Zanaatkâr Teknobaz
Kars'ın Sırrı (1. Kısım)
Zanaatkâr Teknobaz – 50. Bölüm: Kars'ın
Sırrı (1. Kısım)
Kilian’ın siki Lena’nın amını yarıp geçerken, Jezebel de İlahi Çöküş
Kulesi’nin tepesinde oturuyordu, yanında kızıl bir gaz bulutu vardı. Bu bulutta
siyah kısa saçlı, koyu mor tenli, üç koç boynuzlu ve Jezebel’inkine benzer
kırmızı damgalı bir fehl iblisi ortaya çıktı.
Gaddar görünüyordu ve Jezebel’e sinir dolu bakışlar atıyordu.
“Bu görevi neden kabul ettin?” diye sordu Jezebel’in üvey kardeşi
Mazdan, meraklı bir ses tonuyla. Fehl Düzlemi’nde, Kilian ortaya çıkmadan çok
önce Ashera, rakibinin topraklarına korkunç bir savaş açmıştı. Bu yüzden Mazdan
on bir aydan uzun bir süredir ordunun başındaydı. Ancak toprakları ele
geçirdikten sonra Ashera’nın yanına dönebilmişti.
Orada aldığı haberler onu pek tatmin etmedi.
“Sanki seçeneğim varmış gibi konuşuyorsun. Yoktu,” diye yanıtladı
Jezebel sakin bir ses tonuyla ve gülümseyerek. Ancak bu sözler Mazdan'ı hiç
tatmin etmedi. Daha da kötüsü kaşlarını çattırdı.
“Saçmalık. Annem ne zaman isteğine karşı çıktı? Eğer bu saçmalığa karşı
koysaydın, seni özgür bırakmanın bir yolunu bulurdu. Onun yerine gitmiş bir
faninin sekreterliğini yapıyorsun.” diye karşılık verdi. Ashera’nın çocukları
arasındaki favorisi Jezebel’di.
En ufakları olmasına rağmen Ashera en çok onun üzerine titrerdi. Ve
Jezebel de buna karşı koyarsa şu anda çok ama çok uzaklarda olacağından emindi.
Ancak koymamıştı. Neden koyacaktı ki?
“Belki de burayı seviyorumdur. Bundan sana ne abi?” dedi Jezebel başını
sola yatırıp sabit bir ses tonuyla. Ama bu sözler Fehl Prensi’nin sinirlerini
daha da bozdu.
“Öyle mi? Yoksa saldırmaya mı hazırlanıyorsun? O zaman hiç
endişelenmeme gerek yok. 140 yıl önce bunun sonunun nasıl olduğunu gördük,”
dedi Mazdan ironik bir ses tonuyla.
En başta başını kaldırıp abisinin tarçıntaşı gözlerine baksa da
sözlerinin Jezebel üzerinde hiçbir etkisi yok gibiydi.
“Mazdan, seni seviyorum, ama” diye başladı, ama bunu der demez başını
sağa yatırdı, yüzündeki tebessüm ve nazik bakışları kayboldu, yerine savaş
görmüş geçirmiz gazileri bile ürpertecek, insanın ruhunu delip geçen bakışlar
aldı.
“Sakın sinirimi bozayım deme, seni küçük kaltak,” dedi Jezebel, bu
lafları ederken gözleri duyan kişinin kulaklarını kesecek bıçaklar gibi keskin
bakıyordu. Bu sözler dudaklarından çıkar çıkmaz Jezebel elini salladı, kızıl
bulut kayboldu.
“Eğer herkes senin gibi sevgiyi ve nefreti güçle ölçseydi, o zaman
kasapların karısı olur muydu? Saçmalık.” Bu sözlerle birlikte Jezebel ayaklandı
ve Ostria'nın ötesine baktı, Orloth’un 1.2 milyon kilometrekarelik topraklarını
taradı ve gözünü uzaktaki bir şehre dikti: Kars’a!
Jezebel öne çıktı, gece göğünü aydınlatan kızıl bir ışık hüzmesine
bürünüp ortadan kayboldu. Dokuz saniye sonrasında Kars’ın düklük sarayına indi,
Klaus’un odasında belirdi.
Varlığını manevileştirerek duvarların arasından tıpkı bir hayalet gibi
geçti ve Klaus’un odasına indi.
Orada Kars Dükü masanın karşısında oturuyor, odadaki gece ışığı yerine
avuç içi boyutlarındaki bir kürenin ışığıyla okuma yapıyordu. Jezebel odada
belirir belirmez soğuk bir rüzgâr esti ve küre ışık parçacıklarına dönüştü
Hiç alarma geçmeyen Klaus parmaklarını şıklattı ve elinde daha büyük
bir ışık küresi oluşturdu. Ama bu odayı aydınlatmak yerine giren kişiyi
görmesini sağladı. Klaus o anda karşısında güzelliğin en saf hâlini karşısında
gördü.
Bunu yakalamak için elini fırçasına attı, ama fırçayı eline alamadan
yabancı bir kuvvet kolunu kilitleyip oynatmasını engelledi.
“Gereksiz bir hareket, ben ölümsüzüm. Güzelliğim senin fırçan olmadan
da sonsuza dek sürecektir.” Genç bir kadının soğuk, otoriter sesi odada
yankılandı. Vücudundan lila rengi alevler çıktı ve odayı aydınlattı. Klaus’un
mavi gözleri Jezebel’inkilere kilitlendi ve gülümsedi.
“Bu ziyareti neye borçluyum?” diye sakince sordu, az önce yaşananlardan
hiç etkilenmemiş gibiydi.
“Tanıdığım biri seni odak noktası yaptı. Seni cehenneme gönderme isteği
patlamayı bekliyor. Geceleri uyurken bile ruhu intikam çığlıkları atıyor,” diye
konuşmaya başladı Jezebel, yavaş yavaş Klaus’a doğru ilerleyerek. Odanın
sıcaklığı ve baskısı zirveye çıktı, Klaus’un alnından terler döküldü. Ancak
sakinliğini korudu.
“Kilian mı?” diye sordu, bunun doğru olduğundan %90 emin olmasına
rağmen.
“Tıpkı şüphelendiğim gibi, hayatta olduğunu biliyorsun. Seni gebertmek
için bir sebebim daha oldu. Evet, Kilian.
Ancak intikam psikolojik bir gereksinim; kaderi değiştiremememizden
doğan kindar bir çığlıktır.” Masanın karşısında duran Jezebel doğrudan Klaus’un
gözlerine baktı, onu baskıcı bakışlarıyla delip geçti.
“Onun ölüm içinde yaşamasını istemiyorum. Hayaletlerin gölgelerini
yönetmesi, kendisini yok etmesinden başka işe yaramayacak. Sen bu dünyada
yürüdüğün, nefes aldığın sürece durmayacak.
Bu yüzden ortadan kaybolman gerek.” Masa eridi, Klaus ve kan donduran
Jezebel arasında hiçbir şey kalmadı. Klaus onun gözlerinde milyonlarca mazlum
ruhun çığlık atarak onu lanetlediğini gördü.
“Bunu onaylayacağını sanmıyorum. Ona bunu söyleyecek misin?” von
Karsten dükü sözlerini vurgulayarak konuştu, Jezebel hafifçe tebessüm etti.
“Tabii ki söyleyeceğim.
Senin varlığını sildikten sonra gölgesiyle kapışması ve onu geçmesi
gerek. O zaman senin kaderinin pek bir önemi kalmayacak. Kalsa bile zamanla
unutacaktır.
Klaus, baş belâsı olduğunu kanıtladın ve Niklas’la arandaki ilişkiyi
umursamıyorum. Planların ve hedeflerin de seninle birlikte geberip gidebilir.”
Jezebel, sağ elini Klaus’a doğru uzattı ve drasıyla ona muazzam bir
baskı uygulayıp olduğu yerde onu ezdi. O esnada Klaus bir insanın nasıl böyle
bir draya sahip olabileceğini düşündü. Hayır, bir insan olamazdı. Hiçbir kıtada
böyle biri olamazdı!
Klaus’un vücudundan mor ışıklar çıktı, etrafını saran ve onu koruyan
mor kristallere dönüştüler. Jezebel’in parmağının yarattığı baskı kristal
duvara çarptı, Klaus’a ters takla attırıp onu ayaklarının üstüne düşüren sessiz
bir patlamaya neden oldu.
“5 milyondan fazla bir dra seviyesi. Sen bir fehlsin.” Klaus gözlerini
kısarak söyledi. İnsanları geçtim, bütün kıtalarda, hangi ırk, hangi Eksarh
böyle bir dra seviyesi ortaya koyabilir? Bunu yalnızca bir fehl iblisi
yapabilir. Hatta en azından bir Fehl Asili.
Ancak Jezebel’in sonraki sözleri, Klaus’a belki de fazla toy olduğunu
fark ettirdi.
“Aslında bu yalnızca %1’iydi, dedi Jezebel gayet rahat biçimde ve
parmağını sallayıp Klaus’un alnında bir delik açıp onu karşı duvara yapıştıran
bir hava mermisi sıktı. Kanı ve beyni fışkırıp duvara yayıldı.
“Ama bu senin için fazlasıyla yeter,” diye ekledi Jezebel ve parmağını
şıklatıp Klaus’u saran, onu tamamen yutan lila alevler çıkardı. Klaus’un
külleriyle ilgilenmeyerek arkasını döndü ve oradan çıkmaya hazırlandı.
Ama o esnada bir el göğsünü delip geçti ve Klaus’un vücudu arkasında
yeniden belirdi. Ancak alevler hâlâ etini yakıyordu.
“Anlaştığımız bir konu var ve o da birbirimizle akraba olmak
istemeyişimiz,” dedi Klaus yüzünde bir tebessümle, ama sonra Jezebel’in vücudu
bir ardıl görüntüyle çöktü ve dokuz adet yıldırım mızrak von Karsten Dükü’ne
dört bir yandan saplandı.
Biri beynine, ikisi gözlerine, biri boğazına, kalbine, karnına,
kasığına ve diğer ikisi de bacaklarına! Bu sefer lila yıldırım Klaus’un kanını
kavurdu, ama patlayamadan evvel akıl almaz bir şey yaşandı.
Klaus döndü ve lila alevler ve yıldırım hâlâ kendisini yaktığı hâlde
Jezebel’e baktı, vücudu yanıp kül olmuş cesetten kusursuz asilzadeye dönüştü.
Jezebel’in gözleri geldiğinden beri ilk defa kısıldı.
“Sen ölümsüz- hayır, öldürülemezsin.” Jezebel bunu fark etti, Klaus’un
durumunu anladı.
Klaus hiç rahatsız olmamış şekilde onaylarcasına başını salladı.
“Kesinlikle, ne kadar denersen dene canımı alamazsın.”