Zanaatkâr Teknobaz
Rüya ( +18 Bölüm)
Zanaatkâr Teknobaz – 62. Bölüm:
Rüya (+18 Bölüm)
İmparatorluk gemisi durgun denizden akademiye doğru giderken, Arkadya
İmparatorluğu’nun merkezindeki İmparatorluk Şehri’nde süzülen bir kalede iki
genç düzinelerce zorlu rakiple dolu yolu kan dökerek açtı.
İkili kilitli, arena benzeri bir platformda, herhangi bir büyü gücü
kullanmadan sıradan görünen çelik kılıçlarıyla bütün düşmanlarını biçerek
ilerlediler.
Biri 18 yaş civarlarında, sarı örgülü ve mavi gözlü, herkülvari bir
gençti. İki metreden uzun boyu ve kaslı yapısıyla bütün düşmanları yanında cüce
gibi kalıyordu.
Diğeri de uzun siyah saçlı, büyüleyici, Kilian’ınkilere benzer elâ
gözlere sahip genç bir kadındı. Tıpkı partnerininki gibi geçmişteki ışıltısını
yitiren gözleri, nasıl soğukkanlı bir ölüm makinesine dönüştüğünü gösteriyordu.
Bjorn ve Tamara ikilisi bir anda karşılarındaki 48 Öz Tapınakçı’yı yok etti ve
birbirlerine döndüler.
Tamara orta seviye Yüksek Elçi standartlarında bir miktar olan 2700 dra
yayarak Bjorn’ün baskısına karşı çıktı. Buna cevap olarak Bjorn’den de 3600 dra
çıktı ve Tamara’yı geri itti. Vahşi, arıtılmamış dralarının çarpışması yerde
düzinelerce çatlak açtı ve düşmanlarının cesetleriyle birlikte sanki ölüm kalım
savaşında hayatta kalmış son kişilermiş gibi görünüyorlardı.
Şak, şak, şak—
Çarpışma alkış sesleriyle bozuldu, Bjorn ve Tamara rahatlayarak kaynağa
döndüler. Gümüş büyücü cüppesi giyen kel, ihtiyar bir adam içeri girdi, yüzünde
tatmin olmuş bir gülümsemeyle etrafa baktı.
“Aferin. Geçtiğimiz beş ayda ikiniz de muazzam gelişme gösterdiniz ve
tam gücünüzle düşük seviye Yüksek Elçilere bile kafa tutabilirsiniz. Mahana
unvanının hakkını gerçekten verdiniz,” diye başladı kel teknokrat, ölen 48
kişiye biraz bile sempati duymadan.
Teknokrasinin gözlerinde Yüksek Elçi seviyesinin altında olan herkes
harcanabilirdi. Hatta Yüksek Elçiler bile değer kaybetmeye başlıyordu.
Teknokrattan övgüler alan Bjorn ve Tamara selam vermek için eğildiler,
gereksiz tek bir laf bile etmediler.
“Mahana Bölümü’nün gelecekteki senatörleri olarak mevkiniz size birçok
ayrıcalık tanıyacak olsa bile, sırtlanmanız gereken görevleriniz, kanıtlamanız
gereken şeyleriniz var. Yarım saat önce bir Hükümdarın kaybettiği haberini
aldık. Bu bizim için bile göz ardı edilebilir bir durum değil.
Kilian zu Verden kesinlikle beklediğimizden çok daha can sıkıcı bir
rakip. Geçirdiğiniz bütün değişiklikler ve geliştirmelere rağmen, hâlâ ona denk
değilsiniz,” diye devam etti teknokrat. Onun gözlerinde Kilian önemli bir
tehdit olmasa da iki öğrencisini bilemek için mükemmel bir araçtı.
Ve bu sözler Bjorn ile Tamara’nın yüzlerindeki ifadeyi anında
değiştirdi. Önce kaşlarını kaldırdılar, ardından dudakları şaşkınlık içinde
ayrıldı. Ekibin geri kalanından bahsetmeye gerek yoktu. Bir hükümdarı
öldürebilmesi Kilian’la aralarında büyük fark olduğunu kanıtlıyordu.
Şaşkınlığı nefrete dönüşen Bjorn kaşlarını çatarken, Tamara’nın bütün
vücudu öfke içinde titremeye başladı. Teknokrasinin beyinlerini yıkaması
yüzünden Kilian için Klaus neyse, Kilian da onlar için oydu. Bütün kederinin
sebebi olan adam.
Teknokratlar amaçlı öfkeden daha iyi bir motivasyon ve kırık bir
kalpten daha keskin bir kılıç olmadığına sıkı sıkı inanırlardı. İmparatorluk bu
acı gerçeği Teknokrasi’den hayatta kalanlara, şu anki Yüce Senatörlere
kazımıştı.
Cesetlerin arasında dolaşan kel teknokrat, Yüce Senatör Burkhart von
Skoll, Niklas’ın amcası olarak da bilinen, imparator ailesinin iki numaralı
adamı, yakut gözleriyle öğrencilerinin tepkilerini inceledi.
Tatmin olmuş hâlde omuzlarını tuttu ve onlara bir baba sevgisi
gösterdi.
“Anlıyorum. Düşmanın gücü ezici geliyor, bu baskı intikamınızı
belirsizliğe sokuyor, midenizi bulandırıyor olabilir. Bu hissi zihninize ve
kalbinize kazıyın. Ardından bütün potansiyelinizin ortaya çıkarmasına izin
verin.
Hesaplaşma vakitleri yakındır ve sizler de bu acı dolu dünyayı kurtarma
hayalimizin gerçekleşmesine hayati bir rol oynayacaksınız,” diye fısıldadı
Burkhart ikilinin kulaklarına, ama ikisi de bu sözleri dinlerken Bjorn’ün mavi
gözlerinde bir parıltı belirdi.
Ellerini çeken Burkhart, Bjorn’e döndü ve eline bastırdığı koyu mavi
bir küp çağırdı.
“Bjorn, sen Mahana Bölümü’nün Yüce Senatörü olarak yerime geçecek ve
Teknokrasi’nin fiili lideri olacaksın, bu büyük görevi tamamlamak sana yakışır.
Tamara'yla birlikte İmparatorluk Akademisi’ne sızacaksınız ve bu kübü
Ana Dra Reaktörlerine gizlice yerleştireceksiniz. Sizler için uygun kimlikler
hazırladık ve sizi doğrudan yeni rolünüze ışınlayacağız. Akademideki
ajanlarımız sizi desteklemeye hazır.
Ama sakın unutmayın, Kilian orada olsa bile Ana Reaktörü yok etmek
önceliğiniz. Kusursuz bir fırsat çıkmadığı sürece ona saldırmayın,” diye son
sözlerini vurguladı Burkhart, ikiliye hata yapmak gibi bir seçeneklerinin
olmadığını hatırlatarak.
“Hiç korkmayın Yüce Senatörüm. Bu işi özenle halledeceğiz,” diye cevap
verdi Bjorn, nazikçe eğilerek. Aradan yalnızca beş ay geçmesine rağmen, Bjorn
artık eskisi gibi enerjik ve düşüncesiz değildi. Artık ortalama birinden daha
yüksek zekâsıyla nasıl olabilirdi ki?
Ve böylece Teknokrasi’nin ışınlanma çemberlerinden birini kullanan
Bjorn ve Tamara, İmparatorluk Akademisi’ne gittiler.
...
Bu esnada Kilian, Jezebel ve Lena kabinlerinde yüksek sesle inleyerek
kalın duvarlara meydan okuyor, akıl almaz bir üçlü seksle bütün streslerini
atıyordu.
İki metrelik devasa yataklarında hanımlar Kilian’ın kalkmış penisinin
iki kenarına sürtünüyor ve zevk suyuyla kendilerini lekeliyorlardı. Lena
ıslanmış amını Kilian’ınkine sürterken Jezebel de onu göt yanaklarının arasına
alıp Lena’nın hızına ayak uyduruyordu.
Kıpkırmızı olmuş yüzler ve şırıl şırıl akan aşk suları ve elalemin
duymasından korkmayan cesaretleriyle Kilian’ı inlettiler. Penisi gerilerek
titredi, boşalacağının sinyallerini verdi. Bunu hisseden hanımlar hızlandılar,
Kilian’ınkini göt yanaklarının ve amlarının arasında daha da hızlı sürtmeye
başladılar.
“Oooh...” diyerek hafifçe inledi Kilian ve ikisinin de üzerine boşaldı.
Büyük kısmı Jezebel’in götüne, kalanları da Lena’nın baldırına sıçradı. Azmış
şekilde inleyen ikili, Kilian’ın dudaklarını iki yandan da öperek yanına
kıvrıldı.
Jezebel üst tarafa yattı, başını yastığa dayadı ve Lena da alt tarafa
uzandı, ikisi de Kilian’a kaçamak bakışlar atıyorlardı. Dalavereyi anlayan
Kilian hemen üstlerine çıkıp penisini Lena’nın büyüleyici dudaklarına verdi ve dilini
de Jezebel’in amına attı. Üçlünün vücudu seksi bambaşka seviyelere taşırken
şehvet ve hovardalık kokusu havaya yayılıyordu.
Dudaklarını ayıran Lena, Kilian’ın penisini ağzına aldı, Kilian da
Jezebel’in labiasını öpüp dilini klitorisine salladı. Lena’nın Kilian’ın
penisini emme sesleri Jezebel’in inlemeleriyle birlikte yankılandı.
Kilian dilini iblisin amına atıp aylar boyunca keşfettiği bütün
noktalara saldırdı bu esnada Lena da penisini zevk içinde titretecek her şeyi
öğreniyordu.
Dilini Kilian’ınkinin kafasında gezdiren ve kalçalarını tutan Lena daha
hızlı sakso çekip boğazına kadar aldı, onu tek seferde yiyip bitirecekmiş
gibiydi. Kilian da Jezebel’in en sevdiği yeri buldu ve fehl dudaklarından
orgazm dolu iniltiler çıktı.
“Ah evet... Tam orası... Evet... Ohh... Oohh!” Fehlin zevk çığlıkları
gitgide daha da çılgınlaştı ve Kilian’ın saçını çekerek başını geriye attı,
orgazm olurken ayak parmaklarını büktü.
O esnada Lena da Kilian'ınkini tamamen ağzına aldı ve penisini bir süre
ağzında tuttu. Buna direnemeyen Kilian, Lena’nın boğazına bir kez daha boşaldı.
Üçlü bir saniyeliğine öylece yatakaldı, birbirlerinin kollarında kesik
kesik nefes alıp veriyorlardı. Jezebel ve Lena sanki Seks Düşkünlüğü Tanrıçası
tarafından ele geçirilmiş gibi Kilian’ın penisini amlarına davet etti.
Böyle bir daveti kim reddedebilirdi?
...
Tristan en başta Kilian’ı ziyaret etmek istemişti, ama kapıya
yaklaştığında ilkel iniltiler ve etin ete değme seslerini duymayı beklemiyordu.
Utancından kızaran Tristan geri döndü ve asla dönmedi.
Dönemezdi de zaten. Dört saatlik uzun yolculuk boyunca üçlünün
çiftleşmediği bir saniye bile geçmedi. Üçlünün sevişmesi ancak vardıkları
duyurusu yapıldığında sona erdi.
Duş alıp ortalığı toparladıktan sonra kabinden çıkıp gemiden indiler.
Göz alıcı güneş ışığına çıktıklarında yaklaşık 517 bin kilometrekarelik
devasa bir ada karşılarına çıktı.
Bu adada Arkadya’nın bir numaralı büyücü okulu duruyor, 121 bin
kilometrelik alana uzanan yapısı ve en uzun kulesiyle şafağı deliyordu. Ada
sürekli değişen büyülü festival ışıklarıyla aydınlanıyor ve içindeki karanlığa
büyüleyici bir zıtlık yaratıyordu.
İmparatorluk Akademisi nihayet belirdi. Ve amaçları aynı kalsa da
aktörler artık farklıydı.
Ancak adaya bakarken, Kilian’ın vücudu vahşice titredi. Dişlerini
gıcırdattı ve oracıkta yere yığıldı. Fehl Gözü, koyu gri parladı ve Kilian’ın
elâ gözleri kapanırken zihni yeni manzaralar görmeye başladı.
Arkadya’nın alternatif bir versiyonu olan bu topraklarda koyu yeşil ve
morumsu bulutlar gökyüzüne hakimdi. Gerçeklik dokusu çatladı ve yabancı
düzlemlere giden kapılar açıldı. İnsanların zihninden çıkan rüyalar ve kâbuslar
dünyaya gelip tüm dünyayı fantezilere esir etti.
Böylece birinci cildin ve bedava bölümlerin sonuna geliyoruz. Bölümlerin devamı premiumlu olacak, seri telifli ve bizler resmi çevirmenleri olduğumuzdan mazur göreceğinizi umuyoruz. Satın alacağınız premiumların yazara destek olacağını unutmayın. Seriyi okuduğunuz için teşekkür ederiz! Umarım okumaya devam edersiniz!