Zanaatkâr Teknobaz
Elveda Ostria
Zanaatkâr Teknobaz – 54. Bölüm:
Elveda Ostria
Üç yıldan az zamanı vardı.
Kilian, Klaus’u öldürmeyi hiç planlamamıştı. Ölümü onu doyurmazdı. Yalnızca
tüm hedeflerini, umutlarını ve amaçlarını ortadan kaldırıp bunların sonuçlarına
yüz yıllar boyunca katlanmasını sağlarsa ruhu huzura erebilirdi. En azından en
başta böyle düşünüyordu.
Ama şimdi hepsi çok anlamsız geliyordu. Klaus ölmeden evvel minyatür
yıldızı tamamlayabilir miydi ki? Tamamlasa bile ne olacaktı?
Ne kadar sinir bozucu bir durum.
Kilian bir anlığına intikamının ne işe yarayacağını düşündü. Bu
kendisine verdiği bir görevden fazlası değil miydi? Başarısızlığının bir kanıtı
mıydı? Belki de öfkesinin ve nefretinin bir birikimiydi. İntikam almak ufak bir
fehl zevki yaşamasına yarardı. Ancak zihni gerçekleri görse de kalbi bunu bir
kenara atamıyordu. Niye atsın ki?
Derin bir iç çeken Kilian, gözlerini kapattı ve Klaus’un günahlarını
zihninde canlandırdı. Klaus onu kendisini yok etmesi için mi yetiştirmişti?
Bütün planlarını ve amaçlarını mahvetmesi onu kurtuluşa ulaştıracak mıydı?
Yoksa daha derin işler mi vardı?
Laneti kim yapmış?
“Eldarlar.” Cevabı anında geldi. Niklas neredeyse elli yıl önce
eldarlara soykırım düzenlemişti. Büyü bakımından Arkadya’daki en yetenekli ırk
olmalarına rağmen, nüfuslarını artırmamaları ve güç arayışında olmamaları
onları nesiller boyunca zayıflatmıştı.
Ancak büyünün üstadı olarak zirveyi kimseye kaptırmamışlardı. Eğer
Niklas onlara ani ve beklenmedik bir saldırı düzenlememiş olsaydı, bu kadar
kolay yok olmazlardı. Ama yine de Kutsal Şeref büyük kayıplar vermişti.
Sonlarının yalnızca yok olmak olduğunu gören Eldar Eksarhları kabile üyelerini
son kez kendilerini savunmak için topladılar ve keder içinde Niklas’ın soyuna
lanet mi okudular?
O zaman üç prens niye bu semptomları göstermemişti? En genç prens Ayden
şu anda 21 yaşındaydı. Nasıl hayatta kaldı? Lanet yalnızca bir kişiyi mi
etkiliyor? Küçük ruhlar neredeydi? Bütün bu sorular ve hipotezler Kilian’ın
aklında dolandı ve nihayet tek bir cevaba kavuştu.
Gözlerini fal taşı gibi açıp ayaklandı.
“Eşyalarını topla, Akademi'ye geç kalıyoruz,” dedi Kilian ve ayağa
kalktı.
Gitmeden evvel ayarlaması gereken çok şey, Olaf’a ve klonlarına vermesi
gereken bir sürü talimat vardı. Jezebel
bunca zamandır Kilian’ın yüzündeki ifade ve duygu değişimlerini izliyor, ona
Niklas’la olan ilişkisini ne zaman söyleyeceğini düşünüyordu. Ancak hiç
söylemedi.
Hiç umursamıyor muydu? Yoksa daha önce dediği gibi bunun konuyla
alakası yok muydu? Ama sonrasında ona sessizce bir hafta boyunca baktığını
hatırladı ve gerisinin hiçbir önemi kalmadı.
...
Çalışma odasına dönen Kilian, karşısında sessizce eğilen Olaf’a döndü.
“Minyatür yıldızın, venandi ve boyarların ilerlemesi klonlarıma bağlı.
Ancak savaş zırhları, uçaklar, tanksavarlar ve füze savunma sistemleri hâlâ
senin ellerinden öpüyor.
Artık ast düklerimiz ve markilerimiz sana çeşitli kaynaklar
sağlayacaklar. Emrine altı milyon qrafta vereceğim ve Cennet Bahçesi’nden gelen
paraları sen yöneteceksin.”
Kilian içten içe minyatür yıldızı bütün enerji silâhları ve zırhlarının
ardındaki güç olarak kullanmayı planlasa da dışarıda hâlâ Ostria’nın
Orloth’taki bütün engellere karşı koyabileceği güçlü bir “ordu” yaratmalıydı.
Şu anki kaynaklarıyla yarım yılda Ostria’nın modernleşmesi tamamlanacaktı. En
azından imparatorluk düklerine yenik düşmeyecekti.
“Emredersiniz efendim!” diye yanıtladı Olaf. Son birkaç ayda bir sürü
değişikliğe maru kalmış olsa da büyü gücü konusunda Öz Elçi seviyesinde kaldı
ve tıpkı boyarlar gibi Olaf da artık savaş gücü konusunda yüksek seviye Büyük
Elçilere denkti. Ancak geride hâlâ bir sorun vardı.
“Son kontrolünde klonlar aracılığıyla içine bir nanoçip koydurdum; onu
aktif hâle getir,” diye emretti Kilian ve Olaf hiç gecikmeden başparmağıyla sağ
göz kapağına bastırıp azıcık sıkıştırdı.
Sanki elektrik çarpmış gibi titredi ve mavi gözleri kafa karışıklığıyla
dolmuş hâlde biraz tökezledi. Üç saniye sonra kafa karışıklığı ortadan
kayboldu, yerini sevinç aldı. Olaf gülümsedi, 180 derece döndü, kalçalarını
oynattı ve ellerini sallayıp yüksek sesle çığlık attı:
“GERİ DÖNDÜM! GERİ DÖNDÜM BE DÖNDÜM! DÖNDÜM ULAN! GERİ DÖNDÜMMMM!
DÖNDÜM BE!”
Bunu gören Kilian başını salladı. Çünkü önümüzdeki aylarda Olaf’ın bir
sürü eski tanıdıkla görüşmesi gerekecekti ve Kilian da bu yüzden ona
nöronlarını eski hâline getirecek bir çip yerleştirtmişti. Sonuçları
karşısındaydı.
Sonraki beş saniye boyunca saçmalayan Olaf, Kilian’a döndü ve
ciddiyetle eğildi.
“Lordum, hiç korkmayın, talimatlarınızın hepsine uyacağım!” İçtenlikle
yemin etti ve Ostria’nın Olaf von Verden’in güvenilir ellerinde olduğunu bilen
Kilian bir nano örümceği boğazına attı ve büyük bir kederle orayı terk etti.
...
İmparatorluk Şehri’nin kuzeydoğusunda bir adada bulunan İmparatorluk
Akademisi, doğal olarak Ostria’dan binlerce kilometre uzaktaydı. Yabancı
ülkelerden gelen katılımcılar genellikle uçan araçlarla seyahat ederlerdi,
firkateyn şeklindeki bu araçlar dra reaktörlerinden güç alır ve hem savunma hem
saldırı hem de eğlence amaçlı kullanılabilirdi.
Ortalama bir araç Mach 2.1 hızında seyahat etse ve yolculuk iki saatten
uzun sürmese de akademi müstakbel öğrencilerini karşılamak için resmi açılışın
bir hafta öncesinde bir ziyafet düzenlemişti.
Geriye yalnızca 14 saatleri kalmıştı. Eğer Jezebel’in iyileşmesini
beklemesi gerekmeseydi Kilian çoktan giderdi.
Lena bütün gerekli evrak işlerini halletmişti ve araç kalkmaya hazırdı.
Hava aracına yatırım yapmak, Olaf’ın Ostria vikontu olarak verdiği ilk
kararlardan biriydi ve yalnızca bir aracı olsa da despotluğu ve kötü yönetimine
dair çok şey anlatıyordu. Ortalama bir araç 10,000 qrafta değerindeydi,
kontların bile ödeyemeyeceği bir fiyat. Bu para nereden gelmişti?
Lena merdivenin dibinde, nazikçe eğilmiş biçimde Kilian’ı bekliyordu.
“Efendim, her şey hazır. İstediğiniz zaman binebilirsiniz.”
"Jezebel?"
“Kabinde sizi bekliyor.”
“Arkadya’nın elitlerini kendinize düşman etmek ve birkaç kas kafalıyı
tokatlamak için prestijli Ostria Şerifi görevini bırakacaksın. Pişmanlık
duyuyor musun?”
“Hiç duymuyorum!”
“Bir de aşk ölmüş derler,” diyerek iç çekti Kilian ve merdivenleri
çıkıp kabine girdi, şaşkınlıktan dili tutulmuş Lena'yı geride bırakarak.
Bunun aşkla ne alakası vardı?
Kısa süre sonra araç kalkışa geçti, Kilian, Jezebel ve Lena'yı
Orloth’un dışına çıkarıp Arkadya’nın ötesine götürdü!
Bir saat göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Jezebel, Kilian’ın kucağında
dinlenirken bu vakti Klaus’la yüzleşmesinin detaylarını, Niklas’ın araya
girmesini ve ikisinin ne kadar uzun süre komada kalacağını anlatarak geçirdi.
Lena bunları pür dikkat dinledi ve bu şeytan karının efendisini
etkilemek için yaptıklarını abartıp abartmadığını merak etti. Ancak Kilian
biraz rahatsız olmuş görünüyordu.
Ve ikili dikkat çekmek için yarışırken...
BUUM!
...Aracın altında koyu mor bir ışık parladı ve Kilian koyu mor bir okun
kabinini deldiğini gördü.
Hemen bir eline Jezebel’i öbür eline Lena'yı aldı ve kapıyı açıp
araçtan sıçradı.
Gümbürtü sesi yankılandı, araç parçalandı ve üçü de son hızda yere
düşmeye başladılar!