavaşça içeri girip
zarını delene kadar tepki vermedi.
“Uh...” diye acı içinde titredi ve buna dayanmak için derin derin nefes
aldı. Ardından Ashera’nın işareti harekete geçti ve Lena’nın zihnini yatıştırıp
zihnini keyifle doldurdu.
Kilian tek gitgelle Lena’nın içindeki duvarları sonuna dek esnetti ve
amı o kadar sıkıydı ki penisini köküne kadar zar zor sokabiliyordu. Ama geçen
her saniye Lena’nın duvarları, Kilian’ın penisine alıştı ve ona git gel
yapabileceği rahatlığı sağladı.
Gitgide daha yüksek sesle inlemeye başladı ve ona tamamen alıştığında
Kilian durdu, gözlerine bakıp piç piç güldü.
“Şimdi ne yapsam acaba?” Kilian yavaş yavaş konuştu, Lena’nın aklındaki
alevler sanki kalbini yakacak gibiydi. Bir anlığına tereddüt etti. Ama aklını
ele geçiren azgınlıkla cevap verdi:
“Sizden... Çocuğum olsun istiyorum, efendim.”
“Daha yüksek sesle konuş.”
“Lütfen içime boşalın efendim!” Lena’nın sesi gürledi, odanın
duvarlarını bile aştı.
Bundan tatmin olan Kilian temposunu artırdı ve kalçasını Lena’nınkilere dayayarak içine hızla girip çıkmaya başladı. Etin ete vurma sesi ve Lena’nın içten iniltileri birbirine karıştı.