Zanaatkâr Teknobaz
Akademiye Doğru Yarış
Zanaatkâr Teknobaz – 60. Bölüm:
Akademiye Doğru Yarış
Kilian ikilinin karakteri arasında bazı benzerlikler görse de Urag’ın
Jezebel’in babası olduğu aklına gelmezdi. Ona kıyasla Lena’nın gönlü
kıskançlıkla doldu. Kilian çoktan babasıyla tanıştığından, Jezebel’in artık
sorgulanamaz bir avantajı vardı. Efendisinin kalbine giden yarışta, onu nasıl
geçebilirdi?
Ama bu bilgiler aklını karıştırırken, Kilian şaşkınlık içinde kaşlarını
kaldırdı.
“Pek sayılmaz. Yeterince güçlü değil,” dedi Kilian. Urag kendisine Lord
dese de Kilian, Fehl Lordları arasındaki en zayıf kişi olduğunu düşünüyordu.
Yoksa ruhu, Ashera’nın desteğiyle bile ona dayanamazdı.
Jezebel gibi güçlü biri nasıl ondan gelmiş olabilirdi? Güçleri ve bu
korkunç kan bağıyla, Fehl Lordları arasında yüksek rütbeli olmalıydı. Belki de
gerçek gücü Fehl Prensi seviyesindeydi. Fehllerin üreme şekillerine göre, 200
yaşındaki bir Fehlin böyle bir güce ve potansiyele sahip olması iki kusursuz
ebeveyn olmadan mümkün olamazdı.
Kilian’ın tepkisini bekleyen Jezebel gülümseyip yanıt verdi.
“Ben diğer fehllerden farklı doğmuşum. Annem babamdan almam gereken
bütün kötü özellikleri kaldırıp onları kendi özellikleriyle değiştirmiş. Dahası
Urag, Fehl Lordları arasında düşük sıralarda olsa da dölü eşsizdir ve ondan
gelen çocukların potansiyeli katbekat artar.
Bu yüzden fehl iblisleri arasında oldukça popülerdir. En azından ben
böyle duydum. Ben doğduğumda çoktan annemin tutsağıymış. Çok fazla kişiyi
gücendirmiş ve onun koruması olmadan hayatta kalamazmış,” dedi Jezebel
ciddiyetle. Bir fehl iblisini kalıcı olarak öldürmenin tek bir yolu vardı, onu
yutmak.
Fehllerin vücutları yozlaşmış dra ve büyüden oluştuğundan, diğer
ırkların bu ölümsüz varlıkların sonunu getirmek için kullanabilecekleri bir
zaafları vardı. Ancak yalnızca fehller başka bir fehli yutmanın sonuçlarına
katlanabilirdi. Fehl olmayanları delilik, ölüm veya aşırı yozlaşma bekliyordu.
“Ona hiç şüphe yok. Sanırım armut ağacın dibine düşmüş,” diyerek başını
salladı Kilian ve gözlerini sol elindeki siyah altın saate çevirdi. Yanındaki
bir tuşu çeviren Kilian gök mavisi bir ekranı aktifleştirdi, burada depolanmış
aletlerin listesi vardı. Depo saatleri, Arkadya asilleri arasında oldukça
yaygındı, saatin kalitesi ve depolama alanı fiyatına göre değişiyordu.
Kilian’ınki 15 metre küp depolayabiliyordu. İçinde çeşitli şeyler vardı
ve biri de Arkadya haritasıydı. Bunu seçen Kilian haritayı çağırdı ve yerde
açıverdi. Jezebel’in kanı sayesinde Kilian yalnızca dra gücünün tamamını kazanmakla
kalmamış, aynı zamanda rezervini %35 artırmıştı. Fiziksel yetenekleri büyük
ölçüde artmıştı.
Şu an Kilian 20,520 dra kullanabiliyordu, az önceki sıkıntıyı çok
zorlanmadan çözebilirdi.
Kilian’ın üçüncü, dikey gözü koyu gri bir şekilde açıldı. Kilian bir
dakika boyunca haritayı inceledi hem şu anki konumlarını hem de İmparatorluk
Akademisi’ne ne kadar kaldığını buldu. Gözünü haritadan çekip Jezebel ve
Lena'ya götürdü.
“Şimdi şöyle yapacağız. Yanıma birden fazla kişi alamadığım için, siz
ikiniz önce Cehennem Ocağı’nda saklanacaksınız. Ben Erlom rıhtımına bir yarık
açacağım ve oradan İmparatorluk Akademisi’ne giden bir gemiye atlayacağız,”
diye açıkladı Kilian. Oraya kadar bir çizgi çekebilse de doğrudan İmparatorluk
Akademisi’ne bir yarık açmak, uzay bükme radarlarını aktifleştirir ve
isteyenmeyen dikkatleri üzerine çekerdi. Bu yüzden yalnızca Erlom gemileriyle
gidebilirlerdi.
Hanımlar onaylarcasına başlarını salladılar. Ve depo saatinden yeni
kıyafetler aldıktan sonra Kilian doğuya döndü. Hem Vahiy Gözü’nü hem de Büyülü
Görüşü’nü sınırlarına kadar zorladıktan sonra büyük miktarda dra yandı ve
Erlom’a giden yolu aydınlattı.
Kilian orayı net olarak görmeden ve daha önce ziyaret etmeden yarık
açamazdı. 10,000 dra harcadıktan sonra yolu çizdi ve koyu gri gözü kızıla
döndü.
“Boyutsal Yarık,” dedi Kilian ve üç metre uzunluğunda bir boşluk
açıldı. Jezebel ve Lena ayaklandı, Kilian elini alınlarına koydu ve ikisini de
Cehennem Ocağı’na çekti.
Ardından boşluğa atladı. Boşluk hemen ardından kapandı ve Erlom
caddesinde yeniden açıldı. Alnına dokunan Kilian, hanımları çıkardı, ellerini
bellerine attı ve iskeleye kadar koştu. Son hızda ilerleyen Kilian, yanından
geçtiği herkesi havaya uçuracak kadar hızlıydı.
Erlom’un manzaralarına bakacak vakitleri yoktu ve Kilian tek nefeste
iskeleye vardı, kalan son biletleri aldı. Çeşitli nedenlerden ötürü her zaman
İmparatorluk Akademisi’ne giden birkaç asil adamı olurdu.
Bunlar genelde kontların çocukları olurlardı, ya hava aracı alacak
paraları yoktu ya da araç kiralamak için fazla geç kalırlardı. Bu gemi
akademiye vaktinde ulaşmak için son umutlarıydı. Ne yazık ki kimse bu devasa
gemide yapılan duyuruya hazırlıklı değildi.
“Yer sıkıntılarından ötürü bilet fiyatları 2000 qraftaya çıkmıştır.” Bu
sözler asil adamlarını beyinlerinden vurulmuşa çevirdi ve bir anlığına öylece
kalakaldılar.
2,000 qrafta. O kadar paraları olsaydı, burada ne işleri olurdu?! Sırf
akademiye gitmek için neden okul parasının iki katını ödeyeceklerdi?!
“Saçmalık, saçmalık, resmen saçmalık! Sabahtan beri 30 kişi ya aldın ya
almadın! Bu kadar büyük bir gemi nasıl dolabilir? Sabahın altısından beri
bekliyorum, gidiyorsun geç gelenleri alıyorsun! Bize tepeden baktığın kesin,
bizden kurtulmak için fiyatları artırıyorsun!” Bir genç asil haksızlık
karşısında öfkelendi.
Çocukluğundan yetişkinliğine kadar, İmparatorluk Akademisi sınavını
geçebilmek için acı dolu eğitimlere maruz kalmıştı. Kont hanesi için 1000
qrafta az para değildi. Yine de ailesi akademiye girebilmesi için parayı
ödemişti.
Şimdi adaya bile ulaşamadan, gemi yolunu kapatmıştı! Bunu nasıl
hoşgörebilirdi? Ne yazık ki bu sözler ağzından çıkar çıkmaz gemiden bir yıldırım
ışını çıktı ve alnını delip geçti.
Kül olmuş beyni ve yanan vücuduyla delikanlı oracıkta yere düştü ve
tekrar kalkamadı.
Olay yerindeki bütün asillerin etekleri tutuştu.
Cinayet!
Gemi sahipleri yüz kişinin önünde bir asili öldürmüştü!
“Akıl almaz! Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Yabancı kontların
çocuklarısınız, düşük asillersiniz ve İmparatorluk Gemisi’nin karşısında
protesto edecek cesaretiniz mi var? Bize karşı ayaklanıyor musunuz? Emrimi
iletin, yaratığın geçmişini onaylayın ve hanesini ihanetten soruşturun!”
Gemiden genç, ezici bir ses yankılandı ve bütün asiller bir anda kaçıştı.
Erlom prenslikle yönetilen bir başkentti. Erlom Prenslerinin tamamı
imparatorluktandı ve bu unvan bir haneden diğerine aktarılırdı, Erlom Prensleri
yüzyıllar boyunca topraklarına sahip çıkmışlardır.
Hükümdâr von Skolların Erlom bölümünün ve İmparatorluk Akademisi’nin
ortaklaşa yönettiği bu gemide basit yabancı kontların ağzını açmaya bile hakkı
yoktu.
Ama asiller dağılırken, Kilian pelerinli Lena ve Jezebel’in yanında
belirdi, doğrudan bilet gişesine yürüdü ve masaya bir sürü banknot bırakıp
biletleri alıp merdivenleri çıktı. Gişenin yanında süzülen büyülü aynada 6000
qraftalık banknot parlıyordu.
Sessiz bir rüzgar esti ve asillerle muhafızlar yeni yolculara çeneleri
düşmüş hâlde bakıp olanlara inanamadılar.